Kamu Hukuku Bölümü Tezleri
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.12416/62
Browse
Browsing Kamu Hukuku Bölümü Tezleri by Access Right "info:eu-repo/semantics/embargoedAccess"
Now showing 1 - 20 of 31
- Results Per Page
- Sort Options
Master Thesis 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda bilişim suçları(2014) Uçar, HüdaverdiGünümüzde teknoloji çok ilerlemiştir, bu ilerleme teknolojinin dalları diyebileceğimiz bilgisayar ve iletişimde de kendini göstermiş, tarihi süreç içerisinde çok daha ileri ve geniş kapsamlı sonuçlar ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Özellikle internetin yaygın olarak kullanılmaya başlanması eğitimden sağlığa, ticaretten sanayiye, kamu sektöründen özel sektöre varıncaya kadar, iş ve sosyal hayatımızda, aynı şekilde özel hayatımızdaki ilişkilerimizde yeni bir çığır açmıştır. Bu teknolojik gelişmelerin insanlar tarafından kullanılmaya başlanmasıyla toplumlara büyük yararlar sağlandığı gibi, beraberinde birtakım problemleri de getirdiği bilinmektedir. Bu problemlerin en büyüğü suç işlenmesinin kolaylaşması olmuştur. Çünkü İnsanlar suç işlerken teknolojik alanlardan yararlanma eğilimine girmeye başlamışlardır. Böylelikle teknolojinin bir nimeti olan bilişim sistemleri insanların hizmetine sunulunca kötü kullanımlarla beraber yeni suç tipleri olan 'bilişim suçları' ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu suçların yanında mevcut bazı suç tipleri de bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle işlenmeye başlanmıştır. Çalışmamızda Türk hukukunda ilk kez 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile düzenlenen bilişim suçları incelenmiştir. Yüksek lisans tezi olarak hazırladığım bu çalışmada tez danışmanlığımı yapan, yardım ve desteklerini esirgemeyen, değerli görüş ve önerileri ile katkıda bulunup beni yönlendiren, saygıdeğer hocam Prof. Dr. Doğan SOYASLAN'a şükranlarımı sunarım.Master Thesis 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar(2014) Karslı, Kahraman SerhatCinsel dokunulmazlığa karşı suçlar, ilk çağ uygarlıklarında bile mevcut olan, insanların ahlaki değerlerine, şerefine, özgürlüğüne ve vücut bütünlüğüne karşı gerçekleştirilen ve şahsın yanında aynı zamanda toplumsal ahlak değerlerine zarar veren, suça maruz kalan kişi üzerinde maddi ve manevi mağduriyete yol açan bir suç çeşididir.Çalışmamızın amacı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun ikinci kitabının "Kişilere Karşı Suçlar" kısmının altıncı bölümünde "Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar" başlığı altında 102. maddede cinsel saldırı, 103. maddede çocukların cinsel istismarı, 104. maddede reşit olmayanla cinsel ilişki ve 105. maddede cinsel taciz madde başlıklarıyla düzenlenen suçların oluşumundan sona ermesine ve neticelerine ilişkin açıklamak, söz konusu maddeler üzerinde tartışarak, eksiklikleri ve çelişkileri tespit etmektir.Master Thesis AİHS ışığında adil yargılanma hakkı ve Türk idari yargısı(2014) Çiçek, MustafaUluslararası birçok belgede özellikle de AİHS'de yer alan ve temel insan haklarından olan adil yargılanma hakkı, idare, özel ve ceza hukukunun gelişmesi ve hukuk devletinin varlığı açısından çok önemli bir yere sahiptir. Adil yargılanma hakkı yargılamaya ilişkin kuralları belirlemektedir. İdari yargı alanında adil yargılanma hakkına ilişkin süreç, idarenin işlem veya eylem tesis etmesiyle başlayıp, yargı kararının tam ve eksiksiz uygulanmasına kadar devam etmektedir. Bu hakkın korunması AİHS ve AİHM kararlarıyla sağlanmaktadır. Sözleşmede yer alan diğer hakların ilgili devletlerce korunması ve uygulanması, adil yargılanma hakkının tam olarak uygulanması ile mümkün olabilmektedir. Bu tezde, idari yargı ile ilgili adil yargılanma hakkı kapsamında AİHM tarafından verilen kararlar incelenmiş, bu kararlar neticesinde idari yargı sistemindeki aksaklıklar