İngiliz Edebiyatı ve Kültür İncelemeleri Bölümü Tezleri
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.12416/606
Browse
Browsing İngiliz Edebiyatı ve Kültür İncelemeleri Bölümü Tezleri by Language "en"
Now showing 1 - 20 of 31
- Results Per Page
- Sort Options
Master Thesis A Freudian approach to Joseph Conrad's Heart of Darkness(2015) Hussain, Sama Hussamaldeen HussainJoseph Conrad ingiliz edebiyatının en büyük romancılarından biridir. 1899 yılında Heart of Darkness (Karanlığın Yüreği) adlı olan hikayeyi yazdı. Heart of Darkness (Karanlığın Yüreği) adlı eser Charles Darwin, Sigmund Freud and Albert Einstein. gibi bilim adamlarının teorilerine etkisinde önemli bir modernist eser olarak Kabul edildi. Görünmektedir ki Conrad, Sigmund Freud'un teorilerinden güçlü etkilenmiş. Freud, Psikanalizin alanında çalışan ilk kuramcı oldu. O, psikanalizi teorisine yapılan en önemli katkılarından biridir, kişilik gelişimi kavramı üzerine odaklandı. Ayrıca o iç bilinç ( Id, Ego ve Superego ), rüyalar yorumları, sürücüler ( yaşam ve ölüm kabiliyeti) ve değer teoreler teorisini tanıttı. Yani, bu tezin çalışma amacı Freud'inin kişisel teorisine göre olan Marlow hikayesinin kişisel dönüşümü incelenmektedir, Charlie Marlow kahramanı olan hikayenin masumiyeten yolcu ederek deneyimler yapılır ve insane doğasının sonsuzun karanlık tarafını keşfetmektedir.Master Thesis A Thematic study of the Gothic elements in Oscar Wilde's The Picture of Dorian Gray: Decadence, Horror and Violence(2015) Alaati, AatiBu çalışma, Dorian Gray'in Resmi: çöküş, dehşet ve şiddet romanındaki üç Gotik unsurun vurgulanmasını amaçlamaktadır. Gotik kurgunun tipik bir örneği olarak roman, çeşitli cinsiyet karakteristiklerini ele alır. Oscar Wilde'nin bakış açında derin bir etki yarattığı düşünülen temel tema ve geleneksel gotik çalışma motifleri de (The Picture of Dorian Gray'e) romana edilmiştir. Romandaki hakim tema, hikâyenin çoğu yerinde ve işlediği çoğu konuda bulunan, çöküştür. Oscar Wilde, Fin-de-siècle, Fransız harekâtından derinden etkilenmiştir. Bu da, Dorian'ın doğru yoldan sapmasında yansıdığı üzere tenha karanlık sokaklarda, afyon/uyuşturucu batağında da yansıyan çöküş atmosferinin romana yayılmasına sebep olmuştur. Buna ek olarak korku ve şiddet temaları da romanda açık bir biçimde görülebilir. Korku teması, Dorian'ın portresinde meydana gelen doğaüstü değişiklerle başlar ve tenha köşelerde bulunmanın verdiği dehşetle devam eder ve daha sonra işlenen suçlarla son bulur. Romanda, şiddete ilişkin sayılabilecek iki olay bulunmaktadır ve bunlardan biri öldürme eylemi (Dorian Basil'i öldürür), diğeri de ormanda gerçekleşen ve ölümle sonuçlanan bir kazadır (James Vane bir avcı tarafından öldürülür). Bunların yanı sıra şiddet bazen içe dönük olabilmektedir. İnsanın kendisine uyguladığı şiddet ilk önce Sybil'in ve daha sonra Doris'in intiharıyla tema olarak örneklenmiştir. Roman içinde bulunan üç ana Gotik özelliğe –çöküş, korku ve şiddet- ek olarak doğaüstülük, ikililik, batıllılık, karanlık ve ölüm gibi diğer Gotik öğelerde ilave edilmiştir. Dorian'ın resminin doğaüstülük kısmı, resimdeki yakışıklı adamın sihirli bir biçimde yaşlı ve çirkin bir şekil almasıyla gerçekleşir. Dorian'ın işlediği günahla birlikte resimde doğaüstü bir değişiklik gerçekleşir ve resimdeki adam giderek çirkinleşir. Aslında resim Dorian'ın ruhundaki yolsuzluğu ve onun günahkâr eylemlerini yansıtmaktadır. Romanın sonunda Dorian intihar eder ve resimdeki çirkin adam yakışıklı bir delikanlıya dönüşür. Hikâyenin sonunda yer alan ilahi adalet dünyadaki kötülük ve haksızlıklara karşı iyilik ve dürüstlüğün daima kazandığını gösterir. Doğruluktan sapan ve günah işleyen herkes er ya da geç kaybeder. Hikâyeden çıkarılabilecek bir diğer derste bu dünyadaki her şeyin geçici olduğu, kalıcı olmadığıdır. Dorian gençliğini ölümsüzleştirmek istemekte ve bu yüzden geleneksel Muhafazakar değer ve normlarla hiç alakası olmayan türlü zevklere kapılır