Browsing by Author "Başara, Gamze Turan"
Now showing 1 - 8 of 8
- Results Per Page
- Sort Options
Article Aile Hukukunda Sadakat Yükümlülüğü ve İhlalinden Kaynaklanan Manevi Tazminat İstemi(2016) Başara, Gamze Turan; Badur, Emel; 19115; 52568Boşanmada manevî tazminat talebiyle ilgili olarak son zamanlarda tartışma konusu olan meselelerden biri de aldatılan eşin, eşinin ilişki kurduğu kişiden manevî tazminat talebinde bulunup bulunamayacağıdır. Yargıtay, yakın bir tarihe kadar konuya ilişkin kararlarında, aldatılan eşin, eşinin ilişki kurduğu kişiden manevî tazminat talep edebileceği yönünde bir görüş benimsemiştir. Yargıtay eski tarihli kararlarında evli bir kimsenin evlilik dışı birlikteliğinin diğer eşin sosyal kişilik değerlerine saldırı niteliğinde olduğuna, bu eyleme evliliği bilerek katılan kişinin de, diğer eşin uğradığı zararlardan aldatan eş ile birlikte müteselsilen sorumlu olacağını belirtmiştir. Ancak Yargıtay, 07.05.2015 tarihli kararında farklı bir görüş benimseyerek, davâlının evli bir kimseyle birlikteliğinin, aldatılan eşin kişilik değerlerine saldırı oluşturacak nitelikte bir eylem olarak kabul edilemeyeceği gerekçesiyle, aldatılan eşin, eşinin ilişki kurduğu kişiden manevî tazminat talep edemeyeceğine hükmetmiştir. Üçüncü kişinin, aldatılan eşin kişilik hakkı ihlâlinden kaynaklanan bir haksız fiil sorumluluğundan söz etmek mümkün değildir. Zîrâ bir kimsenin eşi tarafından aldatılmamasını isteme hakkını içeren herkese karşı ileri sürebileceği bir kişilik hakkı mevcut değildir. Burada sadece sadakat yükümlülüğünün ihlâli söz konusudur. Sadakat yükümlülüğünü eş ihlâl ettiğine göre, bu durumda aldatılan eş, üçüncü kişiden değil; doğrudan diğer eşten bir tazminat talebinde bulunabilir. Diğer taraftan evlilik sadece iki kişi arasında bir sözleşme olup, eşler dışındaki kimseler için yükümlülükler doğurmaz. Dolayısıyla üçüncü kişinin diğer eşe karşı sadakat yükümlülüğü olmadığından, bu kişiye karşı sadakat yükümlülüğünün ihlâlinden kaynaklanan bir manevî tazminat davası açılamaz.Article Ana İle Evlilik Dışında Doğan Çocuk Arasındaki İlişkiyi Düzenleyen Türk Medeni Kanunu Hükümlerinin Değerlendirilmesi(2017) Başara, Gamze Turan; 19115TMK'nun 337/I. maddesine göre, evlilik dışında doğan çocuğun velayeti anada olup sonradan çocukla baba arasında soybağının kurulması, ananın tek başına velayet hakkına sahip olmasını etkilemez. Buna karşılık çocuğun soyadının değişmesine sebep olur. Evlilik dışı doğan çocuk, babayla arasında soybağı ilişkisi kurulmuşsa babanın, kurulmamış ise ananın soyadını alır. Böyle bir durumda velayet hakkı sahibi ana ile çocuğun soyadının farklı olması sonucu ortaya çıkacak olup bunun, günlük yaşamda başta velayet hakkının ispatı olmak üzere bir takım zorluklara sebebiyet vermesi muhtemeldir.Article Elektronik Sözleşmeler ve Elektronik Sözleşmelere Uygulanacak Hukukun Tespiti(2008) Başara, Gamze Turan; 19115Article Eşlerden Birinin Yaptığı Sağlararası Karşılıksız Kazandırmaların Edinilmiş Mallara Katılma Rejimine ve Miras Hukukuna İlişkin Kurallar Kapsamında Değerlendirilmesi(2015) Başara, Gamze Turan; 19115Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 229/b.1. maddesi uyarınca, edinilmiş mallara katılma rejimine tabi eşlerden birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde, diğer