tespit edilerek yapılan değişikliklerden bahsedilmiştir. Tezde ayrıca, hukukumuza 2010 Anayasa değişikliği ile giren Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru müessesesine de değinilerek adil yargılanma hakkı kapsamında Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu örnek kararlar incelenmiştir. Tez üç bölüme ayrılmıştır. Birinci bölümde uluslararası ve ulusal belgelerde yer alan adil yargılanma hakkının mahiyeti ve unsurları incelenmiştir. İkinci bölümde Türk idari yargı sistemine genel olarak değinilerek, Türk idari yargısının AİHS ile ilişkisi incelenerek AİHM kararlarının bağlayıcılığından bahsedilmiştir. Son bölümde ise, adil yargılanma hakkı açısından Türk idari yargısı anlatılarak, idari yargı sistemindeki aksaklıklar ve bu aksaklıklara ilişkin çözün önerilerinden bahsedilmiştir.Master Thesis Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ışığında tutuklama(2014) Öztürk, ErdemAvrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından, Türkiye hakkında en çok ihlal kararı verilen konulardan birisi özgürlük ve güvenlik hakkıdır. Nitekim özgürlük hakkına getirdiği sınırlamalar nedeniyle en önemli tedbirlerden birisi olarak karşımıza çıkan tutuklama, Türkiye'de uzun yıllar boyunca peşin bir ceza olarak algılana gelmiş ve ne yazık ki bu durum birçok mağduriyetlere neden olmuştur. İşte bu çalışmamızın amacını da Türkiye'de önemli bir sorun olarak karşımızda duran özgürlük ve güvenlik hakkının ve bu bağlamda tutuklama tedbirinin, uluslar arası düzeyde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ile ulusal düzeyde başta Anayasa olmak üzere Ceza Muhakemesi Kanunu çerçevesinde ele alınarak incelenmesi ve karşılaştırılması teşkil etmektedir. Çalışmamızın kapsamı ise başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ışığında özgürlük ve güvenlik hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı kapsamında tutuklama tedbirinin hukuki niteliği, özellikleri, koşulları ve denetimi ile sınırlı tutulmuştur. Tüm bu anlatımlar sonucunda ise tutuklamanın bir koruma tedbirinden ibaret olduğu, bu nedenle tutuklama tedbirine ceza yargılamasında maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla ancak istisnai durumlarda başvurulması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.Doctoral Thesis Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının Türk Vergi Hukukuna etkisi(2017) Dilemre Öden, BegümVergilendirme ilişkisinin bir tarafında birey diğer tarafında ise devlet bulunmaktadır. Bu ilişkide taraflar arasında eşitlik söz konusu değildir. Bu durum, tarafların çıkarları arasında çatışma ortaya çıkarmaktadır. Çatışmanın varlığı, mükellef haklarının ve insan haklarının önemini ortaya koymaktadır. Bir uluslararası sözleşme olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, insan hakları konusunda asgari ölçütleri belirlemektedir. Vergi mükelleflerinin de AİHS kapsamında koruma altında bulunan pek çok hakkı bulunmaktadır. Vergi idareleri ve vergi mahkemeleri mükellef hakları kapsamında AİHS normlarını dikkate almak durumundadırlar. Bu doğrultuda AİHM içtihatları da oldukça önemlidir. Çalışma kapsamında Anayasa Mahkemesinin vergiye ilişkin olarak bireysel başvuru kararlarına da değinilmekte ve bu kararlarda ortaya konan ilkelerin AİHS normları ve AİHM içtihatlarına uyumu ele alınmaktadır.Master Thesis Bi̇r koruma tedbi̇ri̇ olarak Ceza Muhakemesi̇ Hukunda tutuklama(2014) Boztoprak, AtillaCeza muhakemesi hukukun amacı; maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ve izlenecek yolun ayrıntılı şekilde ortaya konulmasıdır. Bu işlemler sırasında kişi hak ve özgürlüklerine müdahale niteliği doğurabilecek bazı tedbirlere ihtiyaç duyulabilir. Tutuklama söz konusu tedbirlerden en ağır sonuçları olan bir tedbirdir ve özgürlüğün kısıtlanması sonucunu doğurur. İşte bu denli sonuçları olan tutuklamanın keyfiliğin önlenmesi amacıyla