ama sonunda başarısız olup kendi trajik sonuyla yüzleşir.Master Thesis Adam Bede: The story of character formation(Çankaya Üniversitesi, 2018) Kaynak, AyşeGeorge Eliot lived in a period marked by rapid changes and radical ideas. She had the opportunity to witness change and question the dogmas of her time during her transformation from a village girl to an educated woman, and through getting acquainted with the influential intellectuals of the nineteenth century. In time, she formed her own philosophy against the rigidly defined codes of Victorianism, and she came believe in the prominence of reality in life and art. Hence, reality became the perfect media for her to depict the true picture of individual in society. For Eliot, the individual is a problematic, self-deceptive being: he/she is inclined to form a fictitious image of himself/herself and fake social relations which result in self-deception and insincerity, and which distort the natural flow of life. The solution for this problem, Eliot thinks, is to encounter reality through a tragic experience which teaches and brings maturity to the individual and to life itself. In Adam Bede, George Eliot depicts four flawed, escapist characters: Adam, Dinah, Hetty, and Arthur are, in their own ways, self-deceptive, ego-centred figures. Having already formed second personality traits, they are neither true to themselves nor to the society do they live in. In the end these personality traits cause the emergence of tragedy and suffering after which their lives turn to normal. However, wisdom comes too late: it comes after experiencing reality. self-deception, family, parentification, individual, society, maturity.Master Thesis Alternative communication methods as resistance in Margaret Atwood's the handmaid's tale(2019) Akçay, NurayBu tezin amacı Margaret Atwood'un Damızlık Kızın Öyküsü adlı romanında baskıcı rejim ve baskıya uğrayanlar arasındaki güç dinamiklerine alternatif iletişim yöntemlerinin etkilerini anlamaya çalışmaktır. Bu çerçevede, bu tez rejimin sessizleştirme yöntemlerine rağmen anlatıcının bireyselliğini koruma yollarını analiz eder, yeraltı örgütlenmesinin aktif direniş taktiklerini inceler. "Red Center"larda, üreme kapasitelerine, bedensel hareketlerine ve günlük olarak kullandıkları dile kurallar getiren, rejimin ürettiği mitolojilerle "Handmaid"lerin beyinleri yıkansa da bu çalışma baskıya karşı direnişin, söylenti, dedikodu ve vücut dili gibi sosyal değişimde bir rolü olabilecek "önemsiz söylem"lerde canlı tutulduğunu gösterir. Yeraltı örgütlenmesi ise Gilead'ın sınırları dışına taşan ve bir sonraki nesile ulaşan sessiz bir isyan olarak yorumlanabilecek "networking" ve "grapevine" gibi yöntemlerle etkin bir direniş sürdürmektedir. Bu çalışma, "ütopik umut" kavramı üzerine yürüttüğü tartışmayla, rejimin devrilme ihtimaline de değinir. "Susturulan grup"un alternatif iletişim yöntemleri ve sürdürdüğü dayanışma hem bireysel hem kolektif direniş için önemlidir ve dini açıdan dogmatik, ataerkil Gilead yönetiminin karanlığından kurtulma umudunu artırmaktadır.Master Thesis Autobiographical framing of fiction in Kazuo Ishiguro's the remains of the day and Never Let Me Go(2020) Mercan, GörkemBu tez Kazuo Ishiguro'nun Günden Kalanlar ve Beni Asla Bırakma adlı romanlarında görülen kurmaca otobiyografik çerçeveleri inceler. İki roman da anlatıcılarının otobiyografik söylemine ait olacak şekilde çerçevelenmiştir; Günden Kalanlar bir günlük, Beni Asla Bırakma ise bir anı yazısıdır. Bu özelliğin karakterlerin gelişimine nasıl etki ettiği incelenirken, anlatının otobiyografi üzerine incelemelerde görülen referanslılık-kurgusallık spektrumu içinde nasıl yer bulduğuna odaklanılmıştır. Romanların kurmaca evreninde "referanslılık" ve "kurgusallık" arasındaki çeşitlilik hem otobiyografik metnin türü hem de romanlardaki olay örgüsü üzerinden şekillendiği için, analiz hem olay örgüsü öğelerine hem anlatı biçemine hem