Kamu Hukuku Bölümü Tezleri
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.12416/2107
Browse
Browsing Kamu Hukuku Bölümü Tezleri by Title
Now showing 1 - 7 of 7
- Results Per Page
- Sort Options
Doctoral Thesis Ceza hukukunda güven ilkesi(2022) Düzenli, HilalGüven ilkesi, kural olarak kimsenin kendi davranışlarını, üçüncü kişilerin yükümlülüklerine aykırı hareket edecekleri varsayımı altında yönlendirme yükümlülüğü olmadığı, aksine somut belirtiler olmadığı sürece bu kişilerin hukuka uygun davranacakları yönündeki beklentilerinin hukuk düzeni tarafından korunacağını ifade eder. Başka bir deyişle güven ilkesi, herkesin diğerlerinin hukuka uygun davranacaklarına ve kendi yükümlülüklerini yerine getireceklerine güvenebileceği anlamına gelir. İlke, ilk olarak Alman ve Avusturya hukuklarında trafik hukuku bağlamında ortaya çıkmış ve içtihatlar yoluyla giderek genişleyen bir uygulama alanına kavuşmuştur. Bu bakımdan güven ilkesi; tıp hukuku, inşaat hukuku, ürün sorumluluğu gibi alanlar başta olmak üzere insanlar arası etkileşim ve işbirliğinin olduğu pek çok alanda uygulanma kabiliyetine sahiptir. Taksirli suçlar bakımından uygulama alanı bulan güven ilkesine, objektif özen yükümlülüğünün belirlenmesi ve somutlaştırılmasında başvurulmaktadır. Nitekim hukuk normlarına uyulacağını varsayarak hareket etmek kişinin yükümlülüklerine aykırı bir hareket olarak nitelendirilemez. Ancak güven ilkesi sınırsız bir uygulama alanına sahip olmayıp bazı sınırlandırmalara tabidir. Çocuklar, yaşlılar gibi hukuk kurallarına uyamayabilecek kişilere karşı güven ilkesi geçerli olmadığı gibi diğerlerinin hukuka aykırı hareket ettikleri yönünde somut emareler bulunması ile denetim ve gözetim yükümlülüğü bulunması gibi durumlarda de güven ilkesi uygulanmaz. Bu halde kişi, diğerlerinin hukuka aykırı davranabileceklerini dikkate alma yükümlülüğü altındadır.Doctoral Thesis Ceza hukukunda hata(2022) Balak, Ahmet CanCeza hukukunda hata, kişinin norma veya maddi bir vakıaya ilişkin bilgisizliği ya da hatalı değerlendirmesi nedeniyle, tasavvurundaki durum ile gerçek durum arasında meydana gelen uyumsuzluktur. Bu uyumsuzluk, failin kusurluluğuna etki eden ya da kastını ortadan kaldıran bir hal olarak karşımıza çıkmaktadır. Konu; suçun manevi unsuru, maddi unsuru ve hukuka aykırılık unsuru ile doğrudan ilgili bulunmakla birlikte; suç teorisinde pek çok görüşün ileri sürüldüğü, her zaman güncel tartışmalardan beslenen bir kurum olarak kendisini göstermektedir. Ceza hukukunda hata; hukuki hata, fiili hata ve suçta hata başlıkları altında incelenebilecektir. Tezin amacı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümleri çerçevesinde 765 sayılı Türk Ceza Kanunu ile benimsenen farklılıkları da ortaya koyarak, kuruma ilişkin esasları ortaya koymak ve bu alanda yapılan çalışmalara katkı sağlamaya çalışmaktır. Bu kapsamda birinci bölümde ceza hukukunda hata kavramsal açıdan incelenerek, hatanın benzer kavramlardan farkı, ceza hukukunda hata türleri ele alınmıştır. İkinci bölümde hukuki hata ve üçüncü bölümde fiili hata konusu üzerinde incelemelerde bulunulmuş ve bunların görünüş biçimleri ve ceza sorumluluğuna etkileri üzerinde durulmuştur. Dördüncü ve son bölümde ise işlenemez suç ve sözde suç müesseseleri suçta hata başlığı altında açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır.Master Thesis İhaleye fesat karıştırma suçu(2019) Sucuoğlu, Arif Naciİhaleler, ekonomik büyüklüğü sebebiyle devlet tarafından