Anayasa ve yasa ile düzenlenmesi gerekir. Anayasa'nın 19. maddesi ile kişi hürriyetinin hangi hallerde kısıtlanabileceği ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5. maddesinde de insan hak ve özgürlüklerine müdahale olan tutuklama ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100-108. maddeleri arasında tutuklamaya ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Ceza Muhakemesi Kanun'unda öncelikle tutuklama nedenleri düzenlenmiş, tutuklama kararının nasıl verileceği, azami tutukluluk süreleri düzenlenmiş, tutukluluğun sona ermesi halleri ile salıverilen tutuklunun yükümlülükleri belirlenmiştir.Tutuklanan kişinin sahip olduğu haklar ve yükümlülükler de Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'da ayrıntılı şekilde düzenleme yapılmıştır.Master Thesis Ceza Hukuku kapsamında tıbbi müdahalelerin hukuka uygunluğu(2014) Gencer, Zafer AdemTez çalışmamızın konusu ceza hukuku kapsamında tıbbi müdahalelerde hukuka uygunluktur. Tez Çalışmamızın ana teması, ceza hukuku bağlamında hukuka uygun bir müdahale için hangi koşullar gereklidir ? Bu soru baz alınarak konu açıklanmaya çalışılmıştır. İlk bölümde tıbbi müdahale kavramı, tarihsel gelişimi, diğer hukuk dallarıyla ilişkileri irdelenmiştir. Tıbbi müdahalenin hukuk sisteminde neden cezalandırılmadığı ile ilgili farklı görüşler ele alınarak, tıbbi müdahalenin tarafları olan hasta ve hekimin kavramları ile tarafların hak ve yükümlülüklerine değinilmiştir. İkinci bölümde hukuka uygun bir tıbbi müdahale için gerekli olan koşullar belirtilmiştir. Bu bağlamda tıbbi müdahalenin kanunen yetkili bir kişi tarafından icrası, hastanın aydınlatılması ve rızası, tıbbi gereklilik ve tıbbi müdahalenin zamanın bilimsel standartlarına uygun olarak yapılması gerektiği tafsilatlı olarak açıklanmıştır. Hekimin özen yükümlülüğüne aykırı davranmasının kasta ve takdire dayanabileceği, hekimin kusurunun tespiti için zamanın tıp standartlarının geçerli olduğu, objektif ve subjektif özenin buna göre belirleneceği açıklanmıştır. Üçüncü bölümde ise klasik anlamda tıbbi müdahalelerin doğrudan tedavi amacı güttüğünü ancak tıbbın ilerlemesi nedeniyle dolaylı iyileştirme amacı güden tıbbi müdahalelerin olduğu belirtilerek bu bağlamda özellik gösteren ötenazi, kürtaj, genetik müdahaleler, hadım, kısırlaştırma, cinsiyet değişikliği, yapay döllenmeler, açlık grevi, organ ve doku nakli ile tıbbi denemeler açıklanmıştır.Master Thesis Ceza hukukunda gönüllü vazgeçme kurumu(2013) Acar, Hüseyin5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yapılan en önemli değişikliklerden biri de gönüllü vazgeçme hükümlerinin yeniden düzenlenmesi olmuştur. Kanun eskiden doktrinde ?etkin pişmanlık? olarak isimlendirilen durumu da gönüllü vazgeçme içinde düzenleyerek gönüllü vazgeçmenin alanını genişletmiştir. 765 sayılı TCK' da gönüllü vazgeçme sadece icra hareketlerinin devamı aşamasında ve eksik teşebbüs durumunda kabul edilmiştir. 765 sayılı TCK' ya göre ?etkin pişmanlık? olarak nitelendirilen haller ise tam teşebbüs aşamasında söz konusu olabiliyordu. 765 sayılı eski TCK' ya göre ?etkin pişmanlık? olarak nitelendirilen haller de bu sistemde gönüllü vazgeçme olarak kabul edilmiştir. Böylece suçun icra sürecindeki bütün aşamalarda gönüllü vazgeçme mümkün hale gelmiştir. 5237 sayılı TCK'nin 36. maddesindeki düzenlemeyle 765 sayılı TCK döneminde yer alan, ihtiyariyle vazgeçme ve faal nedamet ayrımı kaldırılmıştır. Böylece 5237 sayılı TCK gönüllü vazgeçmeyle etkin pişmanlığı bir saymış ve aynı hükümlere tabi tutmuştur. Başka bir ifadeyle gönüllü vazgeçmenin kapsamı genişletilerek etkin pişmanlıkta dâhil edilmiş ve bu durumda da faile ceza verilmeyeceği hükme bağlanmıştır. İştirak halinde işlenen suçlarda gönüllü vazgeçme konusu 5237 sayılı kanunda yeniden ele alınmıştır. Bu kapsamda iştirak halinde işlenen suçlarda gönüllü vazgeçme hükmünün uygulanabilmesi için suç fiilinin TCK m. 35'e göre; ?cezalandırılabilir teşebbüs evresine girmesi? gerekir. TCK m. 41/1'de ?