de anlatının üzerinden sunulduğu forma odaklanır. Günden Kalanlar romanında ana karakter Stevens'ın otobiyografik uğraşının onu daha önce kafa yormadığı duygusal olasılıklara daha açık hâle getirdiği, geleceği kurgusal olarak planlamaya yönelttiği görülürken, Beni Asla Bırakma romanında, ana karakter Kathy'nin anlatısının romanda görüldüğü şekliyle gerçekliğine, büyürken arkadaşlarıyla yarattıkları kurmaca evrene kıyasla daha sıkı referanslarla bağlandığı sonucuna varılmıştır.Master Thesis Challenging history in Peter Ackroyd's Chatterton(2015) Al-Mamoorı, Mahommed AbdulhusseinTarihsel üstkurmaca, postmodernizmin tarih ve kurgu arasındaki sorunsalını incelemek için önemli bir alan teşkil eder. Tarihsel üstkurmaca metinleri tarihsel göndergelere ve kendi sanatlarına atıfta bulunarak tarih ve kurgu yazımı arasındaki sınırlara itiraz eder. Tarihsel üstkurmaca bu karşıt ikililikleri uygulayarak veya onların sınırlarını ihlal ederek, bu karşıtlıkların geçerliliklerini ve gizledikleri düzeni sorgular. Peter Ackroyd'un Chatterton adlı romanı tarih ve kurgu arasındaki karşıtlığın, gerçeklik ile sanat arasındaki problemli ilişkinin metinlerarası bir arenada işlendiği postmodern edebiyatın örneklerinden biridir. Ackroyd, romanda alternatif bir kurgu yaratarak, ünlü şair Thomas Chatterton'un biyografisindeki boşluklara odaklanır, bu boşlukları yazarın resmi biyografisi ile çelişen hayali olaylarla doldurur. Yazar bir taraftan şairin kişisel tarihini anlatırken, öte taraftan, okurların gerçek ve kurgusal karakterler aracılığıyla tarihin kurgusallığının farkına varmaları amacıyla tarih yazımının sürecini ortaya koyar. Bu bağlamda, bu tez tarih yazımı, üstkurgu, parodi ve metinlerarasılık konularına odaklanarak, Ackroyd'un Chatterton adlı romanında tarih ve kurgu arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçlamaktadır.Master Thesis Colonialism, slavery and religion in Daniel Defoe's Robinson Crusoe(2016) Alshammari, GhanimThis thesis discusses Daniel Defoe's Robinson Crusoe in the light of the developments of colonization in the 18th century. Defoe's fictional castaway can be read as an expression of how the author viewed the current events taking place in his society. The thesis will analyze the characters of Robinson Crusoe and Friday as a reflection of the British society and its capitalist and colonizing policy. In the novel, Defoe portrays the picture of the two characters through their social behavior, their relationships, and their spoken words as the slave-master relationship. The present thesis will examine Robinson Crusoe in terms of three main issues; namely colonialism, slavery and religion. As such, this study attempts to provide a definition for each of these terms, making references to the relevant parts of the novel. Underlying Crusoe's relationship with Friday is the issue of colonialism, a theme that is closely associated with slavery and religion. According to the colonial system, Crusoe, the master, represents the colonizing power in the novel, while Friday is shown as a subaltern character who is fully under the control of the imperial power. The significance for the representation of capitalist economy can be seen in the way Crusoe builds the house in which he lives, tames the animals on the island, and prepares the fields for cultivation. On the other hand, Friday has to work, follow, and just listen to Crusoe. Friday, according to this interpretation of Defoe, represents not only the colonized, but also the British working class; while Crusoe represents the industrialist middle class. The main argument of this thesis is that one can read Robinson Crusoe as a reflection of the practices of capitalism and its outgrowth, colonialism, with slavery and religion usually being an integral part of any system in which the principles of capitalism and colonialism are put into practice.Master Thesis Consumerism and reflections of violence in Chuck Palahniuk's