Kamu Hukuku Bölümü Tezleri
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.12416/62
Browse
Browsing Kamu Hukuku Bölümü Tezleri by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 147
- Results Per Page
- Sort Options
Master Thesis Kıbrıs anayasalarında hükümet sistemi: Kıbrıslı Türklerin anayasaları üzerine bir inceleme(202) Fırtına, GörkemHer devletin bir yönetim şekli bulunmaktadır. Anayasacılık akımının doğmasıyla birlikte yazılı anayasaların varlığı önem kazanmıştır. Bu anayasalar, kurdukları hukuk düzeni ile yasama ve yürütme organları arasında farklı şekillerde ilişkiler öngörmektedir. Bu ilişkiler sosyal bilimlerde hükümet sistemi olarak ifade edilmektedir. Bu çalışmada konu hükümet sistemleri açısından ele alınarak Kıbrıs tarihinde Kıbrıslı Türklerin taraf olduğu anayasalar incelenmektedir. Kıbrıslı Türkler Kıbrıslı Rumlar ile öncelikle 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası'na taraf olmuş ve bu Anayasa kısa süre de olsa yürürlükte kalmıştır. 1974 Kıbrıs Harekâtından sonra Kıbrıs Türkleri 1975 Kıbrıs Türk Federe Devleti Anayasası'nı yürürlüğe koymuş ve bu Anayasa'nın çizdiği hükümet sistemi ile yönetilmiştir. 1983 yılına gelindiğinde ise Kıbrıslı Türkler self-determinasyon hakkı çerçevesinde bağımsızlıklarını ilan etmiş ve 1985 Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasası'nı hazırlamışlardır. Günümüze kadar hiçbir değişikliğe uğramayan 1985 Anayasası'nın kurmuş olduğu hükümet sistemi hâlâ bazı çevrelerde tartışılmaktadır. Çalışmamız Kıbrıslı Türklerin bu üç anayasasının öngördüğü hükümet sistemlerini inceleme gayesini taşımaktadır. Kıbrıs'taki hükümet sistemleri incelenirken konumuzun temelde bir anayasa hukuku çalışması olduğu göz ardı edilmeden, sınırlı bir ölçüde de olsa diğer hukuk dallarıyla dirsek temasında bulunulacaktır. Anahtar Kelimeler: Hükümet Sistemleri, Kıbrıs, Anayasa, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, 1975 Kıbrıs Türk Federe Devleti Anayasası, 1985 Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti AnayasasıMaster Thesis Sivil itaatsizlik(2008) Eser, EyüpHukuk, insanlığın doğuşundan beri varolmuştur. Bu hukuku bulup ortaya çıkartmak ve ona hakkaniyet özelliğini vermek her zaman insana mahsus bir durum olagelmiştir. İnsanda ki bu niteliğin en büyük silahı Sivil itaatsizlik olmuştur. Fransız İhtilalinden sonra yazılmış bulunan anayasa bu durumu “Bu Anayasa İnsan Derisi ile Kaplıdır” sözü ile açıkça ortaya koymuĢtur. Sivil İtaatsizlik; şiddetin reddedildiği, kamuya çağrı özelliği taşıması ile Pasif Direnişten ayrılmaktadır. Sistemi tamamen reddetmemesi ile Anarşizm‟den de ayrılan bu kavram, nevi şahsına münhasır özellikler göstermektedir. Bu çalışmada, yüzyıllardır uygulanan bu eylemsel duruşu inceleyerek onu çeşitli açılardan analiz ve yorumlara tabii tutacağız. İlk olarak, Sivil İtaatsizliğin şartları ve tanımı ile açılacak olan bu çalışma, bu kavramın uygulayıcı ve teorisyen temelinde öncülerinin anlatılması ile devam edecek. Daha sonra, kavramımızın da dahil olduğu Direnme Hakkı ve onun tarih de ve hukuki metinlerde yer alış biçimlerini inceledikten sonra nihayet, dünya da ve ülkemizde ortaya konulmuş bulunan ve Sivil İtaatsizlik özellikleri taşıyan eylemlerin neler olduğuna kısaca değineceğiz.Master Thesis Avrupa Birliği hukuku’nunTürk idare hukuku’na etkisi(2008) Taşkesen, RehaAvrupa Birliği Hukuku’nun, Türk İdare Hukuku’na olan ve olabilecek etkisi tarihsel bir süreç içerisinde incelenmiştir. “Türk İdari Yapısı” ve “Türk İdare Hukuku” için bir örnek olan Fransa’daki gelişmeler değerlendirilmiştir. 