Psikoloji Bölümü
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/20.500.12416/416
Browse
Browsing Psikoloji Bölümü by Scopus Q "N/A"
Now showing 1 - 20 of 31
- Results Per Page
- Sort Options
Article Citation - Scopus: 0A Review on Executive Functions and Memory Processes Associated with Feeding and Eating Disorder(Istanbul Universitesi, 2020) Çobanoğlu, F.Ö.; Kaynak, H.; 101097From the beginning of humankind, feeding has become one of the most important requirements of social adaptation and survival. Since the 20th century, research on feeding and eating disorders has tried to give some explanations of various eating behaviors, such as starving because of thoughts about being overweight or non-stop binge eating by the individual, relational, or social factors. However, they are inadequate to fully explain the psychopathological and cognitive factors underlying feeding and eating disorders. The complex behavioral pattern behind eating disorders can lead to impairments in people’s attention, memory, and metacognitive processes. Certain higher-order cognitive mechanisms such as problem solving, reasoning, and decision making are impaired in individuals suffering from eating disorders, especially anorexia nervosa, bulimia nervosa, and binge eating disorder, compared to healthy individuals. Several researches aimed to find out evidence that may recover these impairments or that may lead to preventive measures for the risk of developing eating disorders. The aim of the current study is to examine the researches on the effects of eating disorders on individuals’ executive functions and memory processes and to explore the links between eating disorders, executive functions, and memory. © 2020, Istanbul Universitesi. All rights reserved.Article An Investigation of the Differences in the Dark Triad and the Big Five Personality Traits Across Majors(2020) Ekren, Buse; Göncü-köse, Aslı; 166202Karanlık Üçlü (KÜ) kişilik özellikleri, birbirleriyle ilişkili kişilik özelliklerinden Makyavelizm, narsisizm ve psikopatiyi kapsamaktadır ve araştırmalar KÜ kişilik özelliklerinde yüksek skor alan bireylerin bu kişilik özelliklerine uygun olan ödüllere/çıktılara ulaşmalarını sağlayacak meslekler seçme eğiliminde olduklarını göstermektedir. Bu bulgular ve önermeyle uyumlu olarak, KÜ kişilik özelliklerinin üniversite öğrencilerinin bölüm tercihlerini etkileyeceği önerilmektedir. Önceki araştırmalar Büyük Beşli (BB) kişilik özelliklerinin de eğitim tercihlerini etkilediğini göstermektedir. Bu çalışmanın temel amacı, kariyer seçimlerinde bu kişilik özelliklerine bağlı olarak yapılan öz-seçimlerin etkili olup olmadığını araştırmaktır. Veri, Türkiye’de yedi farklı alanda (psikoloji, hukuk, iktisat/işletme, mühendislik, siyaset bilimi, tıp ve eğitim bilimleri) henüz eğitime başlamış 659 (359 kadın) üniversite öğrencisinden toplanmıştır. Grupların değişkenlerdeki ortalamaları KÜ ve BB kişilik özelliklerinin bağımlı değişken olduğu 2 (cinsiyet)×7 (bölüm) varyans analizi yöntemiyle karşılaştırılmıştır. Sonuçlar, iktisat/işletme ve mühendislik öğrencilerinin Makyavelizm skorlarının psikoloji öğrencilerinin skorlarından daha yüksek olduğunu; ayrıca, mühendislik, iktisat/işletme ve siyaset bilimi öğrencilerinin psikopati skorlarının psikoloji öğrencilerinin skorlarından yüksek olduğunu göstermiştir. Psikoloji öğrencilerinin nevrotizm skorlarının, mühendislik, iktisat/işletme ve siyaset bilimi öğrencilerinin skorlarından daha yüksek olduğu bulunmuştur. Hukuk ve eğitim fakültesi öğrencilerinin nevrotiklik skorları da mühendislik ve iktisat/işletme öğrencilerinin skorlarından daha yüksektir. Son olarak, sonuçlar deneyime açıklık ve dürüstlük kişilik özellikleri için bölüm ve cinsiyetin etkileşim etkisinin olduğunu göstermiştir. Bulgular, kuramsal ve uygulamaya yönelik çıkarımlar ile gelecekteki araştırmalar için öneriler bağlamında tartışılmıştır.Article Are General Intelligence and Implicit Memory Related?: The Effect of Age(2019) Kaynak, Hande; 101097Bu araştırmada, genel zekâ ve örtük bellek performansı arasındaki ilişki yaşlanmayla birlikte incelenmektir. Araştırmanın verileri 49 genç, 46 yaşlı olmak üzere toplam 95 gönüllü yetişkinden toplanmıştır. Genel zekâ puanı, Raven Standart Progresif Matrisler (RSPM) testi kullanılarak