Fight Club and James Graham Ballard's millennium people and kingdom come(2019) Durmaz, Hüseyin KürşatTüketimcilik anlayışı yeni bir hayat tarzı olarak günümüzde toplumların alışıla gelmiş sosyal ahlak değerlerini bozmak pahasına insanları tüketime özendirmekte ve bilinçsiz tüketimin neden olduğu kültürel ve doğal tahribatla insanlığın sonunu hazırlamaktadır. Postmodern tüketim, yarattığı sahte mutluluk ve özgürlük algıları sayesinde tüketimi uygarlığın ve sosyal yaşamın merkezine koymakta; bununla birlikte, tüketim için yeterli boş zaman ve finansal kaynaktan yoksun olan bireyleri toplumun dışına itmektedir. Tüketememenin yarattığı hayal kırıklığı ve ötekileştirmenin yol açtığı stres durumunu ortadan kaldırmak için yeterli kaynaklara sahip olamayan bireyler, tüketime alternatif olarak şiddet, pornografi, suç ve bağımlılık gibi sapkınlıklara yönelmektedirler. Tüketim değerlerine göre sınıflaşan topluluklar arasında çatışmaya sebep olan bu durum toplumsal çöküşü hızlandırmakta ve medeniyetin temelini oluşturan ortak yaşam bilincinin yerini kaosa bırakarak uygarlığın tükenişine yol açmaktadır. Bu çalışmanın amacı, tüketimcilik anlayışının iç dinamiklerini irdeleyerek, yarattığı şiddet kültürünün yansımalarını Amerikalı yazar Chuck Palahniuk 'in Dövüş Kulübü adlı romanı ile son dönem İngiliz yazarlarından James Graham Ballardın'ın Milenyum İnsanları ve Öteki Dünya adlı romanlarında ele almaktır. İçerik, kurgu ve roman kişileri arasındaki dikkat çekici benzerliklerden ötürü Dövüş Kulübü ve Milenyum İnsanları adlı romanlar karşılaştırmalı olarak incelenmişlerdir.Master Thesis Digging for the roots in Seamus Heaney's poetry(2014) Salih, Ahmed AbdulsettarBu tez, İrlanda kültürünün Seamus Heaney'in şiiri üzerindeki etkisini araştırmak üzere yazılmıştır ve iki önemli soruya yanıt arayışını içerir: Birincisi İrlanda kültürünün şair için neden bu kadar önemli olduğuna ilişkindir. İkincisi ise şairin öz kültürünün bir ifadesi olan Kelt dili yerine neden İngilizce yazmayı tercih ettiğini sorgular. Şair özgün İrlanda kültürüne ilişkin mesajını, İngilizce'yi son derece başarılı bir biçimde kullanarak yansıtmak ve yaymak amacındadır. Bu nedenle, İrlanda'ya özgü simgeler, temalar ve eğretilemeleri İngilizce'nin olanaklarıyla aktaran Heaney'in, bir Britanyalı'dan çok bir İrlandalı olarak kabul edilmesini vurgulayarak şairin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmak amacını güder. Heaney etkili şiirsel araçları kullanarak güçlü ulusların zayıflara karşı, özellikle de İngiltere'nin İrlanda üzerinde uyguladığı zalim ve baskıcı yöntemlere göndermede bulunur. Bu baskı genelde İrlanda kültürünün, özel olarak da Kelt dilinin zayıflayıp yok olmasına zemin hazırlar. Bu bağlamda şair, İrlandalı kimliğiyle İngiliz dili arasında bir uzlaşma sağlayarak, güçlüye karşı zayıfın sesi olabilmek için, direnen İrlandalı kimliğine İngilizce'de bir yer açmaya çalışır. Ana dili olan İngilizce'yi bilinçli olarak seçen şair, İrlanda kültürünün yok olmaktan kurtulup kendisine yeniden yer bulabilmesi için çaba gösterir. İrlanda ile ilgili sorunlu siyasi, sosyal ve dini konuları gündeme getirmek için özellikle İngilizce kullanan şair, bu sayede sömürgecinin karşı iddialarını çürütmenin yolunu arar. Ancak siyasi tartışmaların bir parçası olmaktan özellikle kaçınır. Bu çalışmada, ileri sürülenlerin desteklenmesi için tarihsel eleştiri yaklaşımı kullanılmaktadır. Birinci bölüm İrlanda kültürü ve İrlandalılara yönelik ayrımcılık konusunu işler. İkinci bölüm özellikle Ulster'de Heaney'in atalarının uğradığı haksızlıkları, bataklık alanlarda bulunan insan bedenlerine göndermede bulunarak karşılaştırmalı bir biçimde vurgular. Üçüncü bölüm İrlanda toprakları ve çiftliklerinin tarihsel olarak Viking ve İngiliz egemenliğine girmesini konu edinir ve özellikle Ulster (Kuzey İrlanda) Britanya'nın resmen bir parçası sayıldığından, İngiliz egemenliği ve sonuçları ayrıca vurgulanır. Şairin yapıtlarının