1789 Fransız Devrimi’nin ortaya çıkardığı sonuçlar üzerinde durulmuştur. AB sürecindeki değişiklikler göz önünde bulundurulmuştur. İdare ve İdare Hukuku anlamında küreselleşen dünyadaki gelişmeler ve Avrupa Birliği bünyesindeki değişiklikler üzerinde durulmuştur. Bu değişikliklerin ortaya çıkardığı ya da çıkarabileceği sonuçlar değerlendirilmiştir. Türkiye’nin idari yapısı ve Türk İdare Hukuku incelenmiştir. Dünyadaki ve Avrupa Birliği’ndeki gelişmelerin Türkiye’ye olan etkileri üzerinde durulmuştur. Dünyadaki ve AB’deki gelişmelerin ulus-devlet yapılanmasına, idare anlayışına ve İdare Hukuku’na olan ve olabilecek etkileri incelenmiştir. Avrupa Birliği’ndeki ve Avrupa Birliği Hukuku’ndaki gelişmelerin Türkiye’deki idari yapılanmaya ve Türk İdare Hukuku’na olan ve olabilecek etkilerinin bir değerlendirilmesi yapılmıştır.Master Thesis Örgütlü Suçlarla Mücadelede Gizli Soruşturmacı Görevlendirilmesi(2008) Çetinkaya, MustafaTeknolojinin ilerlemesi ve yeni suç alanlarının ortaya çıkmasıyla birlikte örgütlü suçluluğun mevcut hukuk düzenleri üzerindeki baskısı artmış, bunun sonucunda örgütlü suçlulukla mücadele etmek amacıyla devletler yeni yöntemler arayışı içerisine girmişlerdir. Bu bağlamda devletler gerek ulusal ve uluslararası hukukta bir takım düzenlemeler yaparak yeni koruma tedbirleri kabul etmişlerdir. Bu koruma tedbirlerinden birisi de niteliği itibariyle kişi hak ve hürriyetlerine müdahale teşkil etmekle birlikte, örgütlü suçlulukla mücadelede en etkili yöntemler arasında gösterilen gizli soruşturmacı görevlendirilmesi tedbiridir. Kanun koyucular, bu tedbirin sahip olduğu özellik sebebiyle, örgütlü suçlulukla mücadelede başka surette delil elde edilememesi halinde uygulanabileceğini kabul etmişlerdir. Bununla birlikte gizli soruşturmacı görevlendirilmesi tedbirinin uygulanabileceği suçları da, diğer suçlardan ayırarak, niteliği gereği daha ağır neticelere sebep olabilecek suçlarla sınırlandırmışlardır. Bu sınırlandırmaya dâhil olan suçları belirtmek için bir katalog içerisinde sayma yolu kullanılabildiği gibi, bu suçların genel ilkelerini belirterek kapsamının kanunu uygulayanlar tarafından belirlenmesi yolu da tercih edilmiştir. Gizli soruşturmacı görevlendirilmesi tedbirinin sadece kanunla düzenlenebilmesi, burada görev alan kişinin de kanun çerçevesinde hareket etmesi ve delil toplamasını gerektirir. Aksi takdirde, kanunun kabul etmediği yöntemler kullanılarak delil elde edilmesi halinde, bu deliller hukuka aykırı delil olarak nitelendirileceği için ceza yargılamasında kullanılamaz. Gizli soruşturmacının görevi yerine getirirken suç işlemesi halinde bu suç sebebiyle sorumlu tutulup tutulamayacağı maddi ve şekli ceza hukukunda yer alan düzenlemelerle aydınlatılmaya çalışılmıştır.Master Thesis Anayasa mahkemesi üyeliği(2008) Nacar, AslıKanunların Anayasaya uygunluğunun denetimi fikri ilk olarak A.B.D. de 1803 tarihli Marbury v. Madison Davası ile başlamıştır. A.B.D’ de başlayan Anayasaya uygunluk denetimi Avrupa ülkelerini de etkilemiş ve anayasa yargısının doğuşuna neden olmuştur. Türkiye’de Osmanlı İmparatorluğu döneminde Tanzimat ve Islahat Dönemiyle başlayan anayasal hareketler, anayasa yargısının Türkiye’de gelişimine ışık tutmuştur. İlk yazılı Anayasa olarak kabul edilen Kanun-i Esasi, Cumhuriyetin kurulmasından önce düzenlenen 1921 Anayasası ve hemen sonra düzenlenen 1924 Anayasası, 1961 ve şu anki Anayasamız olan 1982 Anayasası Türkiye’nin sahip olduğu Anayasalardır. Ancak anayasa yargısı fikrinin Türkiye’de tam olarak yer aldığı Anayasa 1961 Anayasası’dır. 1961 Anayasasıyla Anayasa Mahkemesi adı altında ve yüksek mahkemeler arasında sayılan, kanunların Anayasaya uygunluğunu denetleyen bir mahkeme kurulmuştur. Anayasa Mahkemesi Üyeliği konusunu ele alma nedenim ülkenin geleceğine ilişkin önemli kararlar alabilen Anayasa Mahkemesi gibi bir mahkemenin çalışmalarında ve kararlarında etkili rol oynayan üyelerin özelliklerine duyduğum meraktı. Çünkü Anayasa Mahkemesi bu üyelerin varlığıyla var olmaktadır. Kararlarında bu üyelerin imzası ve adları yer almaktadır. Dolayısıyla üyelerin nitelikli hukukçulardan olması gerekir. Gelecekte ülke olarak hukuk devletini iyi koruyabilmemiz bu üyelerin nitelikleriyle doğru orantılıdır. Yasama organının yasal düzenlemelerde bulunduğu bir sistemde demokratik ve laik ilkelerin göz ardı edilmesi söz konusu olabilir. Bu gibi durumlarda Anayasaya uygunluğun denetlenmesi ve bu denetlemenin