ölçülmüştür. Katılımcıların bellek performansını ölçmek için, Kelime Kökü Tamamlama (KKT) görevi kullanılmıştır. Örtük bellek görevinde, katılımcılardan kendilerine ilk üç harfi sunulan kelime köklerini akıllarına gelen ilk kelimeye tamamlamaları istenmiştir. Ayrıca, örtük bellek performansıyla karşılaştırma yapabilmek ve örtük ve açık bellek arasındaki ayrımı belgelemek için açık bellek performansı da ölçülmüştür. Örtük ve açık bellek performansını ayrı ayrı ölçmek için aynı KKT görevi kullanılmış, ancak bu görev farklı yönergeler altında uygulanmıştır. Faktöriyel varyans analizi (ANOVA) bulgularına göre, yaşın genel zekâ puanları üzerindeki temel etkisi istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Pearson momentler çarpımı korelasyon hesaplamaları sonucunda, ilerleyen yaşla birlikte RSPM testinden alınan toplam doğru puanın azaldığı, testi tamamlama süresinin ise arttığı görülmüştür. Örtük KKT görevi puanları ile RSPM testi toplam doğru puanları arasındaki ilişki ve açık KKT görevi puanları ile RSPM testi toplam doğru puanları arasındaki ilişki de istatistiksel olarak anlamlı bulunmuş, aralarındaki ilişkilerin pozitif olduğu kaydedilmiştir. Buna karşın, örtük KKT görevi puanı ile RSPM testi tamamlama süresi ve açık KKT görevi puanı ile RSPM testi tamamlama süresi arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı değildir. Mevcut çalışma bulguları, örtük KKT görevi ölçümünün genel zekâyla olan güçlü ilişkisini göstermektedir. Çalışma, bu kapsamda, özellikle yaşlı nüfusta, geleneksel açık bellek ölçümlerinin gölgesinde kalan örtük bellek ölçümünün genel zekâya olan katkısına dikkat çekmesi açısından önemlidir.Article Citation - WoS: 0Citation - Scopus: 1Bullying as a Group Process: Investigation of Participant Roles in Terms of Social Status and Gender(Turkish Psychologists Assoc, 2015) Topcu, Aysun Ergul; Donmez, Ali; 173556This study mainly aims to test the participant roles approach on Turkish sample suggesting that bullying is a group process. In this regard, students' ways of involving in bullying and the extent to which children are aware of their participant roles and whether these participant roles differentiate in terms of gender and social status was investigated. A total of 774 students (384 females and 390 males), from 6(th), 7(th) and 8(th) grades of 11 different primary schools in Ankara participated in the study. The results showed that 74% of all children involved in one of the participant roles as bully (11.5%), assistant-reinforcer (10.9%), defender (21.1%), outsider (20.9%) and victim (9.7%). The examinations of the relations between self-reported and peer-reported scores of participant roles revealed that children were aware of their roles in the bullying situations, however, they significantly underestimated their roles in bully and assistant-reinforcer scales while overestimated their roles in the defender and outsider scales. Boys are more actively involved in bullying process than girls; boys participated most frequently in the roles of bully, assistant-reinforcer and victim while girls participated most frequently in the defender and outsider roles. In terms of the findings related to social status, victims were the least accepted and most rejected group among their peers although they did not differentiate from bullies and assistant-reinforcer in this sense. Besides, the victims wereArticle Citation - WoS: 1Development and psychometric validation of the Turkish gambling disorder screening test: a measure that evaluates gambling disorder regarding the American Psychiatric Association framework(Yerkure Tanitim & Yayincilik Hizmetleri A S, 2020) Evren, Cuneyt; Evren, Bilge; Dalbudak, Ercan; Topcu, Merve; Kutlu, Nilay; 256656Objective: First study aims to develop the Gambling Disorder Screening Test (GDST), a standardized measure that assesses symptoms and prevalence of gambling disorder (GD) regarding the American Psychiatric Association (APA) diagnostic framework. The aim of the second study is to validate the GDST psychometrically. Methods: In the first study participants were assessed with GDST. Sample comprised of 400 Turkish university students and video game players (54.0% male, mean age 24.30 years, SD=6.83) that was enrolled online. In the second study the sample (n=326; 