özünde, tarihi ve anıları içeren geçmişle, yaşadığı çağı durmaksızın birlikte ele alma yaklaşımının yattığı söylenebilir.Master Thesis Exploitation and terrorism in Conrad's The Secret Agent(2014) Alsalim, Hafudh Farhood AbdaGizli Ajan, Conrad'ın alışıla gelmiş tipik denizci ve gemi hikayelerinden farklı olarak son dönemlerde yazdığı politik romanlarından biridir. Roman bir açıdan bakıldığında anarşi, terror ve casusluk gibi kavramlar içerirken, diğer taraftan manipülasyon, sömürü gibi kavramları ve modern toplumda insanların nasıl barbarlaştıklarını anlatır. Bununla birlikte; 20. yüzyıl başlarında ortaya çıkmaya başlayan anarşist ve devrimci grupları da resmeder. Romandaki olaylar Viktorya Döneminin sonlarında geçmektedir. 19. yüzyılın sonlarındaki Londra'nın sosyal gerçekliğini yansıtan romanda, basın ve politkacıların anarşistlerin gerçekleştirdiğini düşündükleri saldırılar ve patlamalara göndermeler vardır. Bu çalışmanın amacı o dönem içerisinde gerçekleşen bütün bu olayların Conrad'ın Gizli Ajan adlı romanına nasıl yansıdığını göstermek ve Conrad için önemli olanın siyasi çatışmalardan daha çok romanın konu edindiği şiddetin bireyler ve bireylerin ilişkileri üzerindeki etkilerini ve bireyleri nasıl insanlıktan çıkardığını göstermektir.Master Thesis Female sexuality in three Jacobean witchcraft plays: Sophonisba, the Witch and the Witch of Edmonton(Çankaya Üniversitesi, 2017) Sümbül, FerideBu çalışma, Jakoben Dönemi üç büyücülük oyunu olan John Marston'nın Sophonisba'sı, Thomas Middleton'ın Cadı oyunu ve William Rowley, Thomas Dekker ve John Ford'un ortak çalışması olan Edmonton Cadısı'na özel olarak odaklanarak kadının cinselliği ve büyücülük arasındaki belirgin bağı açıklamayı amaçlar. Erken modern dönemde, eğitimli elit kesim arasında kadının zayıf cinsiyet algısına ilişkin olarak, bu oyunlar şeytanın ortağı olarak görülen sıra dışı kadınlara karşı kadınlardan nefret eden bir tutumu yansıtmaktadır. Cadı figürü, erkek egemen otoriteler tarafından çizilen sınırları ihlal eden, cinsel açıdan sapkın kadın olarak sunulmaktadır. Erkek egemenliğine ve otoritesine tehdit olarak algılanan cadının kontrol edilemeyen doğası ve ölçüsüz cinsel aktiviteleri, onun kötülüğünün, diğer bir deyişle karanlık büyülerinin kaynağı olarak yansıtılır. Karanlık büyüsü ve başa çıkılmaz davranışlarıyla cadı, doğaya ve Tanrıya karşı gelmektedir ve böylece erkek otoritesini de alaşağı etmektedir. Bu bakımdan, bu tez bahsi geçen oyunlarda, büyüyü doyumsuz cinselliğinin bir ifadesi olarak kullanıp, erkek egemenliğini tehdit eden cadı figürünü ele almaktadır. Sophonisba oyununda Erictho, klasik bir cadı olarak kadınsal şehvetin dehşetini temsil etmektedir. Bedensel şehvet ile erkeğin gücünü zayıflatır ve böylece sihirli yeteneklerine bağlı olarak erkek otoritesini güçsüz bırakır. Cadı oyunu, Hekate ve onun kardeş cadı karakterleri ile cinsel açıdan tatmin olmuş kadın tehlikesine ve cinsel geleneklerin saptırılmasına dikkat çekmektedir. Bu kadınlar cinsel açıdan deneyimli ve özgürlerdir; onlar da sihirleri ve büyüleriyle erkeğin gücünü zayıflatırlar. Son oyun, Edmonton Cadısı Mother Sawyer''ın bedeni üzerinden şeytanileştirilen ve saptırılan kadın bedeninin dehşetini sahnelemektedir. Onun bedeni toplumda var olan kötülüklerin kaynağıdır ve bu karmaşık beden Edmonton toplumuna kötülük yaydığı kadar cinsel karmaşa da yayan bir salgın gibi davranılmaktadır.Master Thesis Fluidity of authority in Luigi Pirandello's Six Characters in Search of an Author and Peter Shaffer's The Gift of the Gorgon(2021) Özdemir, NeşeBu tez Luigi Pirandello'nun Altı Kişi Yazarını Arıyor ve Peter Shaffer'ın Gorgon'un Armağanı oyunlarındaki yazarlık temasının fonksiyonunu ve otoritenin akışkanlığı temasını inceler. Altı Kişi Yazarını Arıyor oyununda geleneksel olarak yazara atfedilmiş bir özellik olan metnin anlamını ortaya çıkarmak açısından otoritenin, bir yazarın yokluğunda kime ya da neye geçeceği tartışılırken