İştirak halinde işlenen suçlarda, sadece gönüllü vazgeçen suç ortağı, gönüllü vazgeçme hükümlerinden yararlanır.? denilerek TCK m. 36'ya atıf yapılmış, yalnızca gönüllü vazgeçen suç ortağının bu madde hükmü kapsamında değerlendirileceği hükmü getirilmiştir.Master Thesis Ceza Muhakemesi Hukukunda arama(Çankaya Üniversitesi, 2016) Dönmez, PınarTezimizin konusu Ceza Muhakemesi Hukukunda Arama'dır. Önleme araması olarak aramaya kısaca değinmekle birlikte, koruma tedbiri olarak arama konusunu ayrıntılandırmış bulunmaktayız.Bu çalışmanın amacı arama koruma tedbirinin, insan onurunun dokunulmazlığı, özel hayatın gizliliği, vücut dokunulmazlığı, konut dokunulmazlığı hakları başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklere ve insan haklarına doğrudan müdahale eden bir koruma tedbiri olduğundan, bu tedbiri ayrıntılı bir şekilde ele almak, hukuka aykırı aramayı incelemek, özelikle askeri mahallerde arama konusunu ayrıntılandırarak, insan hakları temelinde güncel olay ve yargı paketleri dahil son değişikliklerle mevzuatı incelemek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da dahil olmak üzere yargı kararlarına değinmek, teori ve pratik karşılaştırılarak, doktrindeki görüşleri ve pratikteki uygulamaları tartışmaktır.Master Thesis Dolandırıcılık suçu(2014) Can, Esra GülTopluma zarar veren ya da tehlikeli olduğu kanun koyucu tarafından kabul edilen, hukuki değerlerin kişiler tarafından ihlal edilmesine suç denir. Dolandırıcılık suçu ise hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlanması ile oluşacaktır. Günümüzde teknolojinin hızla ilerlemesiyle dolandırıcılık suçunun işleniş şekillerinde farklılıklar ortaya çıkmakta, bu durum aynı zamanda eskisine oranla daha fazla kitlenin bu suçun mağduru olmasına neden olmaktadır. Bu çalışmanın yapılma nedeni dolandırıcılık suçunun her geçen gün daha fazla işlenir hale gelmesi ve toplumda ciddi sorunlara yol açmasıdır.Bu çalışmada öncelikle dolandırıcılık suçunun, kanun sistematiğine uygun olarak basit ve nitelikli halleri iki ayrı kısımda ele alınmış, ayrıca özel görünüş şekilleri ile benzer diğer suçlardan farkına değinilmiş ve son olarak ise yargılamaya ilişkin özellik arz eden hususlar izah edilmiştir. Ayrıca yargı kararları ile doktrindeki görüşler ışığında tartışmalı konular ve dolandırıcılık suçuyla ilgili problemler incelenmiş ve sorunların çözümüne yönelik değerlendirme yapılmıştır.Master Thesis Hekimin cezai sorumluluğu(2013) Özalp, FarukTıp ve ceza hukuku temelde anlam olarak birbirinden farklı olarak gözükse de, toplumsal hayatta sürekli olarak birlikte olması gereken kavramlardır. İnsanlık tarihi kadar köklü mesleklerden biri olan tıp mesleği sürekli gelişmeye bağlı olarak varlığını sürdürmeye devam etmiştir. Çağdaş hukuk düzeni, tıp mesleğinin icrasını bir hak olarak tanımış, ancak bu hakkın sınırını da kişilik hakları ve diğer düzen oluşturan kurallarla çizmiştir. Tıp mesleğinin önemli aktörlerinden biri olan hekim, mesleği icra ederken söz konusu uluslararası sözleşmelerle ve ilgili kanunlarla güvence altına alınan kişilik haklarını ihlal ederse bu durumda hekimin cezai sorumluluğu gündeme gelecektir. Başka bir ifadeyle, hekime verilen tıbbi müdahalede bulunma görevi ve bu görevle birlikte verilen hak ve bu hakkın kullanması sırasında donatılmış yetkiler, zamanında ve usulüne uygun kullanılmayacak olursa ve neticede bir zafiyet doğarsa bu durumda hekim sorumlu olacaktır. Söz konusu çalışmamızda hekimin cezai sorumluluğunu, ayrıntılı bir şekilde ve ceza hukukunda yapılan son değişiklikler ile birlikte Yargıtay kararlarına değinerek anlatıp tıp ceza hukukuna bir nevi katkı sağlamayı amaçladık. Bilindiği üzere yapılan yasal düzenlemelerle kişi, kendi bedeni üzerindeki haklarının korunmasını