Anayasa Mahkemesi’nin görev alanına girmesi oldukça yerindedir.Master Thesis Türk Ceza Hukuku'nda haksız tahrik(2008) Çam, OnurModern ceza hukuku, objektif sorumluluk esasının aksine, suçun oluşabilmesi için failin sadece kanunda belirtilen fiili işlemesini değil, suça etki eden nedenleri de fiilin sübjektifliği ilkesi dâhilinde dikkate almaktadır. Failin psikolojik yapısını ve algılamasını etkileyen bu haller, failin kusurlu hareket edebilme yeteneğini etkiler. Modern ceza hukukunun insan psikolojisine verdiği değerin sonucu olarak, dıştan gelen bir etkinin kişiyi içine sürüklediği ruhsal duruma hukuken değer verilmesi sonucu, haksız tahrik altında suç işleyen failin cezası indirilmektedir. Haksız tahrik, failin mağdurdan kaynaklanan haksız fiilin doğurduğu hiddet ve Şiddetli elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesidir. Dolayısıyla, failin haksız hareketin doğurduğu öfke veya üzüntü altında kalması ve mağdurun da kendi hukuka aykırı fiili ile suça sebebiyet vermesi dolayısıyla haksız tahrik halinde failin cezasında indirim yapılır. Çünkü tahrik etkisiyle suç işleyen failin irade serbestîsi zayıftır. Tahammül sınırları zorlanır, iradenin suç işlememesi yönündeki yönelimi kaybolur, psikolojisi altındaki heyecan durumları ile suç işlemeye sürüklenir. Haksız tahrikten bahsedebilmek için mağdurdan kaynaklanan haksız bir fiil olmalıdır. Tahrik teşkil eden bu fiilin failde hiddet ve Şiddetli eleme neden olması gerekmektedir. Fail tahrik nedeniyle bir tepki suçu işlemelidir; yani tepki suçu ile tahrik fiili arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Daha yalın bir anlatımla; haksız tahrik, kendisine yönelik haksız bir harekette bulunan kişiye karşı, bu haksız hareketin kendisinde hiddet ve Şiddetli eleme neden olması sebebiyle, tahriki oluşturan fiili yapan kişiye karşı suç işlemesidir.Master Thesis Yüce divan makamı olarak anayasa mahkemesi(2009) Tekeş, Kerem ÇetinGenel yargı sistemimizin bir istisnası olarak kurumsallaşan Yüce Divan, Anayasanın 148. maddesine göre, cumhurbaşkanını, başbakan ve bakanları, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi başkan ve üyelerini, başsavcılarını ve Cumhuriyet başsavcıvekilleri ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini göreviyle ilgili suçlarından dolayı yargılamaya yetkilidir. Yüce Divan yargılamasının Anayasa Mahkemesi tarafından yerine getirilmesi, bu görevin ilk olarak Anayasa Mahkemesi tarafından yerine getirilmesini öngören 1961 Anayasası‟ndan beri sürekli tartışma konusu olmuştur. Özellikle, 2004 yılından sonra görülen davalar neticesinde açıkça anlaşılmıştır ki Mahkeme‟nin Başkan ve üyelerinin atanması, nitelikleri, mesleki formasyonları ve kararlarının kesin olması hususları göz önüne alındığında, bu görevin Anayasa Mahkemesi tarafından yerine getirilmesi adil yargılamanın gerçekleşmesi bakımından sakıncalı olmakta; ayrıca, Mahkeme‟nin zaten yoğun olan iş yükünü daha da artırmaktadır. Yüce Divan heyetinin oluşumu, soruşturma ve kovuşturma aşamalarında karşılaşılan sorunların somut olaylarla da geniş bir şekilde açıklandığı çalşmamızda, bu görevin Yargıtay tarafından yerine getirilmesinin gerek adil yargılamanın gerçekleşmesi, gerekse de kamu vicdanının tam olarak tatmin edilmesi bakımından yerinde olacağı kanaatindeyiz.Master Thesis Uluslararası hukukta kuvvet kullanma yasağı(2009) Altıner, SümeyraUluslararası ilişkilerde tarihin eski dönemlerinden beri devletler tarafından bir hak olarak görülen kuvvete başvurma, Milletler Cemiyeti Misakı ve Briand-Kellog Paktı ile yasaklanmaya çalışılmış olsa da, bu konuda başarı sağlanamamıştır. Birleşmiş Milletler Antlaşması‟nın 2.maddesinin 4.fıkrası ile, devletlerin uluslararası ilişkilerinde kuvvet kullanması yasaklanmış ve bu yasak jus cogens bir niteliğe kavuşmuştur. Aynı şekilde söz konusu düzenleme, evrensel nitelikli bir örf ve adet hukuku kuralının oluşumuna da kaynaklık etmiştir. Böylece kuvvet kullanma yasağı, sadece BM‟e üye olan devletler için değil, BM’e üye