eşin rızasını almadan, olağan hediyeler dışında yapmış olduğu karşılıksız kazandırmalar, katılma alacağının hesabında değer olarak edinilmiş mallara eklenir. Böylece belirli bir malvarlığı değerinin, mal rejiminin tasfiyesinde edinilmiş malvarlığı kesiminde bulunmamasına rağmen, artık değerin tespitinde değer itibariyle hesaba katılması sağlanmış olmaktadır. Şayet karşılıksız kazandırma diğer eşin rızasıyla yapılmışsa veya kazandırma diğer eş lehine yapılmışsa, o takdirde artık mal rejiminin tasfiyesinde herhangi bir şekilde hesaba katılması söz konusu olmaz.Mal rejimine ilişkin kurallar çerçevesinde hesaba katılan sağlararası karşılıksız kazandırma, denkleştirmeye veya tenkise tabi bir kazandırma niteliğinde ise, mal rejiminin ölümle sona ermesi halinde, miras hukuku hükümleri kapsamında hesaba katılması da gündeme gelebilir. Bu durumda söz konusu sağlararası karşılıksız kazandırma bakımından, hem edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesine ilişkin hükümlerin, hem de miras hukukunun denkleştirmeye ve tenkise ilişkin hükümlerinin göz önünde tutulması gerekir. Mal rejiminin tasfiyesine ilişkin hükümler, miras hukukuna ilişkin hükümlerin uygulanmasını ortadan kaldırmaz. Ancak durumun niteliği gereği, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin hükümler, miras hukukuna ilişkin hükümlerden daha önce uygulama alanı bulur.Article Miras Hukuku Bakımından Ceninin Durumunun Değerlendirilmesi(2016) Başara, Gamze Turan; 19115Ceninin, tam ve sağ doğmak şartıyla ana rahmine düştüğü andan itibaren hak ehliyetini kazanacağını öngören TMK’nın 28. maddesine paralel olarak, 582/I. maddesinde sağ doğmak şartıyla mirasçı olacağı düzenlenmiştir. Sözü edilen hükümde yasal ve iradi mirasçı ayrımına gidilmediğinden, cenin yasal mirasçı olabileceği gibi, onun, ölüme bağlı tasarruf yoluyla mirasçı atanmasına da bir engel bulunmamaktadır. Ayrıca mirasbırakanın ölümü anında ana rahminde bulunan cenin, sağ doğduğu takdirde, belirli mal vasiyeti alacaklısı da olabilir. TMK’nın 583/I. maddesi uyarınca, mirasbırakan mirasın açıldığı anda henüz var olmayan bir kimseye, artmirasçı veya artvasiyet alacaklısı olarak, tereke veya terekeye ait belirli bir malı bırakılabilir. Söz konusu düzenlemeye göre, ileride doğacak çocuğun artmirasçı veya artvasiyet alacaklısı olabilmesi için, mirasbırakanın ölümü anında cenin durumunda bulunması şart değildir. Mirasın açıldığı anda henüz cenin olarak bile ana rahmine düşmüş olmayan nondum conceptus bir varlık, mirasbırakan tarafından artmirasçı olarak atanabilecek veya artvasiyet alacaklısı olabilecektir.Article Ölüme Bağlı Tasarrufların Tenkisi ve Tenkis Davası(2016) Başara, Gamze Turan; 19115Mirasbırakan, terekesinin, mirasçıların saklı payları dışında kalan kısmında dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Ancak mirasbırakan yapmış olduğu sağlararası kazandırmalar veya ölüme bağlı tasarruflar ile serbest tasarruf oranını aşarak saklı payları ihlal etmiş ise, mirasçılar saklı paylarını elde edebilmek için tenkis davası açabilirler. Tenkise tabi hem sağlararası kazandırma hem ölüme bağlı tasarruf var ise, öncelikle ölüme bağlı tasarruflar tenkise tabi olur. Eğer ölüme bağlı tasarrufların tenkisi neticesinde ihlal olunan saklı paylar karşılanamaz ise, bu defa kanunda