talep etme hakkına sahiptir. Kişinin, yaşam hakkı üzerinde belli istisnalar dışında doğrudan tasarrufta bulunulmasına izin verilmiştir. Beden bütünlüğü ve vücut dokunulmazlığı hakkının istisnasını oluşturan tıbbi müdahalelerle, hasta hakları kavramıyla sınırlandırılmaya çalışılmaktadır. Hasta hakları, hasta ve hastalıkların belirlenmesinde yani tanı ve teşhis edilen hastalığa en uygun tedavinin uygulanmasında ve onu yaşayan hastanın sağlığına kavuşturulmasında tıp biliminin ortaya koyduğu yasaların titizlikle uygulanmasıdır. Bu bağlamda, dört bölümden oluşan çalışmamızın birinci bölümünde, kişilik hakkı, hekim ve hasta kavramı, teşhis ve tedavi kavramı ve hasta hakları ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Hekim, tıbbi müdahalede bulunurken kişi için en kutsal hak olan beden bütünlüğü ve yaşama hakkı üzerinde tasarrufta bulunur. Tıbbi müdahalede bulunan hekim tıbbi kurallar çerçevesinde ilgilinin rızasını alarak hareket etmek zorundadır. Hekim ilgilinin rızasını almadan veya mesleğin getirdiği objektif ve sübjektif sınırlar içerisinde kalmadan yaptığı müdahalelerden sorumlu olacaktır. Tıbbi müdahalelerde temel olarak ilgilinin rızası alınır. Ancak bazı istisnai durumlarda rıza alınmayabilir. Bu halde yapılan müdahale hukuka uygun olur. Bu açıdan çalışmamızın ikinci bölümünde, hekimin cezai sorumluluğu açısından önem arz eden ve tıbbi müdahalenin hukuka aykırı olmasını ortadan kaldıran rıza konusuna, rızanın hukuk düzenindeki önemine ve rızanın geçerli olması için gerekli şartlara değinilmiştir. Ayrıca bu bölümde tıbbi müdahale kavramına, tıbbi müdahale şartlarına ve tıbbi müdahalenin ceza hukuku açısından önemi üzerinde durulmuştur. Tıbbi müdahalede bulunan hekim, hastanın rızasını aldıktan sonra meydana gelen neticeden sorumlu olmaması için, mesleğine ait kurallara ve işin gerektirdiği tüm özen ve dikkat yükümlülüğüne uyması gerekir. Hekim, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek öngörülmesi gereken ve istenmeyen neticeyi öngöremediği durumda taksirle yaralama veya taksirle öldürme suçlarından sorumlu olacaktır. Şayet hekim, mesleğinin gerektirdiği bilgi ve ortak tecrübeler uyarınca, bütün dikkat ve özeni yerine getirmesine rağmen, neticenin öngörülmesi mümkün değilse, artık taksirli eylemden değil, ancak kaza veya tesadüften söz edilebilir. Bu bağlamda, üçüncü bölümde, hekimin cezai sorumluluğu kapsamında taksirle yaralama ve taksirle öldürme suçlarına değinilmiştir. Hekim, mesleğini icra ederken genel olarak meydana gelen neticeden taksirli eyleminden sorumlu olmaktadır. Hekim, istisnai bazı durumlarda meydana gelen neticeden kasti eyleminden dolayı da sorumlu olmaktadır. Bu açıdan dördüncü bölümde, hekimin cezai sorumluluğu kapsamında ki taksirle yaralama ve taksirle öldürme suçları dışında, hekim tarafından kasten işlenen suçlara değinilmiştir. Sonuç bölümünde ise, hekimin cezai sorumluluğu genel olarak irdelenerek bu konudaki tavsiyelere değinilmiştir.Master Thesis Hükmün açıklanmasının geri bırakılması(2013) Ersoy, GültenBu çalışmada hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu incelenecektir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu bir bireyselleştirme kurumudur. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 231. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası ise sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesi için bazı koşullar vardır. Bunlar CMK'nın 231. maddesinde ayrıntılı olarak sayılmıştır. Sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı uygulanması için sanığın bunu kabul etmesi gerekir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz edilebilir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi halinde, sanık beş yıl süreyle deneme süresine tabi tutulur. Sanık bu deneme süresini iyi halli geçirmesi halinde sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı kaldırılarak düşme kararı verilir. Sanık bu sürede kasten yeni bir suç işler veya yükümlülüklerine uygun davranmazsa mahkeme tarafından açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanmasına karar verilir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu bir erteleme çeşididir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile sabıkası olmayan, suça eğilimi olmayan, tesadüfen ilk defa suç işleyen kişilerin topluma kazandırılması, cezaevinin sebep olabileceği olumsuz durumlardan uzak tutulması amaçlanmıştır.Master Thesis İdari yargıda dava açma süreleri(2015) Bölükbaşı, Mustafa OğuzhanHukuk devleti ilkesinin en önemli unsuru; bireylerin idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yoluna gidebilmesidir. Hak arama özgürlüğü olarak nitelendirebileceğimiz bu yol, gerek Anayasa ve gerekse uluslar arası sözleşmelerle güvence altına alınan, adil yargılanma hakkının da bir gereğidir. Bu çalışmada; idari yargı düzenine sahip tüm ülkelerde idarenin eylem ve işlemlerine karşı yargı yoluna başvurulmasını önceden belli bir süre içerisinde dava açılmış olma koşuluna bağlayan idari yargıda dava açma süresi incelenmektedir. Dava açma süresi kamu düzenine ilişkindir. Davanın süresinde açılıp açılmadığı yargı yerleri tarafından re'sen incelenir. Dava açma süresi hak düşürücü özellik gösterir. Davanın süresinde açılmamış olması tarafların isteği ya da rızası gösterilerek göz ardı edilemez. Dava açma süresinin değiştirilmesi konusunda tarafların aralarında herhangi bir anlaşmaya varması da mümkün değildir.Master Thesis İdari yargıda davadan feragat ve davayı kabul(2015) Kütük, Ademİdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK), "davaya son veren taraf işlemlerinde" özel bir düzenleme yapmamış ve konuyu 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa (HUMK) atıfla ve gelişmiş idari yargı içtihatları ile çözüme kavuşturmayı uygun bulmuştur. Daha sonra kanun kuyucu HUMK'A yapılan atıfları 01 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe giren 12 Ocak 2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa (HMK) yönlendirmiştir.Bu çalışmamızda "davaya son veren taraf işlemlerinden" davadan feragat ve davayı kabul işlemleri üzerinde duracağız. Ayrıca feragat ve kabul işlemleri ile benzer kavramlar olan davadan vazgeçme, davayı geri alma, ikrar, sulh ve davı atiye bırakma/terk gibi kavramlarla karşılaştırmalarını ele alacağız. HMK m.307-312'de davadan feragat, davayı kabul, feragat ve kabulün şekli, feragat ve kabulün zamanı, feragat ve kabulün sonuçları, feragat ve kabul halinde yargılama giderleri üzerinde durulan bir çalışmadır.İdari yargıda davalı idare olacağından kesin hüküm belirten feragatin kabul edilmediği kamu yararı ilkesinin işletildiği içtihatlara da yer verilmiştir.Master Thesis Meşru savunma(2014) Demirci, Ömerİnsanların doğuştan beri sahip olduğu kendini koruma içgüdüsünün sonucu olarak ortaya çıkan ve modern ceza hukuku tarafından da kabul edilen meşru savunma, suçun bir unsuru olan hukuka aykırılığı ortadan kaldırıp yapılan eylemi, toplum çıkarlarına uygun hale getirmesi nedeniyle fail, cezalandırılmamaktadır. Pek çok hukuk sisteminde ceza sorumluluğunu etkileyen nedenler başlığı altında düzenlenen bu kurum, kişinin kendisinin veya başkasının bir hakkına yönelik saldırıyı defetmek için savunma amacına uygun bir şekilde ve savunma zorunluluğu altında saldırıyı defedecek ölçüde kuvvet kullanarak kendini ya da başkasını savunmasını ifade eder. Meşru savunma bugünkü Türk hukuk sisteminde bütün hakları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. Meşru savunmanın yukarıda belirtilen şartları taşıyıp taşımadığı belirlenmelidir. Meşru savunmanın şartlarında sınırın aşılması halinde somut olayda meşru savunmada sınırın aşılması kurumunun uygulanıp uygulanmayacağı irdelenmelidir. Sınır aşılarak işlenen fiilin taksirli