idari ve cezai yaptırımlarla koruma altına alınmıştır. İdari düzenleme ve yaptırımlar 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nda düzenlenmiştir. Ceza hukuku kapsamındaki ihaleye fesat karıştırma eylemleri ise, 5237 sayılı TCK'nın Ekonomi, Sanayi ve Ticarete Karşı Suçlar isimli dokuzuncu bölümünde yer alan "İhaleye Fesat Karıştırma" kenar başlıklı 235. maddesinde düzenlenmiştir. Çalışmamızda, öncelikle ihale süreci kapsamlı bir şekilde ele alınmıştır. Sonraki bölümlerde ise ihaleye fesat karıştırma suçu, suç teorisi kapsamında incelenmiştir. Mevcut yasal düzenlemelerin yolsuzlukla mücadelede etkin bir rol oynayıp oynamadığı hakkında tespitler yapılmıştır.Doctoral Thesis İhmali suçlar bağlamında hekimin cezai sorumluluğu(2023) Keçeligil, Hasan TahsinBu tez, esas itibariyle, ihmali suçlar bağlamında tabiplerin ceza sorumluluğuna ilişkindir. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir ve suçta ve cezada kanunilik ilkesine anayasal ve daha geniş biçimde de yasal bir ilke olarak yer verir. Türk ceza hukuku öğretisinde, suçların esas itibariyle icrai olarak işlenebileceği, bazı suçların ise ihmali olarak işlenebileceği eskiden beri ifade edilmektedir. İhmali suçlar da kendi arasında gerçek (saf) ihmali suçlar ve görünüşte (garantörsel) ihmali suçlar olarak ikiye ayrılır. Gerçek ihmali suçlar, Türk ceza hukuku bakımından 5237 sayılı TCK'nın özel hükümler kısmında düzenlenmiştir. Buna karşılık görünüşte ihmali suçlara daha önceki kanunda yer verilmezken yeni TCK'da bunların özel hükümler içerisinde düzenlendiğini görürüz. Görünüşte ihmali suçların kendine özgü bazı yönleri vardır. İhmali davranışın kuramsal olarak açıklanması, teminat yükümlülüğü (garantörlük) kavramının ne olduğunun açıklanması, kaynaklarının ne olduğunun izahı ve ihmali davranışın icrai davranışa denk olması meselesi bunlar arasındadır. Tabiplik ve tababet, tarihin çok eski zamanlarından beri bilinen bir meslek ve uygulama alanıdır. İlerleyen süreç zarfında paternalist tabiplik anlayışı yerini daha eşitlikçi bir ilişkiye bırakmıştır. Kişi özerkliği ve bireyin kendi geleceğini belirleme hakkı kavramlarının yasalarda daha güçlü biçimde vurgulanması bu değişimde rol oynayan mühim faktörlerden biridir. Tıbbi müdahalenin kötü uygulanmasından kaynaklanan zararlı neticeler bakımından sorumluluğun varlığı eski zamanlardan beri söz konusudur. Tabiplerin suç teşkil eden eylemleri gerek Türk Ceza Kanunu gerekse cezai hükümler içeren diğer kanunlar vasıtasıyla tecziye edilebilir. Hukuk kuralları, umumiyetle, kişilere "belirli şekilde davranmama" yükümlülüğü getirir. Bu doğrultuda, "Bir kişiyi öldürmek veya yaralamak", "rızası olmaksızın başka birinin malını almak", "eziyet etmek", "çocuğa cinsel istismarda bulunmak" gibi davranışları yasaklar. Böylesi davranış kurallarına; "yasaklayıcı davranış kuralları" adı verilir. Yasaklayıcı davranış kurallarının ihlal edilmesi durumunda "icrai suçlar" ortaya çıkar. Modern toplumlarda kişilere "belirli şekilde davranma yükümlülüğü" getiren davranış kuralları da vardır ki bunlar "emredici davranış kuralları" olarak adlandırılır. Kişilere "belirli şekilde davranış yükümlülüğü" getiren emredici normların oluşturduğu fiillere ceza hukuku kuramında "ihmali suçlar" denilmektedir. Tez çalışmamızın sınırlarını esas itibariyle tabiplik mesleği dahilinde işlenebilecek belli başlı gerçek ve ihmali suçlar oluşturmaktadır. İlkin ihmali suçlar kuramsal yönleriyle geniş biçimde