60.1% male, mean age 23.54 years, SD=4.44) was similar with the first study. Participants were assessed with GDST, the South Oaks Gambling Screen (SOGS) and the Gambling Motives Questionnaire (GMQ). Results: In the first study, according to the exploratory factor analysis a single component accounted for 64.02% of total variance. The scale was internally consistent with a Cronbach's alpha of 0.93, thus considered as reliable. In the second study, confirmatory factor analysis showed that GDST's factor structure (i.e., the unidimensional structure) was satisfactory. Positive correlations between GDST and the number of self-reported gambling type, SOGS and GMQ scores demonstrated adequate convergent and criterion-related validity. Also the GDST had a Cronbach's alpha of 0.92 in this sample. Conclusion: These findings from Study 1 and Study 2 suggest that the Turkish GDST is a valid and reliable measure to assess the severity of GD related issues according to APA's framework among young adults and for the purposes of early detection of GD in clinical settings and research.Article Duygunun Tanıma Belleğini Artırımı Üzerine Bir Derleme: Duygusal Uyaranların Neden Olduğu Tepki Yanlılığı ve Bağlam(2021) Kaynak, Hande; Aydın, Öykü; 101097Mevcut çalışmanın amacı, duygunun tanıma belleği üzerindeki etkisine yönelik yapılmış alanyazındaki araştırmaların\rderlenmesiyle konunun ana hatlarının sunulması ve duygu-bellek etkileşimi konusuyla ilişkili dikkat çeken noktaları \röne çıkararak, araştırma alanıyla ilgili gelecekteki çalışmalar için bazı hususları ele almaktır. Alanyazındaki çok sayıda \rçalışma, duygu içerikli uyaranların nötr eşdeğerlerine göre daha iyi hatırlandığını ortaya koymaktadır. Bu yaygın \rbulgudan yola çıkarak, mevcut çalışmada, konuyla ilgili alanyazındaki çalışmalar, duyguyu tanımlayan ve açıklamaya \rçalışan çeşitli yaklaşımlar, duygunun farklı yaklaşımlar çerçevesinde tanımlanan boyutlarının tanıma belleği üzerindeki \retkisine yönelik sonuçlar, duygunun bellek performansında neden olabileceği tepki yanlılıklarına dair bulgular da dâhil \redilerek derlenmiştir. Diğer yandan, bellek performansını etkileyen faktörün yalnızca duygu içerikli uyaranların \rboyutlarından kaynaklı olmadığını, duygusal uyaranların oluşturduğu bağlam içerisinde bellek performansının olumlu \ryönde etkilendiğini kanıtlayan ampirik araştırmalar aktarılmıştır. Ek olarak, duygusal belleğin laboratuvar ortamında \rnasıl çalışıldığı ele alınmıştır. Bu kapsamda duygu-bellek etkileşimini kontrollü laboratuvar ortamında çalışmak \ramacıyla geliştirilen veri tabanlarından ve özellikle Türkiye’de yürütülecek araştırmalar için geliştirilen ve kullanıma \raçılan veri tabanı norm çalışmalarından bahsedilmiştir. Özetlemek gerekirse, mevcut derleme kapsamında geçmiş \rçalışmalar incelendiğinde, duygu ve tanıma belleği etkileşimini araştırırken daha tutarlı sonuçlar elde edebilmek için,\rduygunun neden olduğu tepki yanlılığı, duygusal bağlam ve duygusal uyaran türü gibi faktörlerin gelecek çalışmalarda \rdikkate alınması gerektiği sonucuna varılmıştır.Article Examining the Effects of Chronic Pain on Memory Processes within the Framework of the Biopsychosocial Model(2022) Üste, Aleyna Nur; Kaynak, Hande; 101097En yaygın ağrı türlerinden biri olan kronik ağrı, bellek güçlükleri gibi bilişsel becerilerde bozulma ile ilişkilendirilmektedir. Mevcut makale, kronik ağrısı olan hastaların belleğini biyolojik, psikolojik ve sosyal bileşenlerin nasıl etkilediğini inceleyen çalışmaların derlenmesini amaçlamaktadır. Araştırmalar, kronik ağrı hastalarının çoğunlukla bellek bozulmalarından şikâyet ettiğini ve biyopsikososyal modelin bu hastaların neden bellek şikayetleri yaşadıklarını daha iyi anlamak için yaygın olarak kullanıldığını göstermiştir. Biyopsikososyal model aynı zamanda her hastaya özgü müdahale modeli geliştirerek hastaların bilişsel ve davranışsal zorluklarla baş etmelerini sağlamaktadır. Birincisi, modelin biyolojik bileşeni, kronik ağrının hastalarda biyolojik değişikliklere neden olduğunu, dikkat ve bellek gibi bilişsel süreçleri olumsuz etkilediğini savunmaktadır. İkinci olarak, psikolojik bileşen, kronik ağrının neden olduğu depresyon ve anksiyete bozukluğu gibi komorbiditeleri tartışmakta ve bunların bellek performansını nasıl