hali de suç ise bu suçtan verilecek ceza indirilmelidir. Meşru savunmada sınırın aşılması bazen de heyecan, korku, telaş sonucu gerçekleşebilir. Sınırın heyecan, korku, telaş ile aşılması halinde fail hakkında hiç ceza verilmemelidir. Burada meşru savunma şartlarının var olduğu durumdan farklı olarak fail hakkında beraat kararı değil; ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmelidir. Karşılık eylemlerde meşru savunmanın hangi taraf açısından uygulanacağı belirlenirken öncelikle hangi tarafın saldırıya maruz kaldığına bakılarak o kişi lehine meşru savunma kabul edilmeli, bir olayda haksız eylem, tek olacağından saldırıyı yaptığı kabul edilen kişi açısından meşru savunma ya da haksız tahrik kurumunun uygulanması mümkün olmayacaktır. Bu kurum sayesinde insanlar kendi kanunlarını yaratmadan haklılıklarını hukukun sağladığı mekanizmalar sayesinde arayacaktır.Master Thesis Müsadere ve müsadere muhakemesi(2014) Tünay, MustafaMüsadere; işlenen bir suçun karşılığı olarak, kanunda gösterilen bazı şartların gerçekleşmesi halinde bir eşyanın mülkiyetinin veya kazancın mahkeme kararıyla maliklerinden alınarak kamuya geçirilmesidir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile müsadere yeniden düzenlenerek bu konuda ayrıntılı hükümler getirilmiştir. Yapılan düzenlemelerin en belirgin özelliği müsaderenin hukuki niteliğinin güvenlik tedbiri olarak kabul edilmesidir. Daha önceden öğretide ve Yargıtay içtihatlarında kabul edilen kazanç müsaderesi, eşdeğer müsadere, kaim değerin müsaderesi, kısmi müsadere, orantılılık ilkesi gibi kurumlar yeni yasada kabul edilmiştir. Yapılan bu düzenlemeler ile öğretideki tartışmaların çoğuna son verilerek yeni ihtiyaçlara cevap verilmiştir.Müsadere ile ilgili bu çalışmamızda; müsaderenin tanımı, hukuki niteliği, çeşitleri, uluslararası sözleşmelerdeki durumu, uygulanma şartları ile müsadere muhakemesi ve bu kararların infazı incelenmiştir. Ayrıca, öğretideki farklı görüşlere yer verilerek uygulamada ortaya çıkan sorunlara çözüm önerileri sunulmuş, her konu başlığının altında konuyla ilgili Yargıtay uygulamalarına yer verilmeye çalışılmıştır.Master Thesis Organ veya doku ticareti suçları(2015) Polat, Olcay AyperiBirinci bölümün başlığı , 'Genel Olarak Organ ve Doku Nakli' olup, bu başlık altında organ ve doku naklinin tarihçesi, organ ve doku nakline ilişkin temel kavramlar, organ ve doku naklinin dini ve ahlaki boyutu, organ veya doku naklinin hukuksal temeli ve kapsamı, organ ve doku nakli türleri olarak canlılardan organ ve doku nakli, ölülerden organ ve doku nakli, hayvanlardan organ ve doku nakli konuları incelenmiştir. İkinci bölümün başlığı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda 91, 92 ve 93. maddelerinde düzenlenmiş olan 'Organ veya Doku Ticareti Suçları' olup, bu başlık altında rızası olmayan kişilerden organ veya doku alınması suçu, ölüden organ veya doku alınması suçu, organ veya doku satın alma, satma, satılmasına aracılık etme suçu, organ veya dokuyu saklama, nakletme, aşılama suçu, organ veya doku teminine yönelik olarak ilan veya reklam verme veya yayınlama suçu, organ veya doku nakli suçu açısından zorunluluk hali, etkin pişmanlık konuları açıklanmıştır.Master Thesis Özel hayatın gizliliğini ihlal suçu(Çankaya Üniversitesi, 2018) Turhan, NameKişinin sahip olduğu manevi varlıklardan birisi de özel hayattır. Kişinin bu varlığı üzerinde sahip olduğu hak olan özel hayatın gizliliği ve korunması hakkı, Anayasa'nın 20 ile 22'nci maddeleri arasında özel hayatın gizliliği, haberleşme hürriyeti ve konut dokunulmazlığı olarak üç başlık halinde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ''özel hayata ve aile hayatına saygı'' başlıklı 8'inci maddesi de özel hayat, aile hayatı, konut ve haberleşmeyi koruyan bir düzenleme içermektedir. Türk hukukunda özel hayatın gizliliğinin ihlali bir suç olarak ilk defa 