olmayan devletler için de geçerli bir yasak haline gelmiştir. BM Andlaşması ile kuvvet kullanma yasağının istisnalarına da yer verilmiştir. Bunlar, meşru müdafaa ve Güvenlik Konseyi kararı ile kuvvet kullanmadır. Devletlere bir hak olarak tanınan meşru müdafaa, sadece silahlı saldırının gerçekleşmesi durumunda kullanılabilir. Uluslararası barış ve güvenliğin tehlikeye düşmesi durumunda ise Güvenlik Konseyi, BM Antlaşması’nın VII. bölümü ile kendisine verilen yetkiyi kullanarak, devletlere kuvvet kullanma yetkisi verebilir. Uluslararası alanda yaşanan birçok olayda, devletlerin yasağa rağmen kuvvet kullanma yoluna gittikleri ve kuvvet kullanma fiillerini de meşru müdafaa hakkı bağlamında izah ettikleri görülmektedir. BM Güvenlik Konseyi ise, özellikle yapısından kaynaklanan nedenlerle, bu olaylardan bazıları hakkında karar alabilmiş, bazıları hakkında ise karar alma mekanizmalarını işletememiştir. Özellikle 2003 yılında yaşanan Irak Savaşı, BM’in uluslararası barış ve güvenliği sağlama misyonuna önemli ölçüde zarar vermiştir. Hatta uluslararası camianın ilişkilerinin düzenlemesinde, BM’in etkili bir güç olup olmadığı hususundaki tartışmalar zirve noktaya ulaşmıştır.Master Thesis 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda işkence ve eziyet suçu(2009) Balak, Ahmet Canİşkence, bir kamu görevlisi tarafından gerçekleştirilip, insan onuruna ağır bir saldırı teşkil eden, fiziksel ya da psikolojik olarak yoğun acı veya ızdırap doğuran, mağdurun maddi ve manevi bütünlüğüne zarar veren her türlü harekettir. İşkence ve benzeri kötü muamele, genelde ceza yargılaması sırasında uygulandığından, sanığın veya şüphelinin susma hakkı, kendini ve yakınlarını suçlayıcı beyanlarda bulunmaya zorlanamama hakkı, dolaylı olarak adil yargılanma hakkı ihlal edilmektedir. İşkence ve eziyet insan haklarının ağır bir şekilde ihlalidir. Dolayısıyla birçok ulusal üstü belge işkenceyi yasaklamakta ve devletlerin bu yasaklamaya uyup uymadığını kontrol amacıyla çeşitli denetim mekanizmaları geliştirmektedir. Günümüz Türkiye’sinde de her geçen gün ortaya atılan çeşitli iddialar ve Avrupa’nın siyaseten Türkiye’yi işkence konusunda sürekli bunaltması konunun ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Eziyet ise, bir kimsenin çeşitli davranışlarla ıstırap duymasına neden olmaktır. Eziyet bir suç tipi olarak 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu ile Ceza Hukukumuza girmiştir ve temel hakların korunması bakımından önemli bir işleve sahip olacaktır. Çalışmamızın amacı temel hak ve özgürlüklerin ağır bir şekilde ihlali olan işkence, eziyet ve aşağılayıcı muamele kavramlarının ne olduğunu açıklamak, tarihi gelişimlerini anlatmak, uluslararası belgelerdeki yerlerini ortaya koymak ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda işkence suçunun düzenlendiği 94. ve eziyet suçunun düzenlendiği 95. maddeleri Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku bilgileri ışığında incelemektir.Master Thesis Kamu ihale kurumu’nun kuruluşu, organik yapisi, işleyişi ve işlevsel özellikleri(2009) Akkurt, MelihThe principal subject of the Public Procurement Authority which is established with 4734 Numbered Public Procurement Law is to perform the public procurements according to the regulation and developing the procurement policies without being posed to political impressions that will prevent the economy to politicize, although the Authority is an independent, autonomous and objective, making an amendment in the draft while the Public Procurement Authority is a draft for considering the political balances in the Council performance and entering into force and furthermore deciding to create the Authority as a result of “global consensus”, has made the Authority – politics relation‟s examining an obligation. So, in our study we examined especially Public Procurement Authority‟s autonomous and objective structure and whether it is an Independent Administrative Authority by means of regulation function and especially