etkilediğini araştırmaktadır. Üçüncüsü, sosyal bileşen, hastaların artan sağlık hizmeti maliyetleri ve yetersiz uyku gibi çeşitli bozukluklara bağlı olarak kronik ağrının olumsuz etkilerini deneyimlediklerini öne sürmektedir. Çalışma, kronik ağrısı olan hastaların bellek performansının biyolojik, psikolojik, sosyal bileşenlerden etkilendiği ve bu bileşenlerin birbirleriyle etkileşime girerek bellekte bozulmalara neden olduğu sonucuna varmaktadır.Article Hafızanın Rekonsolidasyon Süreci ve Serbest Çağrışım Tekniği Arasındaki İlişki Üzerine Nöropsikanalitik Bir İnceleme(2022) Bıçakcı, Ozan; PsikolojiKlasik koşullanma işleminin sonucunda, en başta nötr olan ve kişinin kendisinde herhangi bir tepki yaratmayan bir uyaranın koşulsuz bir uyaranla eşlenmesiyle, bu uyarana koşullu bir tepki verilmesi sağlanır. Bu sürecin geri çevrilmesi için ise söndürme işleminin uygulanması gerekmektedir. Fakat söndürme işleminin sonucunda ortaya birtakım problemler çıkabilmektedir. Bu problemler koşullu tepkinin yenilenmesi (renewal), eski durumuna dönmesi (reinstatement) ve kendiliğinden geri gelmesi (spontaneous recovery) olarak özetlenebilir. Hafızanın rekonsolidasyonu yaklaşımının ise bu problemlere bir çözüm sunduğu görülmüştür. Şöyle ki hafızanın bir kereye mahsus olarak depolandıktan sonra hayatına sabit ve kararlı bir yapıda devam etmesinden ziyade, her yeniden aktive oluşu (reactivation) ile yeniden kararsız hale geldiği ve sonrasında protein sentezleri ile birlikte tekrardan kararlı bir yapıya büründüğü öne sürülmektedir. Bu kararsız hale gelinen aşamada yapılan müdahalelerin ise orijinal hafızada değişikliğe sebep olabileceği ve böylece de klasik söndürme işleminin yol açtığı problemlere bir çözüm sunabileceği gösterilmektedir. Bu derlemede, psikanalizin temel yöntemlerinden olan serbest çağrışım tekniğinin, yukarıda bahsedilen hafızanın yeniden aktive oluşu ve kararsız hale gelişi durumlarını sağlayıp sağlayamayacağı ve bu sayede orijinal hafızada değişikliklere sebep olup olamayacağı nöropsikanalitik alanyazın ışığında incelenmektedir.Article Hangi Lider, Kurumda Kalmayı Nasıl Sağlıyor? Çok Boyutlu İş Motivasyonunun Aracı Rolü(2019) Metin, U. Baran; Göncü-köse, Aslı; 166202Yöneticilerin liderlik tipleri çalışanların iş motivasyonlarını en fazla etkileyen faktörler arasında yer almaktadır ancak, Türkiye’de hem bu etkileri hem de liderlik stillerinin çalışan motivasyonları aracılığı ile işle ilgili diğer sonuçdeğişkenleri üzerindeki etkilerini inceleyen araştırmalar az sayıdadır. Bu çalışmanın amacı, yöneticilerin babacan vedönüşümcü liderlik stilleri ile çalışanların çok boyutlu iş motivasyonları arasındaki ilişkileri geçerliği ve güvenirliğitest edilmiş bir ölçek kullanarak Türkiye örnekleminde incelemek (Çalışma 1); ayrıca, liderlik tipleri ile işten ayrılmaniyetleri arasındaki ilişkilerde çok boyutlu iş motivasyonunun kısmi aracı rolünü test etmektir (Çalışma 2). Bu amaçla,Çalışma 1’de 456 çalışandan veri toplanmış ve Gagné ve arkadaşları (2014) tarafından Öz Belirleme Kuramı (Decive Ryan, 1985) temel alınarak geliştirilen Çok Boyutlu İş Motivasyonu Ölçeği’nin (ÇBİMÖ) Türkçeye adaptasyonçalışması gerçekleştirilmiştir. Çalışma 2’de 388 çalışandan veri toplanmış ve önerilen model yapısal eşitlik modellemesi yöntemiyle test edilmiştir. Çalışma 1’in bulguları, ÇBİMÖ’nün diğer ülkelerde yapılan çalışmaların gösterdiği faktöryapılarına uyumlu bir yapı gösterdiğini ve yordayıcı geçerliği olduğunu ortaya koymuştur. Çalışma 2’nin bulguları,genel olarak iki liderlik stilinin de motivasyon tipleriyle önerilen ilişkileri gösterdiğini ancak, iş motivasyonlarınınyalnızca dönüşümcü liderlik ile işten ayrılma niyetleri arasındaki ilişkide kısmi aracılık ettiğini göstermiştir. Bulgular,kuramsal ve uygulamaya yönelik çıkarımlar ile gelecekteki çalışmalara yönelik önerilerle birlikte tartışılmıştır.Article Citation - WoS: 2Hangi Lider, Kurumda Kalmayı Nasıl Sağlıyor? Çok Boyutlu İş Motivasyonunun Aracı Rolü(Turkish Psychologists Assoc, 2019) Goncu-Kose, Asli; Metin, U. Baran; 166202Supervisors' leadership styles are among the most important variables that influence employees' work motivation. However, in Turkey, only a limited number of studies examined the effects of leadership styles on employee motivations and on distal work-related