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun İkinci Kitap, İkinci Kısım, ''Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar'' başlıklı Dokuzuncu Bölümünde yer alan 134'üncü madde ile düzenlenmiştir. Bu çalışmanın amacı; kişinin kendisine yakın olan kişilerle paylaştığı ve bu kişiler dışındaki kimselere kapalı olan, kişiliğini geliştirmek ve gerçekleştirmek için sahip olduğu özel hayat alanının sınırlarını tespit etmek, kapsamını ortaya koymak, ulusal ve uluslararası hukuktaki görünümünü açıklamak ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun yapısal unsurlarını tüm yönleriyle incelemektir.Master Thesis Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu: TCK m. 220(2013) Ünlü, ÖmerÖrgütlü suç, sadece günümüzde ortaya çıkmış bir suç tipi değildir. ?Eşkıya?, ?çete?, ?örgüt?, ?mafya? gibi çeşitli isimlerle anılan bu suç teşekküllerine tarihin çok eski dönemlerinde de rastlanmaktadır. Örgütlü suç, en basit haliyle, büyük veya küçük bir yapılanma tarafından, belirsiz sayıda suçun işlenmesi için bir araya gelen ve belli bir hiyerarşisi ve yaptırım sistemi olan şahıslarca meydana gelen suçlardan ibarettir. Bu suç oluşumları, günümüzde teknolojinin gelişimi ve insan aklının sonsuz düşünme yeteneğinin de etkisiyle sadece bir ülke sınırları içinde faaliyette bulunarak, o ülke insanlarının can ve mal güvenliğini tehdit ederek korku, panik ve endişe yaratmaları sonucu kamu barışını, düzenini, huzur ve sükununu bozmakla kalmamakta; devletin ekonomik, siyasal ve sosyal istikrar ve düzenini tehdit etmekte, dolayısıyla da birden çok ülkeyi doğrudan veya dolaylı olarak faaliyet ve eylemleri ile etkileyerek küresel bir tehlike halini almaktadırlar. Devletler, organize suç ile mücadele için büyük çaba harcama yükümlülüğünü üzerlerine almaktadırlar. Türkiye Cumhuriyet Devleti olarak ülkemizde de bu yönde mücadeleler devam etmektedir. TCK?nun 220. maddesinde, kanun koyucunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, bu örgüte üye olanlar; örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı (en az üç kişi olmalıdır) ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde örgüt kurma suçundan cezalandırılacaklardır. Bu suçun oluşabilmesi için örgütün belirsiz sayıda suçu sürekli şekilde işlemeyi amaç edinmeleri gerekir. Örgütün iç mekanizmasında gevşek de olsa bir hiyerarşik yapılanma mevcut olmalıdır. Bu tez çalışmamızda bu suç tipini derinlemesine incelemekteyiz.Master Thesis Teknik ve hukuksal yönleriyle bilişim alanında suçlar(2013) Gürler, FazılXX. yüzyılın ikinci yarısında, önce bilgisayarın daha sonra da bilgisayar ağları ve internetin bulunmasıyla, klasik iş ve ticaret hayatı, haberleşme yöntemleri ve sosyal hayat daha önceki dönemlerde yüzyıllar sonrasında ulaşabildiği gelişmeleri 20-30 yıl içinde kat etmiştir. Bu yeniçağa “Bilişim Çağı” adı verilmiştir. Toplumları her alanda dönüştüren, şekillendiren, hayatımızı büyük oranda kolaylaştıran bilişim çağında teknolojinin sürekli ve hızla gelişmesine paralel olarak, kötüye kullanılması yöntemleri de ortaya çıkmıştır. Bu suç yöntemleri klasik suç işleme şekillerinin dışında “bilişim suçu” olarak adlandırılan yeni suç türleridir.İki bölümden oluşan çalışmamın birinci bölümünde; bilişim, bilgisayar, bilgisayar ağları, internet, internetin tarihsel gelişim süreci, bilişim suçları kavramı, bilişim suçlarının sınıflandırılması ve bilişim suçlarının işlenme yöntemleri gibi teknik hususlar incelenmiştir. İkinci bölümde Türk Ceza Kanunu'nda "Bilişim Alanında Suçlar" başlığı altında düzenlenmiş olan, bilişim suçları üzerinde durulmuştur. Söz konusu suç türleri incelenirken yasayla yapılan düzenlemelerin Yargıtay uygulamaları doğrultusunda uygulamaya yansımaları üzerinde durulmaya çalışılmıştır. Her iki bölümde de yeri geldikçe karşılaştırılmalı (mukayeseli) hukukta yapılan düzenlemelere de yer verilmiştir.