Çankaya GCRIS Standart veritabanının içerik oluşturulması ve kurulumu Research Ecosystems (https://www.researchecosystems.com) tarafından devam etmektedir. Bu süreçte gördüğünüz verilerde eksikler olabilir.
 

İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.12416/2112

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 2 of 2
  • Doctoral Thesis
    Transhumanism in brave new world, neuromancer, and her: The creation of illusionary freedom in society
    (2022) Kıycı, Hale
    Bu çalışma, "transhümanizm"in bugünkü anlamıyla ne olduğunu ve Aldous Huxley'in Cesur Yeni Dünya (1932), William Gibson'ın Neuromancer (1984) ve Spike Jonze'nin her (2013) eserlerinde transhümanist teknolojilerin nasıl ve neden kullanıldığını araştırır. Bu eserler, kendi kurgusal toplumlarını yaratmak için transhümanizmi kullanan bilimkurgu eserleri olarak incelenecektir. Michel Foucault'nun ceza kuramı, Antonio Gramsci'nin hegemonya kavramı ve Jean Baudrillard'ın simülasyon kuramı bu çalışmanın temel kuramsal çerçevesini oluşturacaktır. Donna Haraway'in siborg kavramı da, yaratılan toplumlarda cinsiyetler arasındaki eşitsizlikleri vurgulamak için kullanılacaktır. Yaratılan bu dünyalarda insanoğlunun, transhümanizm olarak ele alınabilecek ileri bilim ve teknoloji aracılığıyla nasıl örtük bir biçimde kontrol edildiği tartışılacaktır. Dolayısıyla transhümanizm, seçilen eserlerde gerçek anlamda bireyler veya toplum için özgürleştirici bir ortam sunmaz; bunun aksine, kısmi yarar sağlayarak kontrol mekanizmasını gizler.
  • Doctoral Thesis
    Moulding and remoulding of the individual in the eighteenth-and nineteenth-century myths of western civilization: Robinson Crusoe, Frankenstein, and Dracula
    (2019) Abdullah, Shamıl Taha
    Bu tez 18. ve 19. yüzyıllarda yazılmış ve batı medeniyetinin başyapıtları olarak adlandırabileceğimiz mitoslarda bireyin oluşumunu inceleyen bir çalışmadır. Robinson Crusoe (1719), Frankenstein (1818) ve Dracula (1897) eserleri bireyin tarihi süreç içinde uğradığı metamorfozu gösterir birer edebi-tarihi metin olarak ele alınmış ve bireyin bütüncül yapıyla olan ilişkisi bu eserler üzerinden sorgulanmıştır. Bu üç eser Ian Watt'ın Rönesans mitosları olarak tanımladığı Faust, Don Quixote ve Don Juan efsanelerinin kronolojik olarak devamıdır aslında. Bu güncellenmiş mitosların ortak noktalarına bakacak olursak; her üç hikaye de bireyi öncelemekte ve bireyin kendine has doğasının ve tecrübelerinin edebiyatın konusu olacak ölçüde değerli olduğunu ifade etmektedir. Ian Watt, Rönesans döneminin bireyselliğini tanımlıyorken, bu tez Ian Watt'tan yola çıkarak batı kültüründe bireyselliğin kapsamını 18. ve 19. yüzyılları içerecek şekilde genişletmektedir. Tezde kullanılan analiz yöntemine gelince; tez, kuramsal anlamda söz konusu eserlerin klasik mitoslara benzerliğinden yola çıkmakta ve bu eserlerin insan doğasının mitos oluşturma becerisinin bir sonucu olduğunu iddia ederek başlamaktadır. Dolayısıyla, çalışmada bu anlatıların bireysel ve kolektif arketipler bağlamında ortaya çıkan yansımalarının bilgilendirici ve aydınlatıcı olduğu savunulmakta; açığa çıkamayan ama varlığı bilinen kültürel gerilim ve kaygılar hakkında bilgi verilmektedir. Çalışma, üç romanda yer alan bireyleri ve kolektif yapıları kendi tarihsel atmosferleri içerisinde, yani; aristokrat sınıfın etkisinin azalması, orta sınıf erklerin yükselişe geçmesi, sıradan insanın ortaya çıkışı gibi olguları kapitalist sanayi devrimi içerisinde konumlandırır. Üç ayrı bölümde, her bir roman bir diğerinden bağımsız olarak, felsefi doktrinler çerçevesinde bireyi ve onun diğer bireylerle ve kolektif yapılarla olan ilişkisi incelenmektedir. Her bir romanda birey ve toplum sırasıyla Durkheim, Hegel, Marx ve Nietzsche'nin bakış açılarından incelenmiştir. Üç romanda da karakterleri ve kültürel olguları açıklamak için ikincil teorilere atıfta bulunulmaktadır. Bu çalışma, tıpkı Rönesans gibi, on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyılların kültürlerinin bireyselliği cezalandırdığını ortaya koymakta, ancak bazı farklılıklar olduğunu da dile getirmektedir. 18. yüzyılın başlarındaki dünya görüşü, ekonomik özgürlüğü için yola çıkan Robinson Crusoe'yu ödüllendirirken, 19. yüzyıl dünya görüşü ise Frankenstein ve Dracula karakterlerinin bireyselliğini ve onların temsil ettikleri dünya görüşünü ve kendi kendine yeterlilik anlayışını kabul etmemektedir. Ian Watt, Rönesans karşıtlığını Reform karşıtlığına bağlarken, çalışmada üç romanın da Reform sonrası dönemde bireye yönelik artan düşmanlığın kültürel ve sosyal kaygılardan kaynaklandığı sonucuna varılmıştır. Birey baskı altındadır, çünkü ayak takımının iktidarında toplumlar sıradanlığın ahlakını kucaklar; Frankenstein ve Dracula'nın temsil ettikleri üst insan olma çabalarına ve soyluluk algısına ya da bunların kalıntılarına saldırır. Rönesans döneminin bireysellik hikayeleri gibi, Robinson Crusoe, Frankenstein ve Dracula da bireyciliği konu edinmekte; Batı kültürünün efsaneleri olan bu eserler kurgusal söylemlerini mitos sınırlarının içinde tutmaktadır.