ele alınmış, tıbbi müdahalenin hukuka uygunluğu koşulları, ülkemizde tababet alanını düzenleyen başlıca mevzuat, savunmacı tıp uygulamaları üzerinde geniş olarak durulmuştur. Tabibin işleyebileceği gerçek ve ihmali suçlar ayrı ayrı başlıklar halinde incelenmiştir. Ötanazi ve bilhassa pasif ötanazi uygulamasının ceza hukuku bakımından yeri, önemi ele alınmış, ihmali suçlar bakımından konu ayrıntılı şekilde değerlendirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Tabip, Ceza hukuku, Sorumluluk, İhmali suç, Savunmacı tıp, ÖtanaziDoctoral Thesis Sınırötesi anayasalcılık bağlamında anayasaya aykırı anayasa değişikliklerinin yargısal denetimi (Türkiye çözümlemesi)(2022) Doğru, CerenDemokratik hukuk devletinde anayasa yargısının amacı, anayasanın üstünlüğünü sağlamak ve korumaktır. Anayasa Mahkemelerinin anayasayı koruma amacı kapsamında yaptıkları kanunların ve anayasa değişikliklerinin anayasaya uygunluğu denetiminin sınırları ve geliştirdikleri içtihatlar literatürde sıkça değerlendirilmekte ve sorunları ortaya konulmaktadır. Bu çalışmanın kapsamında, anayasaya aykırı anayasa değişikliklerinin yargısal denetimi ve bu yargısal denetim çerçevesinde karşılaşılan sorunları sınırötesi anayasalcılık yaklaşımıyla ele alınmaktadır. Çalışmanın amacı, anayasaya aykırı anayasa değişikliklerinin yargısal denetimi kapsamında anayasal düzeni ve bireyin temel hak ve özgürlüklerini teminat altına alabilmek amacıyla, Anayasa Mahkemelerinin sınırötesi anayasalcılık ve onun bileşenleri ile insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde kendi işlevini yerine nasıl getirebileceğinin ortaya konulmasıdır. Bu amaçla, çalışmada 1961 ve 1982 Anayasa dönemlerinde Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi'nin anayasa değişikliklerinin anayasaya uygunluğuna yönelik yaptığı denetimler sonrası aldığı kararlar ve oluşturduğu doktrin detaylı olarak incelenmektedir. Bu çerçevede çalışmada, Anayasa Mahkemesi'nin anayasal işlevi gereği siyasi ideolojilerden uzak ve insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti bağlamında evrensel standartlar ile uyumlu içtihat geliştirmek suretiyle, anayasa değişikliklerinin denetiminde, elbette yerel dinamikleri dikkate alarak, çağdaş demokrasilerde anayasa yargının sınırötesi yargı diyaloğu veya uluslararası belgelerde anlaştığı ortak değerler üzerinden kabul ettiği içtihatlar ile uyumlu bir tutum sergilemesi ve zaman zaman oluşturduğu aktivist tutumunu hak temelli yaklaşım çerçevesinde değerlendirmesi önerilmektedir.Doctoral Thesis Türk ceza hukukunda müsadere kurumu(2019) Acar, Hüseyin01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, hukuk sistemimiz açısından oldukça önemli sayılabilecek yeni düzenlemeler içermektedir. Ceza yaptırım sistemimiz de bu yeni düzenlemelerden etkilenmiştir. Yaptırımlar Ceza Kanunumuzda ceza ve güvenlik tedbirleri olarak iki ayrı başlık altında düzenlenmiştir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda müsadereye ilişkin değişikliğin en te¬mel özelliği müsaderenin hukuki niteliğinin güvenlik tedbiri olarak kabul edilmesidir. Ancak doktrinde güvenlik tedbirlerinin hukuki niteliği hakkında tam bir görüş birliği sağlandığı söylenemez. Bazı yazarlar güvenlik tedbirlerinin bir ceza hukuku yaptırımı olduğunu savunurken bazıları ise, önleyici idari tedbir olduğunu ileri sürmektedir. Türk Hukukunda baskın görüş gü¬venlik tedbirlerinin yaptırım niteliğinde olduğunu ileri süren görüştür. Nitekim