outcomes via their influences on these motivations. The present study aimed to examine the links of paternalistic and transformational leadership with employees' work motivations by using a valid and reliable work motivation measure and to test the mediating roles of motivations in the relationships between leadership styles and employees' turnover intentions. In Study 1, data were collected from 456 employees and the Multidimensional Work Motivation Scale (MWMS; Gagne et al., 2014), which was developed within the framework of Self-Determination Theory (Deci & Ryan, 1985), was adapted to Turkish. In Study 2, data were collected from 388 employees and the proposed model was tested using structural equation modeling. Study 1 revealed that the factor structure and the predictive validity results of the adapted MWMS were consistent with those of its versions in other languages. Study 2 showed that both leadership styles were associated with motivation dimensions in the proposed directions; however, motivations partially mediated only the link between transformational leadership and turnover intentions.Article Haset ve kıskançlığın tanımlanması ve klinik görünümü(2018) Tuna, Ezgi; 163887Haset ve kıskançlık, birbirinden önemli noktalarda ayrışan; fakat günlük hayatta sıkçabirbiriyle karıştırılan karmaşık duygulardır. Haset, bir başkasının sahip olduğu ve bizdeolmayan bir şey ya da özellik karşısında hissettiğimiz duygu iken; kıskançlık, bizim içinönemli bir ilişkinin üçüncü bir kişinin varlığı sebebiyle tehdit altında olduğunudüşündüğümüzde ortaya çıkan duygudur. Dolayısıyla, hasette iki kişilik, kıskançlıkta iseüç kişilik bir yapı mevcuttur. Melanie Klein'a göre haset doğumdan sonra bebeğin meme ilekurduğu sevgi ve nefret ilişkisinde temellenir; kıskançlık ise gelişimsel olarak hasettensonra gelir ve hasetin çözümlenmesinde rol oynar. Haset ve kıskançlık, temelde işlevselduygular olsa da, kişinin ve ilişkilerin işlevselliğini bozarak patolojik boyuta ulaşabilirler.Bu makalede haset ve kıskançlık tanımlanmış, birbirleriyle benzer ve farklı yanları ortayakonulmuş ve hangi durumlarda işlevselliklerini yitirerek psikopatolojinin bir parçasıoldukları incelenmiştir.Article HIV/AIDS Riskini Artıran Cinsel Davranışlar(2017) Kıylıoğlu, Levent; Dönmez, Ali; 173556Cinsel ilişkiler bireyin yaşamında ve gelişiminde önemli bir yer tutmaktadır. Ancak güvenli olmayanyollardan girilen cinsel ilişkiler HIV gibi enfeksiyonlara yol açabilmektedir. Bu çalışmanın amacıHIV/AIDS riskini artıran cinsel davranışların gözden geçirilmesidir. HIV enfeksiyonu ve AIDS hastalıkriskini artıran bu cinsel davranışlar: anal ilişki, tek gecelik cinsel ilişki, kondom kullanılmadan girilencinsel ilişki, kendinden yaşça büyük birisiyle cinsel ilişkiye girme, aynı dönemde birden fazla kişiylecinsel ilişkiye girme, ilişki öncesi ya da sırasında alkol ve diğer uyuşturucu maddeleri kullanma,küçük yaşta cinsel ilişkiye başlamaolarak belirtilmiştir. İlişkiye girilen kişi sayısının artması, özelliklede aynı dönemde birden fazla kişi ile cinsel ilişkiye girme ve tek gecelik ilişkiler HIV enfeksiyonununbulaşma olasılığını artırdığından, HIV/AIDS riskinden uzak kalmanın en etkili yöntemi cinsel geçmişleribilinen partnerlerin yalnızca birbirleriyle ilişkiye girmeleri ve düzenli kondom kullanmalarıdır.Book Part Citation - Scopus: 1Implications of cognitive theories for optimizing higher education learning(IGI Global, 2020) Ozcelik, E.; Özçelik, Erol; 115500; PsikolojiCognitive theories have the potential to provide suggestions to design more effective learning environments for higher education. The goal of this chapter is to review cognitive theories and principles based on empirical findings and suggest implications for practice. Working memory theory, distributed cognition theory, dual-process theory, modulatory emotional consolidation theory, mental model theory, metacognitive theory, transfer appropriate processing principle, generation effect, testing effect, and spacing effect are presented in the current study. Based on these theoretical frameworks, novel recommendations for educational practice are suggested. © 2021, IGI Global. All rights reserved.Article İşlevsel ve İşlevsiz Dürtüselliğin Sürücülük Becerileriyle Farklılık Gösteren İlişkilerinin