yönetmen, suflör, ışıkçı, aktör ve makyaj gibi tiyatronun diğer elementleri incelenir. Diğer oyun olan Gorgon'un Armağanı oyununda ise bir oyun yazarı olan Edward Damson'un oyunlarını yazma aşamasında oyunların okur üzerinde yaratacağı etkiyi yönlendirme isteği ve seyircinin olası tepkisini düşünerek tüm bunlara müdahale eden Helen'in yaklaşımları incelenmiş "Epik Tiyatro" ve "Vahşet Tiyatrosu"ndaki seyirciyi odağa alan bakış açıları ile bağlantı kurulmuştur. Oyunlardan birinde yazarın olmaması, diğerinde ise yazarın varlığının yoğun şekilde hissedilmesi de Roland Barthes'ın kaleme aldığı "Yazarın Ölümü" metni ve sonrasında ortaya çıkan görüşler açısından irdelenmiştir.Master Thesis Issues of gender and family in Virginia Woolf's To The Lighthouse(2015) Abdulqader, Ali WaleedBu çalışma kadın için sanatın bağımsızlık ve kimlik elde edebilmek için ne derece önemli olduğunu vurgulayan bir bakış açısıyla Virginia Woolf'un To the Lighthouse adlı roman hakkında bir tartışmayı ele alır. Eleştirmenlerin birçoğu romanın Muhafazakâr bir toplum içinde Virginia Woolf'un bir kadın yazar olarak deneyimlediklerini ve yazarın kendi hayatını yansıttığına inanır. Woolf'a göre kadın, evli ya da bekar, bekar hayatında Lily ve evlendikten sonra Bayan Ramsay'i gibi, yaratıcılığını kullanabileceği ve kendi potansiyeline erişebileceği bir yol bulabilir. Bu açıdan bakıldığında sanat, kadının hayatın zorluklarını anlaması ve bunlarla baş edebilmesi için etkili bir araç olduğu söylenebilir. Ancak, kadın karşıtı cinsiyet yanlısı olan ve erkeğe verilen yüksek değerlerin hakim olduğu bir toplumda birçok kadının kimlik edinmek için yaratıcılıklarını kullanma gücü ya da fırsatı olmadığı gerçeği apaçık ortadadır. Bu bağlamda roman, yaratıcı bir ressam olan ve Bay ve Bayan Ramsay arasındaki anlaşmazlığa bir misafir olarak şahit olan Lily Briscoe'nun sanatsal başarılarını yansıtır. Aile içindeki durumunu kabul eden, uysal, itaatkar bir kadın olarak görünen Bayan Ramsay, ailevi meseleleri çözme konusundaki yaratıcılığını gözler önüne serme kabiliyetine sahiptir. Ancak, kocası ve çocuklarına karşı sorumlulukları olduğunu bilecek kadar da gerçekçidir. Kendi öz-değerini kazanmasını sağlayan evlilik hayatındaki yaratıcılığını sergilemekten geri kalmaz.Master Thesis J. M. Coetzee's Foe: Giving voice to silenced Susan and Friday(2014) Yarimca, PelinJ.M. Coetzee'nin Foe adlı eseri Daniel Defoe'nun Robinson Crusoe adlı romanının parodisidir . Robinson Crusoe, 18. yüzyılda sömürgeci romanların atası olarak kabul edilmiştir. Coetzee romanında sömürgecilik sistemini ve erkek egemen toplumların bireyler üzerinde kurdukları baskıyı ele alır. Bunu yaparken postmodern ve feminist bakış açılarından faydalanmıştır. Bu tür toplumlar, kendisinden farklı renge sahip ya da farklı cinsiyete ait insanları "öteki" olarak adlandırmış, onları sessizleştirmiştir. J.M. Coetzee romanında bu sessizleştirilmiş karakterlere ses vererek, önceden varolan bu ötekileştirilmiş anlayışı yıkmak için Defoe'nun romanını bir kadın anlatıcı gözüyle yeniden yazmıştır. Bu tezin amacı ise J.M. Coetzee'nin romanındaki dilsiz Friday'in ve romanın kadın anlatıcısı Susan Barton'ın nasıl sessizleştirildiği ve ötekileştirildiğinin incelemektir.Master Thesis Justice and mercy in The Merchant of Venice(2014) Taha, AnasBu tez Venedik Taciri eserinde bilhassa Shylock ve Portia karakterlerindeki adalet ve merhamet kavramlarını ele almaktadır. Yahudi kendi arzusunu gerçekleştirmek için adaleti kullanmakta, Portia ise mahkemedeki dönüş noktasına kadar Shylock'a çok fazla merhamet gösternektedir. Giriş bölümünde Yunan felsefesi, mitoloji ve adalet ve merhamet hakkındaki yasaları ele alan özel bir bölüm bulunmaktadır. Sheakespeare'e göre "merhamet"in ne kadar değerli olduğunu görmek için Fırtına adlı esere de kısaca değinilmektedir. 