tenkise tabi olduğu düzenlenen türden sağlararası karşılıksız kazandırmalar, en yeni tarihlisinden başlanarak tenkise tabi tutulur. Mirasbırakanın tenkise tabi birden fazla ölüme bağlı tasarrufu var ise, bunlar orantılı olarak tenkise tabi olur.Article Türk Borçlar Kanunuyla Getirilen Yeni Bir Müessese: Borca Katılma(2014) Başara, Gamze Turan; Duran, Kader Başara; 19115Borca katılma, borca katılan ile alacaklı arasında yapılan ve katılanınborçlu ile birlikte sorumlu olması sonucunu doğuran bir sözleşmedir. Borcakatılmada, ilk borçlu ve borca katılan alacaklıya karşı müteselsilen sorumluolurlar. Geçerli bir borca katılmadan söz edebilmek için, mevcut gerçerli birborcun varlığı gerekir. Borca katılanın alacaklıya karşı sorumluluğununkapsamı ve içeriği, kural olarak, katılma konusu borcun katılma anındakikapsamına ve içeriğine göre belirlenmelidir. Ancak belirtmek gerekir ki,borca katılma, yalnızca kuruluş anı itibariyle feri nitelik taşımakta olup,katılma gerçekleştikten sonraki aşamada borca katılanın borcu ilk borçlununborcundan bağımsızdır. Aralarında müteselsil borçluluk ilişkisi bulunanborca katılan ve ilk borçludan her biri borcun tamamından sorumludur.Ancak iç ilişkide borca katılan ve ilk borçlu sorumluluğu paylaşırlar ve herbiri borçtan kendi payına düşen miktarla sorumlu olur. Alacaklıya payındanfazla ifada bulunan borçlu, payını aşan kısmı için diğerine rücu edebilir.Article Türk Medenî Kanunu'nun 40'ıncı Maddesi Kapsamında Cinsiyet Değişikliği ve Hukukî Sonuçları(2012) Başara, Gamze TuranTürk hukukunda cinsiyet değişikliğine ilişkin düzenleme ilk defa, 1988 yılında, Türk Kanunu Medenîsinin 29ncu maddesine eklenen bir fıkra ile yapılmıştır. Ancak söz konusu düzenleme, cinsiyet değişikliğinin şartları ve sonuçları bakımından oldukça yetersiz olduğundan, birçok tartışmayı beraberinde getirmişti. Kanun koyucu, konuya ilişkin tartışmaları göz önünde bulundurarak, 2002 yılında yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 40ıncı maddesinde cinsiyet değişikliğine ilişkin daha ayrıntılı bir düzenlemeye yer vermiştir. Türk Medenî Kanununun 40/Iinci maddesine göre, cinsiyet değiştirmek isteyen kişi, ameliyat öncesinde mahkemeye başvurarak cinsiyet değişikliğine izin verilmesini talep etmelidir. Bu iznin verilebilmesi için, izin talebiyle mahkemeye başvuran kişinin, onsekiz yaşını tamamlamış olması ve evli olmaması; ayrıca transseksüel yapıda olup, cinsiyet değişikliğinin ruh sağlığı açısından zorunluluğunu ve üreme yeteneğinden sürekli biçimde yoksun bulunduğunu bir eğitim ve araştırma hastanesinden alınacak resmî sağlık kurulu raporuyla belgelemesi şartı öngörülmüştür. Mahkemeden alınan izne dayanılarak, amaç ve tıbbî yöntemlere uygun olarak bir cinsiyet değiştirme ameliyatının gerçekleştirildiğinin, resmi sağlık kurulu raporu ile doğrulanması halinde mahkeme nüfus sicilinde gerekli düzeltmenin yapılmasına karar verir. Bu kararla birilikte cinsiyet değişikliği nüfus siciline işlenir. Cinsiyet değişikliğinin nüfus siciline yansıtılması halinde özellikle şahsın hukuku ve aile hukuku alanında bir takım hukukî sonuçlar ortaya çıkacaktır. Bu çalışmanın kapsamında cinsiyet değişikliği için kanunda öngörülmüş olan şartlar tek tek ele alındıktan sonra, cinsiyet değişikliğinin meydana getireceği sonuçlar incelenmiştir.