its place against legislation and execution powers. Despite the Public Procurement Law has entered into force at 01.01.2003, it has changed 16 times. The latest amendment that was done with 5812 numbered Law, the procedure of investigating the claims has removed, expanding the 3rd article which the exceptions are regulated regarding the duty are of the Authority and making the exception a rule, removing the authorization of the Authority regarding the ex officio investigation about the complain applications and increasing the complaint application costs as not acceptable for right to legal remedies has decreased the functionality of the Law.Master Thesis Türk hukukunda andlaşmaların yapılmasi ve yargısal denetim(2009) Höbek, TufanUluslararası hukuk ile iç hukuk arasındaki ilişki Türk hukuku açısından tartışmalı bir husustur. Bununla birlikte, andlaŞmalara kanun hükmü kazandırmakla Türk Anayasası uluslararası hukuk-iç hukuk farklılığını inkâr eden birci anlayışa yaklaşmıştır. Ayrıca, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen andlaşmalar ile kanunlar arasında çıkabilecek uyuşmazlıkta andlaşma hükümlerinin esas alınacağını öngören 2004 tarihli Anayasa değişikliği bağlamında uluslararası hukuk iç hukuk karşısında üstün hale gelmştir. Bu çalışmada, andlaşmaların Türk hukukundaki yerini belirleyebilmek için öncelikle uluslararası hukuk-iç hukuk ilişkilerine dair kuramsal görüşlere ve karşılaştırmalı incelemeye yer verilmiŞ, Türk yargı organlarının konuya ilişkin örnek kararları ele alınmış, daha sonra, andlaşmaların yapılmasına ilişkin olarak uluslararası usûle ve bu alanda Türk hukukunda geçirilen aşamalara değinilmiştir.Tez çalışmasının diğer konusunu, andlaşmaların yargısal denetimi teşkil etmektedir. Bu bağlamda, yargısal denetim imkânlarının bulunup bulunmadığı ve yargısal denetimin andlaşma üzerinde mi, yoksa andlaŞmanın onaylanmasını uygun bulan kanun ya da andlaşmayı onaylayan kararname üzerinde mi icra edilmesi gerektiği tartışılmış, bu konudaki öğretiye ve karşılaştırmalı incelemeye yer verilmiş, ayrıca, Anayasa Mahkemesinin ilgili kararı tartışılmıştır. Bu, bahsekonu yasal ve idarî işlemlerin yargısal denetimini gerektirmiŞtir. Bunun yanı sıra, idarî mahkemelerin hukuksal uyuşmazlıkları çözerken andlaşma hükümlerini nasıl esas aldığı hususuna değinilmiştir. Çalışmadaki sonuca, hukukun her zaman çözüm üreteceği anlayışından hareketle varılmıştır.Master Thesis İdari Yargıda Olağanüstü Kanun Yolu(2010) Aydın, HüseyinYargılamanın amacı, uyusmazlıkların her iki tarafı ve toplumu tatminedecek sekilde çözümlenmesidir. Yargılamada usul kurallarının amacı ise,yargılama sırasında hiç hata yapmadan, adalete, maddi ve hukuki duruma uygun,çabuk ve ucuz bir sekilde davayı sonuçlandırmaktır. Hakimlere bu konuda büyükgörevler düsmektedir. Çünkü yargılama sırasında usul kurallarına dikkat edecekolan hakimlerdir. Ancak, mahkemeler üzerine düseni yapmasına rağmenproblemler yasanmaktadır. Problemlerin giderilmesi, yasa yollarının açık olmasıile mümkündür. Kanun yolu, adil yargılanma ilkesinin en önemli öğesidir. Kanunyolu çesidi mahkeme kararına göre değisir. Eğer mahkeme kararı kesin hükümhalini almıssa hukuki çare olağanüstü kanun yoludur. Karar kesinlesmemisse,olağan kanun yolu hukuki çaredir. Fakat bu konuda farklı düsünen yazarlar davardır. Bu tez çalısmasında, mahkeme kararının kesinlesmesi ve kanun yolukavramları açıklanmıstır. Olağanüstü kanun yolunun medeni usul hukuku ile cezausul hukukundaki durumu incelenmis ve bu konu Yargıtay içtihatlarındanörneklerle karsılastırılmıstır. Buna ek olarak karar düzeltmenin hukuki durumu hakkındaki tartısmalar üzerinde durulmustur. Son olarak idari yargıda olağanüstükanun yolu, Danıstay karar örneklerinden yararlanılarak incelenmistir.Master Thesis Türk Anayasa Mahkemesi ve Yargısal Aktivizim(2010) Erşan, Hüseyin İlkerBu çalışmada Türk Anayasa Mahkemesi' nin hukuk devletinin sınırlarını zorlayarak takındığı aktivist tutum ve yasama organının bu aktivist tutuma karşı