1'inci bölüm adalet ve merhametin dini kavramlarını içermektedir. Bu bölüm karakterlerin davranış ve eylemleriyle İncil ve Tevrat'ın doktrinlerinin karşılaştırılmasını hakkındadır. Yine bu bölüm, ayrıca, Hristiyanlar ve Yahudilerle ilgili farklı perspektiflere Shakespeareci bir bakışın yanı sıra Avrupa'daki Yahudi yaşamının içinde bulunduğu durumu da içermektedir. 4'üncü bölümde Venedik Taciri'ndeki adalet ve merhamet imgelemi anlatılmaktadır.Master Thesis Paul's dilemma between spirit and body in D.H.Lawrence's sons and lovers(Çankaya Üniversitesi, 2016) Aswad, Murad Muqdad AswadBu tezin amacı Paul Morel'in ruhsal ve bedensel arzuları arasında yetişkinlik döneminde yaşadığı çelişkiyi vurgulamak ve sosyal ve cinsel ilişkilerine bu ikilemin etkilerinin ana boyutunu, diğer bir deneyimle ve onun Oedipus kompleksini inceleyerek bu ikilem arkasındaki temel faktörleri araştırmak. Paul Morel'in çocukluk dönemindeki deneyimleri Freud'un kişilik gelişim teorisine göre ve Paul'un kişilik gelişimi aşamalarında karşılaştığı sorunları keşfederek ele alınacaktır. Aynı zamanda onun çocukluk döneminden geçerken yaşadığı sorunların sonucu olarak ortaya çıkan Oedipus kompleksi incelenecektir.Master Thesis Physical and textual spaces in Coetzee's foe as a rewriting of Daniel Defoe's Robinson Crusoe(2021) Muhamadalı Albeer, Shuhub AhmedBu tez J. M. Coetzee'nin Robinson Crusoe'nun yeniden yazımı olan romanı Foe'da mekân kavramını inceler. Foe çok ünlü ve kanonik bir metni bir kadının bakış açısından yeniden yazarken kurmaca bir kronoloji yaratır. Tezde Foe adlı romanın mekânsallığın ideolojik boyutları ve Robinson Cruose'nun kanonla ilişkisi üzerine ortaya attığı sorular anlaşılmaya çalışılırken, Henri Lefebvre'nin mekânı sosyal bir üretim olarak kavramsallaştırması ve Michel Foucault'nun ortaya attığı "Heterotopya" kavramı fiziksel mekânların analizinde temel alınmıştır. Foe'nun Robinson Crusoe'yu nasıl tekrarla farklılaştırdığı fiziksel mekânların karşılaştırmalı analiziyle ortaya koyulurken, iki roman arasındaki farklılıkların merkez/marjin, erkek/kadın, yazar/anlatıcı ve sömürgeci/sömürge gibi ikilikler arasındaki gerilimleri ne şekilde öne çıkardığı anlaşılmaya çalışılmıştır. Son olarak, fiziksel mekânların farklı temsillerinin Foe'nun metinsel mekânını Julia Kristeva'nın metinlerarsılık kavramı üzerinden tüm bu ikilikleri kapsayacak şekilde nasıl ortaya çıkardığı ve nasıl "kendi üzerine düşünen bir karşı-mekân" yarattığı incelenmiştirMaster Thesis Problematization and fluidity of Gender in Elizabeth Gaskell's short fiction(2019) Güneş, AyşeElizabeth Gaskell'in kısa öyküleri erkekler ve kadınlar arasında hiyerarşik bir ilişki anlayışına dayanan Viktorya Dönemi geleneksel cinsiyet ideolojisini yalnızca temsil etmez, aynı zamanda sorunsallaştırarak, cinsiyet kavramını muğlak biçimde ele alır. Bu çalışma yayınlanma tarihi, uzunluk, edebi tür ve konu açısından ortak özellikler sergileyen Elizabeth Gaskell'in "Griffith'lerin Laneti," "Cadı Lois" ve "Gri Kadın" metinlerini yakın okuma yöntemiyle inceleyerek, bu metinlerdeki cinsiyet tasvirini ve bu metinlerin Viktorya Dönemi cinsiyet ideolojisini hangi açılardan sorguladığını araştırmayı amaçlar. Bu kısa öyküler kadınların sosyal konumuna ilişkin ataerkil düşüncelerin temsil edilmesi, fallus merkezli toplumlarda aile, toplum ve din gibi baskı unsurlarıyla kadınların mağduriyetinin betimlenmesi ve geleneksel değerleri hem temsil eden hem de bunlara başkaldıran kadın ve erkek kahramanlardaki cinsiyet akışkanlığının tasvir edilmesi aracılığıyla cinsiyet kavramı hakkındaki Viktorya Dönemi değer yargılarını sorgular. Bekar, evli, dul ve hiç evlenmemiş kadınların betimlenmesi sayesinde, kadınların hayatlarının farklı dönemlerindeki mağduriyetlerini ele alan bu öykülerin tamamında basmakalıp kadın betimlemeleri susturulmuş ve kalıpların dışına çıkan kadın betimlemelerine daha önemli roller verilmiştir. Ayrıca, annelik, babalık, ev ve bakış gibi kavramların tasviri geleneklere aykırı cinsiyet betimlemesine katkıda bulunmuştur.Master Thesis Racial and gender discrimination