İncelenmesi(2018) Bıçaksız, Pınar; Bıçaksız, Pınar; Özkan, Türker; 163626; PsikolojiBu çalışmada, ilgili literatürde daha önce araştırılmamış olan dürtüsellik kişilik özelliği ve öz-beyana dayalı sürücülük becerileri arasındaki ilişki incelenmiştir. Çalışmanın örneklemini anketleri kağıt-kalem testi olarak (n = 158)ve internet üzerinden (n = 348) dolduran toplam 506 bireysel sürücü oluşturmaktadır. Dürtüsellik kişilik özelliğiningenel psikoloji literatüründeki olumsuz davranış örüntüsü tanımını yansıtan işlevsiz dürtüsellik boyutunun sürücülükbecerileriyle ilişkisiyle işlevsel dürtüsellik (Dickman, 1990) boyutunun sürücülük becerileriyle ilişkisi karşılaştırılmış ve hem korelasyon hem de regresyon analizlerinde farklılaşan örüntüler gözlenmiştir. Ayrıca, sürücüluk bağlamına özel dürtüsellik ve genel dürtüsellik ölçeklerinin sürücülük becerilerinde açıkladıkları varyans oranları karşılaştırılmış ve sürücülük bağlamına özel dürtüsellik ölçeğinin sürücülük becerilerinde daha yüksek oranda varyansaçıkladığı görülmüştür. Bu nedenle, sürücülukle ilgili değişkenleri daha iyi anlamak ve açıklamak için yürütülecekçalışmalarda sürücülük bağlamına özel dürtüsellik kavramının ve ölçeğinin kullanılmasının ilgili literatüre katkıyapma potansiyeline sahip olduğu önerilebilir.Article Citation - Scopus: 0Kronik hastalıklarda duygu düzenleme: Kalp ve damar sistemi hastalıkları, kanser, migren, fibromiyalji ve sedef hastalığı üzerine bir derleme(Association for Clinical Psychology Research, 2023) Tuna, E.Emotion regulation (ER) involves conscious and automatic regulation of the occurrence, type, intensity, timing, and expression of emotions. Previous studies indicate that ER not only affects individuals’ mental health outcomes, but also plays a critical role in physical health as well. Especially in chronic diseases, how emotions are regulated shapes many patient variables including self-care, treatment adherence, and stress management; affecting both physical and psychological well-being. Furthermore, there is evidence that ER plays a role in initiation and prognosis of some chronic diseases. The aim of this review article was to summarize evidence regarding the association between chronic diseases and ER, and describe limitations in the existing studies in order to guide future research. To reach this aim, after a brief discussion of the mechanisms between emotions and health, we discussed research findings on ER in cardiovascular disease (CVD), cancer, migraine, fibromyalgia, and psoriasis, respectively. Findings indicate that emotion and ER play a role in the etiology of CVD; yet there are mixed findings regarding their role in the etiology of cancer. Research on migraine, psoriasis and fibromyalgia are rather correlational. Findings generally suggest that individuals with a chronic disease report more problems in ER as compared to healthy individuals. Frequent use of less adaptive strategies among patients have been related to less favorable outcomes such as psychopathology symptoms, bodily symptoms, and lower quality of life. Understanding ER in chronic diseases could guide the development of prevention and intervention programs aimed at increasing patients’ quality of life. The article ends with an evaluation of the literature and suggestions for clinical practice. © 2023 Klinik Psikoloji Araştırmaları Derneği. Tüm hakları saklıdır.Article Citation - WoS: 0Losing the Life: A Review on Autobiographical Memory in Alzheimer's Disease(Istanbul Univ, Fac Letters, dept Psychology, 2021) Aydin, Oyku; Cengil, Betul Beyza; Kaynak, Hande; 101097Alzheimer's disease (AD), the most common type of dementia among older adults, is a progressive and neurodegenerative brain disease. AD is characterized by progressive memory impairments, but not other types of dementia. Autobiographical memory (AM) is defined as episodes recollected from individuals' life, and it is one of the memory systems impaired in AD. One consequence of AM decline in AD is difficulties in the retrieval of recent AMs rather than past ones. AM contains both episodic and semantic components, and it is crucial for self-concept. The aim of the present study is to review the current understanding of AM in people with AD. In the introduction part of the review, AD and its cognitive