tepkisi incelenmiştir. Üç bölümden oluşan çalışmanın ilk bölümünde anayasa yargısının dünyadaki ve ülkemizdeki gelişimi hakkında bilgi verilerek, anayasa yargısının meşruluğu konusundaki pozitif ve negatif düşünceler ortaya koyulmuştur. Çalışmanın ikinci bölümde Türk Anayasa Mahkemesinin aktivist tutumu konu edilmiştir. Bu bölümde Mahkemenin aktivist tutumu somut olaylar çerçevesinde irdelenmiş ve somut örneklerle aktivist tutumun varlığı ispatlanmıştır. Üçüncü bölümde ise aktivist tutumun yansımaları inceleme konusu yapılmıştır. Yasama organının Mahkemenin müdahaleci yaklaşımına karşı tepkisi, etki-tepki dalgası içerisinde ortaya konulmuştur. Türk Anayasa Mahkemesinin aktivist tutumunun sürekli hale gelmesi, yasama erkinin bu tutuma karşı bir tepki refleksi geliştirmesine neden olmuştur. Özellikle son günlerde tanık olduğumuz Türk Anayasa Mahkemesinin yapısını değiştirmeye yönelik girişimler ise bu durumun açık örneğini teşkil etmektedir.Master Thesis Ceza hukuku’nda görevi kötüye kullanma suçlari(2010) Sucuoğlu, Arif NaciÇalışmamızda 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 257. maddesinde düzenlenen Görevi Kötüye Kullanma Suçları incelenmiŞtir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun özel hükümleri içerisinde “Devlete ve Millete Karşı Suçlar” başlıklı dördüncü kısmının “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” adlı birinci bölümünde düzenlenen Görevi Kötüye Kullanma suçları 257. maddede üç fıkra halinde düzenlenmiŞtir. 257. madde, mülga 765 sayılı kanunda yer alan görevi suistimal, keyfi ve sert mualeme, görevi savsama ve basit rüŞvet suçlarını içine alacak şekilde üç ayrı fıkra halinde düzenlenmş ve bu üç farklı suça madde başlığında “görevi kötüye kullanma” adı verilmiştir. Bu maddenin birinci fıkrasında icrai hareketle iŞlenen görevi kötüye kullanma suçuna yer verilmiştir. Yürürlükten kalkan 765 sayılı TCK‟nın 228. maddesinde düzenlenen keyfi muamele suçu ile 240. maddesinde düzenlenen görevi suistimal suçu birlikte kabul edilerek tek bir fıkra halinde vücut bulmuştur. Ġkinci fıkrada ise ihmali hareketle işlenen görevi kötüye kullanma suçu düzenlenmiştir. Maddenin son fıkrasında ise 765 sayılı TCK‟ da basit rüşvet olarak bilinen eylem, görevde haksız kazanç sağlama suçu olarak düzenlenmiŞtir. Çalışmamızda her üç suç tipi unsurları ve özel görünüş şekilleriyle ayrı ayrı ele alınmıŞtır. Bunun yanında suçun kanunda “açık ceza normu” ve “torba hüküm” niteliğinde düzenlenmiş olması tartışılmış ve eskiden bu yana tartışılan “kamu görevlisi” kavramı ayrıntılı olarak incelenmiştirMaster Thesis 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar(2010) Gül, KürşadCinsel dokunulmazlığa karşı suçlar, insanlık tarihi kadar eski, insanların ahlâki değerlerine, onuruna, özgürlüğüne, vücut bütünlüğüne karşı ağır bir saldırı meydana getiren aynı zamanda toplumsal değerlere zarar veren, cinsel bir suça maruz kalan kişi üzerinde genelde bedensel acıya neden olan ve çoğunlukla ruhsal yıkım yaratan bir suç çeşididir. Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar, tüm dünyada olduğu gibi günümüz Türkiye‟sinde de oldukça sık rastlanan bir suç olarak karŞımıza çıkmaktadır. Toplumun geliŞmesine paralel olarak, insanların özgürlük ve ahlâk anlayışıı da değiŞim göstermiş ve bunun sonucunda, ülkemizde özellikle Ceza Hukuku açısından cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar konusunda yeniden bir düzenleme yapılması ihtiyacı doğmuştur. Toplumdaki bu değşŞim ve gelişim göz önünde bulundurularak, kadın örgütlerinin de bu konu hakkındaki yoğun çalışmalarının sonucunda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçların tanımı ve kapsamı büyük ölçüde değiştirilerek yeniden düzenlenmiştir.