against the creole identity in jJean Rhys's Wide Sargasso Sea(2016) Younus, AhmedJane Rhys's novel Wide Sargasso Sea builds around the theme of identity as seen in the experience of the female protagonist Antoinette Cosway, who struggles as a female Creole to prove her identity in an environment that rejects her. In fact, she is faced with double discrimination on the basis of her race and gender. The first part of this thesis will address the writer Jean Rhys and her connection with Wide Sargasso Sea and her female protagonist Antoinette. The chapter will attempt to compare and contrast the characteristics and reactions of two female characters in two different novels -Antoinette from Wide Sargasso Sea and Jane from Charlotte Brontë's novel Jane Eyre - in the face of the hardships they have to deal with throughout their lives. The second chapter of the thesis will focus on the racial discrimination against the white Creole protagonist, Antoinette, whose multiple efforts to identify with the black community of the Caribbean ultimately prove to be futile, as she is faced with rejection every time she attempts to do so. The chapter will also discuss the rejection that Antoinette is subjected to by the white English community, and the painful experience that she goes through after her marriage to her husband , who can be viewed as a representative of the English community. The third chapter will deal with the racial discrimination against Antoinette as a female Creole caught in a patriarchal society. As a woman hopelessly trapped in a society dominated by male values, Antoinette has been renamed, displaced, and ostracized by her controlling husband. She desperately struggles to resist him as he tries in more than one way to strip her off her real identity. Given the gender issues handled in the novel, the experiences of the female protagonist will be discussed from a feminist point of view.Master Thesis Representation of marriage as a social and economic institution in Jane Austen's Pride and Prejudice(2015) Al-Salim, Ali Assim"Regency dönemi aşk romanı kavramının yaratıcısı" olarak kabul edilen Jane Austen, aynı zamanda "insan davranışı konusunda zeki bir gözlemci ve bir yergi ustası" (Kruger et al. 2013, p. 198) olarak değerlendirilebilir. Döneminde birçok ahlaki değer, gelenek ve uygulama özellikle kadınlar açısından dayanılmaz ölçüde zor olduğu için ilk romanını anonim olarak yayımlamıştır. Austen Aşk ve Gurur'da yaşadığı dönem İngiliz toplumuna ayna tutmaktadır. Romandaki olaylara yön veren ve karakterlerin yaşamını büyük ölçüde etkileyen romanın temel olgusu evliliktir. Roman evlilik kurumu sayesinde kadına karşı yapılan haksızlıkların yansıması olan ve erkek egemenliğine dayanan toplum yapısını tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Evliliği yalnızca iki cins arasında varolan bireysel bir ilişki değil, aynı zamanda toplumsal bir kurum olarak da ele alarak, Jane Austen Aşk ve Gurur romanında dönemin İngiliz toplumunu ekonomik, sosyal ve toplumsal cinsiyet rolleri açısından anlamayı ve sorgulamayı sağlamaktadır. Bu tezde, evlilik ayrıntılı bir biçimde incelenecek ve 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başlarında İngiliz toplumda kadınların evlenebilmek için nasıl çaba harcadıkları ve evlilik kurumunu etkileyen ögelerin neler olduğu ortaya konacaktır. Roman boyunca Austen başarılı bir biçimde, toplumun tüm özelliklerini ve günlük yaşam ve ilişkilerin arkasında yatan etmenlerin neler olduğunu okura aktarmaktadır. Yazar, evlilik kurumunu çeşitli sosyal sınıflara ait bireyler arasındaki ilişkilere odaklanabilmek için kullanır ve böylece hem bu bireylerin gerçek yüzünü hem de sosyal çevrelerini gösterir. Tez, insanların yaşamını biçimlendiren, aynı zamanda da ayrımcılık ve kadının sorunlarının temelinde yatan sosyal ikiyüzlülük ve paranın gücü gibi çarpık değerler ile insan davranışlarındaki ayrıntıların ve yanlışlıkların altını çizer.