correlates are presented in detail, with how AM performance is important for the self. In the second part of the review, AM deteriorations in patients with AD are discussed. Factors, such as emotion and olfaction, affecting AM are mentioned along with the neural substrates. In this regard, the effect of the emotional dimension (e.g., valence) on the formation and retrieval of AMs is discussed and how AM is studied with olfactory stimuli is presented, respectively. Studies on the link between AM and emotion have shown that there is a positive shift of AM in AD, indicating that patients with AD remember their AMs more positively. In addition, olfactory stimuli evoke more AMs than verbal and visual stimuli. The conclusion section of the current review is devoted to some recommendations that might guide future research. For instance, stage-by-stage investigation of AM in AD and the comparison of them in relation to relevant variables could be one way of providing detailed findings on the nature of AM in AD.Article Mahler’in Ayrılma-Bireyleşme Kuramına Göre Küçük Prens Karakterinin İncelenmesi(2021) Erdoğdu, Neşe; Topcu-bulut, Merve; Aras, Ilayda; Özertem, Neslihan; Aslan, Ela DilanBu çalışma Küçük Prens karakterinin, Mahler’in ayrılma-bireyleşme kuramına göre incelenmesini amaçlamaktadır. Mahler’in kuramı bebeğin biyolojik doğumunu, ardından gelen psikolojik doğumunu ve normal otizm dönemi ile başlayıp yenidoğanın ilk üç yılını içine alan ve bireyselleşmeyi içeren bir süreçtir. Bu sürecin iki öncül evresi normal otistik evre ve normal ortakyaşamsal evre olarak belirlenmiştir. Altıncı ay ile birlikte başlayan ayrışma-bireyleşme sürecinin dört alt evresi ise farklılaşma ve beden imgesinin gelişimi, alıştırma, yeniden yakınlaşma ve bireyliğin pekişmesi ve coşkusal nesne sürekliliğinin başlangıcı olarak tanımlanmıştır. Bu dönemde yenidoğanın kendilik algısının temelleri atılırken, kendilik algısına dair kazanımlarını yaşamı boyunca sürdürmesi beklenir. Bu süreçte anne ile bebek arasında ikili ilişkiler gözlemlenir. Bu ikili ilişkiler gelecekte nesne temsillerinin oluşumuna katkıda bulunur. Mahler’e göre gelişim, yenidoğanın bakım verenle yaşadığı karşılıklı simbiyotik bağlılıktan kopup ondan ayrılmasını içeren bir süreçtir. Bu açıdan bakıldığında, Mahler’in kuramı yenidoğanın bakım verenden bağımsız olarak kendi kimliğine nasıl ulaştığını tespit etmeyi hedefler. Hikâyede Sahra Çölü’ne uçağı düşen bir Pilot ile bu çölde karşılaştığı Küçük Prens’in başından geçen olaylar anlatılmaktadır. Hikâyede Küçük Prens’in Gül ile ilişkisi daha sonra yaşadığı yerden ayrılmasının ardından karşılaştığı gezegenler ve Sahra Çölü’nde tanıştığı Pilot ve Tilki anlatılmaktadır. Küçük Prens’in Pilot, Tilki ve farklı gezegenlerde yaşayan kişilerle tanışmasıyla, dış dünyayla ilgili uyaranlara maruziyeti de artmıştır. Bu uyaranlarla birlikte Küçük Prens incelenirken Mahler’in ayrılma-bireyleşme kuramı temel alınmıştır.Article Mahler’in ayrışma-bireyleşme kuramına göre Küçük Kara Balık Kitabı’nın incelenmesi(2018) Demircioğlu, Zeynep Işıl; Demir, Koray; Fuçular, Emine Ezgi; Sülüngür, Orhun; Yalçın, Ezgi Selin; Topcu, Merve; 256656Bu çalışmanın amacı Küçük Kara Balık kitabındaki Küçük Kara Balık’ın yaşam olaylarının, bu yaşam olaylarına gösterdiği tepkilerin ve duygularının Mahler’in Ayrışma-Bireyleşme Kuramı kapsamında değerlendirilmesi, karakterin başından geçenlerin Mahler’in teorisi ile örtüşen ve çatışan yerlerinin tartışılmasıdır. Mahler’in kuramı ayrışma-bireyleşmeyi, farklılaşma, alıştırma, yeniden yakınlaşma ve bireyliğin pekişmesi ve coşkusal nesne sürekliliğinin başlangıcı olmak üzere dört alt evre üzerinden incelemektedir. Küçük Kara Balık kitabında asıl incelenen ve ana karakter olan Küçük Kara Balık, annesiyle yaşayan ve amacı dereden ayrılarak denize ulaşmak olan küçük bir balıktır. Çalışma boyunca Küçük Kara Balık karakterine özellikle son üç alt evre açısından odaklanılmış ve anne ile yaşanılan sorunların karakterin davranışları üzerindeki etkileri tartışılmıştır. Karakterin öfke eşiğinin düşüklüğünün ve yaşadığı yutulma korkusunun anne ile öngörülen ilişkinin kurulamadığından kaynaklı olduğu, ancak bu durumun bireyleşme sürecinde kendisi için engelleyici bir faktör olmadığı düşünülmüştür.Article Citation - WoS: 0Mediating Roles