Çalışmamızın amacı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‟nun ikinci kitabının “Kişilere Karşı Suçlar” kısmının altıncı bölümünde “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar” genel başlığı altında 102. maddede cinsel saldırı, 103. maddede çocukların cinsel istismarı, 104. maddede reşit olmayanla cinsel ilişki ve 105. maddede cinsel taciz madde başlıklarıyla düzenlenen kavramların ne olduğunu açıklamak, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar açısından Yeni Türk Ceza Kanunu‟nun eksikliklerini ve getirdiği yenilikleri Ceza ve kısmen Ceza Muhakemesi Hukuku bilgileri kapsamında incelemektir.Master Thesis RTÜK-BTK ve TÜRKSAT’in yaptırım uygulama yetkisi (penal sanction) ve düzenleme yapma yetkisi (regulation) bakımından incelenmesi ve sonuçları(2011) Karakuş, YavuzYapılmış olan bu çalışmayla düzenleyici kurumlardan olan RTÜK ve BTK'nın yetkileri ile yaptırım uygulama yetkisinin nasıl elde ettiklerini ve alınan bu yetkilerin nasıl uygulandığı hususları incelenmiştir. Bu üst kurulların düzenleyici işlemlerine uyulmaması halinde, uygulayacağı yaptırımları kime, neye göre ve nasıl uygulayacağı hakkında bir inceleme yapılmıştır. Görünüşte bağımsız olarak görünen bu kurumların aslında bağımsız olmadıkları ticari alandaki kuruluşların ve siyasetin etki alanı içinde oldukları dikkati çeken başka bir unsurdur. Bunlarla birlikte ticari faaliyette bulunmak üzere kurulan TÜRKSAT A.Ş.'nin yapısı ve hukuk niteliği hakkında bilgi verilmiştir. TÜRKSAT A.Ş. ticari faaliyette bulunmak amacıyla kurulması nedeniyle diğer özel hukuk tüzel kişileriyle aynı statüde olup, herhangi bir yaptırım uygulama ve düzenleme yapma yetkisi yoktur. Çünkü TÜRKSAT A.Ş. de BTK ve RTÜK'ün koymuş olduğu kurallar çerçevesinde faaliyette bulunan bir özel hukuk tüzel kişisidir. Daha açık ifadeyle TÜRKSAT A.Ş. kamu erkini kullanarak emredici nitelikte idari işlemler tesis etmeyen, ticari mahiyette karar alıp bu kararlarını Türk Ticaret Kanunu çerçevesinde uygulayan bir tacirdir.Master Thesis Dolandırıcılık suçu(2012) Özcan, NisaKnavery actions have been one of the oldest problems since the existence of societies living together. Nowadays, it has increased significantly in relation with the increase of the population and technological developments. Therefore, increasing importance of the crime and new approaches and applications in the doctrine of the structure of the crime necessitate a study like this. The thesis is consisted of three chapters. In the first chapter, the definition and history of knavery is told and its role in comparative law is investigated, the offence and the values are noted and subsequently offender and victim are discussed. In the second chapter, material elements of the offence are studied and some examples of crimes are compared. The last chapter points out 5 main topics as inducement of the offender, aggravating circumstances , the means used, usage of occupational activities, and the type of cheating and in this chapter appearance, sanction and proceeding are noted. In the study, while there is an explanation about the offence of knavery, Turkish Penal Code No. 5237 and the amendments in the law are noted. On the other hand, by taking the approaches and decisions into consideration, we conclude that some legal regulations are needed targeting the problems related to some judicial deficiencies and uncertainty in the crime factors of knavery.Master Thesis Ceza Muhakemesi Hukukunda uzlaşma kurumu(2012) Köse, SerkanKöklerini onarıcı adalet felsefesinde bulan ve ilk uygulamalarını 1970 li yıllarda Kanada ve Amerika?da gördüğümüz uzlaşma kurumu klasik ceza adalet sisteminden farklı olarak ceza tehdidi dışında taraflar arasında olumlu ilişkiler kurmak suretiyle mağdur veya suçtan zarar görenin zararının tazmini, şüpheli veya sanığın da sebep olduğu haksızlığın farkına vararak hatasını telafi etmesi ve aynı zamanda topluma kazandırılması suretiyle toplumsal kaynaşma ve dayanışmanın sağlanması esasına dayanan bir kurumdur. Klasik ceza adalet sisteminin alternatifi olarak değil tamamlayıcı ve destekleyici bir unsuru olarak gördüğümüz kurum 01/06/2005 tarihinde 5237 sayılı TCK ve 5271 sayılı CMK ile mevzuatımıza girmiştir. Ceza muhakemesi hukukunda önemli bir gelişme