Kanun Koyucu da güvenlik tedbirlerini 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun üçüncü kısımda yaptırımlar başlığı altında 53. ve devamındaki maddelerde düzenlemiştir. Bu bölümde "Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma" (md. 53), "Eşya müsaderesi" (md. 54), "Kazanç müsaderesi" (md. 55), "Çocuklara özgü güvenlik tedbirleri" (md. 56), "Akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri" (md. 57), "Suçta tekerrür ve özel tehlikeli suçlular" (md. 58), "Sınır dışı edilme" (md. 59), "Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirleri" (md. 60), yer almaktadır. Müsadere; Arapça kökenli "meydana çıkma, olma" anlamındaki "sudur" kelimesinden türetilmiştir. Müsadere herhangi bir bedel ödenmeden özel mülkiyetin, devlet veya hükümdar adına alınması anlamında kullanıl¬dığı gibi, kanunlarla yasaklanan eşya ve malların devlet tarafından zapt edilmesi anlamında da kullanılmıştır. Müsadere kurumunun tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Eski hukuk sistemlerinde mülkiyet hakkına açık müdahale oluşturan, işlenen suçla orantılı olmayan genel müsadere yaptırımı öngörülmüştü. Hukuk alanındaki gelişmelere paralel olarak temel hak ve özgürlükler ile müsadere kurumu da zamanla değişime uğramış, mülkiyet hakkının açık ihlali niteliğinde olan genel müsadere yaptırımı uygulamasından vazgeçilmiştir. Genel olarak bir tanım yapmak gerekirse, "müsadere" kurumu "işlenen bir suç karşılığı olarak, suçla ilgili eşya veya bizatihi kendisi suç oluşturan eşyanın veya suçlunun malvarlığının veya bunların karşılık değerlerinin varsa semerelerinin tamamı ya da bir bölümü üzerindeki mülkiyeti¬ne mahkeme kararı ile son verilmesi ve bu mülkiyetin devlete geçirilmesi" şeklinde ifade edilebilir. Müsadereye hükmedilebilmesi için bir suçun işlenmesi zorunlu olmakla birlikte, failin bu suçtan dolayı cezaya mahkûm edilmesi gerekmemektedir. Müsadere kurumu günümüzde suç ve suçlu ile mücadelede modern ceza hukuku sistemlerinin en etkili araçlarından biri haline gelmiştir. Müsadere kurumunun düzenlenmesinin amacı, hukuka aykırı şekilde maddî bir menfaat veya suç işlemek suretiyle haksız bir kazanç elde edilmesinin önüne geçilmek istenmesidir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda müsadere, eşya ve kazanç müsaderesi olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Yeni düzenlemeyle birlikte kısmi müsadere, eşdeğer müsadere, kaim değerin müsaderesi, orantılılık ilkesi gibi kurumlar da hüküm altına alınmıştır. Bütün bu düzenlemelerde iyi niyetli üçüncü kişilerin durumu dikkate alınmıştır. Türk Ceza Kanununun 54. maddesinin 1. fıkrasında "suçla ilgili eşyanın", diğer bir ifadeyle bir suçun işlenmesinde kul¬lanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen veyahut suçtan meydana gelen veyahut da kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlâk açısından tehlikeli olması kaydıyla "suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşyanın" müsaderesi hüküm altına alınmıştır. Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için, suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ve yahut suçtan meydana gelen eşya bakımın¬dan kasıtlı bir suçun işlenmesi ve eşyanın iyi niyetli üçüncü kişilere ait olmaması gerekir. Türk Ceza Kanununun 55. maddesine göre "kazanç müsaderesi", suçun işlenmesi ile elde edilen veya suçun konusunu oluşturan ya da suçun işlenmesi için sağlanan maddî menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazançların mülkiyetinin devlete geçmesi şeklinde ifade edilebilir. Özellikle son yıllarda "ekonomik suç"'lar bağlamında, gelir elde etme amacıyla işlenen suçlarda büyük artış gözlemlenmektedir. Suçtan elde edilen ekonomik kazanç ve maddî menfaatler çoğunlukla tekrar suç işlenmesinde kullanılmaktadır. Kanun koyucu yeni düzenlemeyle failin suç işlemek suretiyle elde ettiği kazancı (maddi menfaati) ileride yeni suçların işlenmesinde kaynak olarak kullanmasının ve bu yolla yeni suçların işlenmesinin önüne geçmek istemiştir. Böylece, kazanç müsaderesi, "kara para aklama","uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti", "dolandı¬rıcılık","kaçakçılık","ihaleye fesat karıştırma" gibi ekonomik çıkar elde etme ama¬cıyla işlenen suçlara karşı etkin biçimde caydırıcılık özelliği olan bir yaptırım niteliğine kavuşturulmuştur. Suç eşyası ve suçla ilgili ekonomik kazancın muhafaza altına alınması, el konulması, elden çıkarılması, iadesi, müsaderesi ve imhasına ilişkin işlemler; 29662 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak 23.3.2016 günü yürürlüğe giren ve bazı maddeleri 17.05.2017 tarih ve 30069 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan yönetmelikle değiştirilen "Suç Eşyası Yönetmeliği" ile düzenlenmiştir. Çalışmamızda detaylı bir şekilde müsadere kurumunun tanımı, müsaderenin tarihsel süreçteki gelişimi, hukuki niteliği, müsadere çeşitleri, benzer kavramlarla karşılaştırılması, uluslararası sözleşmelerde ve karşılaştırmalı hukukta bazı ülkelerdeki durumu, uygulanma şartları ile müsadere muhakemesi ve müsadere kararlarının infazı incelenmiştir. Yargıtay uygulamaları ve öğretideki farklı görüşlere yer verilmiştir. Çalışmamızın sonuç bölümünde müsadereye ilişkin ortaya çıkan sorunlara çözüm önerileri sunulmuştur.Doctoral Thesis Türk ve Alman hukukunda İdare Hukuku boyutuyla yenilenebilir enerji üretimi(2020) Aydınoğlu, Zeynep NihalÇalışmada Türkiye ve Almanya'da yenilenebilir enerji payının brüt enerji tüketiminde sürekli olarak artış gösteren eğiliminin idare hukukuna yansıması ve bunun menfaatler dengesine olan etkileri ele alınmıştır. Bu kapsamda her iki hukuk sisteminde enerji piyasasının genel özellikleri, temel düzenlemeleri, yenilenebilir enerji alanında görev yapan kurumlar ve üretim aşamasında idarenin görev ve yetkileri incelenmiştir. İdarenin görev ve yetkileri bağlamında ise hem Türk hem Alman hukukunda yer tespiti için imar planı yapılması, tesis kurulumu için izin verilmesi, yenilenebilir enerjinin teşvik yöntemleri ve bu teşvikin piyasadaki aktörlerin temel hak ve özgürlükleri üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir. Öte yandan çalışmada yenilenebilir enerji üretiminde menfaatler dengesinin nasıl sağlanacağı Türk ve Alman hukuku üzerinden karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Yenilenebilir enerji üretimi kamu yararına olmasına rağmen, onunla çatışmalı olabilecek diğer kamu yararına faaliyetlerin veya bireysel yararın bu türden bir üretime her durumda feda edilmemesi için, süreçten etkilenen tüm menfaatlerin üretimin her aşamasında dikkate alınması gerekmektedir. Çalışmada menfaatler çatışmasının olduğu hallerde karşılıklı sınırlamalar getirilerek, bu menfaat alanları için mümkün olan en uygun hukuki korumanın tesis edilmesinin yöntemleri açıklanmıştır. Anahtar Kelimeler: Yenilenebilir enerji üretimi, İmar Planlarında yer seçimi, Üretime İzin Verilmesi, Teşvik Edilmesi, Menfaatler Dengesinin Sağlanması