of Impulsivity and RiskTaking in the Links of the Dark Triad with Flirting and Dating via Social Media(Istanbul Univ, Fac Letters, dept Psychology, 2022) Demircioglu, Zeynep Isil; Goncu-Kose, Asli; 166202With the acceleration of communication and access to information, individuals have begun to date via social networking sites. Although online dating has spread among university students recently, studies on this topic are very limited. The present study aimed to investigate the effects of the Dark Triad personality traits (i.e., Machiavellianism, psychopathy, and narcissism) on using Social Networking Sites (SNS) to find partners and face-to-face meeting/dating after flirting via the internet (i.e., face-to-face dating with a partner met via SNS). Furthermore, it was also aimed to identify the mediating roles of risk-taking and impulsivity in the relationships mentioned above. Data were collected from 358 University students (223 females and 135 males) who volunteered to complete the survey packages. The data was analyzed using Structural Equation Modeling (SEM). The age of the participants ranged between 18 and 49 (M = 22.67, SD = 2.83). The results revealed that narcissism was linked to using SNS to find partners, and impulsivity fully mediated the relationships of Machiavellianism with using SNS to find partners. In addition, the links of psychopathy with using SNS to find partners were partially mediated by impulsivity, with risk-taking fully mediating the effects of psychopathy and narcissism on face-to-face dating with a partner met via SNS. The present research revealed that impulsivity and risk-taking were the common attitudes underlying the links of psychopathy and narcissism with dating someone met via SNS. For individuals who score high on Machiavellianism, a low level of impulsivity is a protective factor; whereas a high level of impulsivity is a triggering factor that leads those with high psychopathy scores to search for partners via SNS. Contrary to expectations, narcissism was not directly associated with face-to-face dating a partner who was met via SNS. This finding may be related to the unidimensional measurement of narcissism, since grandiose narcissism is more likely to be positively associated with this risky and confident behavior, whereas vulnerable narcissism is less likely to have such an association.Article Citation - WoS: 6Metacognitive beliefs and coping strategies of Suicide Attempters(Yerkure Tanitim & Yayincilik Hizmetleri A S, 2019) Yazihan, Naksidil Torun; Cinar, Orhan; Canbaz, Hayri; Ak, Mehmet; 276238Objective: Metacognition is an essential process regarding decision-making and coping with stressful life events. In this present study, we aimed to examine the metacognitive beliefs and coping strategies of suicide attempters with subthreshold depressive symptoms. Methods: Thirty suicide attempters (mean age of 25.50 +/- 7.66 years) with subthreshold depressive symptoms and 30 healthy participants (mean age of 28.27 +/- 7.13 years) were compared with regard to Metacognition Questionnaire-30 (MCQ-30) and COPE Questionnaire. Results: The MANOVA results revealed significant differences between the groups for the subscales of MCQ-30 namely, "negative beliefs about thoughts", "need to control thoughts" and "lack of cognitive confidence". The results also indicated significant difference regarding "positive reinterpretation", "seeking social support for instrumental reasons", "active coping, planning, and problem-focused coping", "behavioral disengagement", "alcohol-drug disengagement" and "dysfunctional coping" subscales of COPE Questionnaire. In addition, moderate correlations were found between the MCQ-30 and the COPE subscales based on the Pearson's correlation coefficients. Conclusions: This study revealed the effect of particular metacognitive beliefs and type of coping style on suicidal behavior. This study is important for identifying risk factors and explaining how metacognitive beliefs and coping strategies are related to suicidal behavior. Maladaptive metacognitions may lead to overestimation of perceived stress and underestimation of cognitive resources and coping skills which may prevent individulas to produce adaptive coping strategies against stressful life events.