olarak değerlendirdiğim uzlaşma kurumunun uygulayıcılar ve toplum bakımından anlaşılabilmesine katkıda bulunmak suretiyle kolay ve başarılı bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla kaleme aldığım bu tezimde kurumun işlerliğine yönelik sorunlara ve yapılmasının faydalı olacağını düşündüğüm bir takım yeni kanuni düzenlemelere değinerek önerilerde bulunmaya çalıştım.Master Thesis Gözaltına alma ve tutuklama(2012) Nas, OsmanCeza muhakemesi hukukunun amacı; maddi gerçeği ortaya çıkararak şüpheli veya sanığın gerçekte suçlu olup olmadığını araştırmak, suçlu ise onu cezalandırmak ve ıslah etmek, suç ile bozulan ve sarsılan kamu düzenini korumaktır. İşte bu amaçları gerçekleştirirken ceza muhakemesi hukukunun yararlandığı araçlara koruma tedbirleri adı verilmektedir. Koruma tedbirlerinin hepsi hüküm verilmeden önce temel bir hakkı sınırlamaktadır. Koruma tedbirlerinden bazıları kişi özgürlük hakkını, bazıları özel hayatın gizliliği hakkını, bir kısmı konut dokunulmazlığı hakkını, bir kısmı da seyahat hakkı, mülkiyet hakkı ile kişinin haberleşme özgürlüğünü sınırlamaktadır. Bu sayılan haklar içerisinde belki de en temeli ve önemlisi olan kişi özgürlük hakkını kısıtlayan koruma tedbirleri gözaltına alma ve tutuklama koruma tedbirleridir. 5271 sayılı yeni Ceza Muhakemesi Kanunumuz koruma tedbirlerine ayrı bir önem vermiş, öncelikle kişi özgürlüğünü kısıtlayan tedbirlerden başlamak üzere bir düzenleme yapmış, kişi özgürlüğünü kısıtlayan gözaltına alma ve tutuklama koruma tedbirlerini sıkı şartlara bağlayarak söz konusu şartlar gerçekleşmedikçe bu tedbirlerin uygulanamayacağını belirtmiştir. Üç bölümden oluşan çalışmamız, CMK'da düzenlenen gözaltına alma ve tutuklama koruma tedbirlerini, yeni değişiklikler sonrasında incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışmamızın ilk bölümünde kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ve tarihsel gelişimi ile uluslar arası belgeler ve 1982 Anayasasında kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının görünümü ile ilgili incelemelerde bulunulmuştur. Bunun yanında ?koruma tedbiri? kavramının anlam ve içeriği açıklanmaya çalışılmış, koruma tedbirlerinin genel ortak özellikleri ile koruma tedbirlerinin ön şartları incelenmiştir. İkinci bölümde ise; bir ceza muhakemesi koruma tedbiri olan gözaltına alma ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Gözaltına almanın tarihsel gelişimi, bazı ülkelerde gözaltına alma tedbirinin nasıl uygulandığı, gözaltına almanın şartları, gözaltı süreleri, gözaltına alınan kişinin hakları, gözaltına işlemi sonrası yapılacak işlemler, gözaltı işlemine karşı yargı yolu ve gözaltı tedbirinin sona ermesi konuları incelenmiştir. Üçüncü bölümde ise; koruma tedbirlerinden tutuklamanın tarihsel gelişimi, şartları, tutuklama kararı ve bu karara karşı kanun yolu, tutukluluk süreleri, özel tutuklama halleri, tutukluluk halinin sona ermesi ve sonuçları ile tutuklunun tabi olduğu hükümlerin neler olduğu konuları üzerinde durulmuştur. Sonuç bölümünde ise; gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerine ilişkin sorunlar ve bu sorunlara karşı çözüm önerilerimiz ortaya konulmaya çalışılmıştır.Master Thesis Anayasa Mahkemesi ve hukuk devleti(2012) Sami, HaedarThe second article of The 1982 Turkish Constitution 1982. clearly indicates that Republic of Turkey is based on the rule of law. It sees that in Turkey wherein some restrictions have been imposed on the rule of law concept since the announcement of Constitution 1982, some deviations have occurred from time to time and the rule of law. This study prepared by me, consists of four sections. In the first section, I mentioned about the rule of law .11nd its required principles. In the second section, I dealt with the Constitution and the Constitutional Court. As to third section, I studied the rule of law from the perspective of the Constitutional Court and the principles of rule of law within the framework of decisions given by the Constitutional Court.