Browsing by Author "Badur, Emel"
Now showing 1 - 20 of 35
- Results Per Page
- Sort Options
Book 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu (818 Sayılı Borçlar Kanunu ile Karşılaştırmalı)(Ankara Barosu Yayınları, 2012) Badur, Emel; 52568; HukukArticle Aile Hukukunda Sadakat Yükümlülüğü Ve İhlalinden Kaynaklanan Manevi Tazminat İstemi(2016) Badur, Emel; Başara, Gamze Turan; Badur, Emel; 19115; 52568; HukukBoşanmada manevî tazminat talebiyle ilgili olarak son zamanlarda tartışma konusu olan meselelerden biri de aldatılan eşin, eşinin ilişki kurduğu kişiden manevî tazminat talebinde bulunup bulunamayacağıdır. Yargıtay, yakın bir tarihe kadar konuya ilişkin kararlarında, aldatılan eşin, eşinin ilişki kurduğu kişiden manevî tazminat talep edebileceği yönünde bir görüş benimsemiştir. Yargıtay eski tarihli kararlarında evli bir kimsenin evlilik dışı birlikteliğinin diğer eşin sosyal kişilik değerlerine saldırı niteliğinde olduğuna, bu eyleme evliliği bilerek katılan kişinin de, diğer eşin uğradığı zararlardan aldatan eş ile birlikte müteselsilen sorumlu olacağını belirtmiştir. Ancak Yargıtay, 07.05.2015 tarihli kararında farklı bir görüş benimseyerek, davâlının evli bir kimseyle birlikteliğinin, aldatılan eşin kişilik değerlerine saldırı oluşturacak nitelikte bir eylem olarak kabul edilemeyeceği gerekçesiyle, aldatılan eşin, eşinin ilişki kurduğu kişiden manevî tazminat talep edemeyeceğine hükmetmiştir. Üçüncü kişinin, aldatılan eşin kişilik hakkı ihlâlinden kaynaklanan bir haksız fiil sorumluluğundan söz etmek mümkün değildir. Zîrâ bir kimsenin eşi tarafından aldatılmamasını isteme hakkını içeren herkese karşı ileri sürebileceği bir kişilik hakkı mevcut değildir. Burada sadece sadakat yükümlülüğünün ihlâli söz konusudur. Sadakat yükümlülüğünü eş ihlâl ettiğine göre, bu durumda aldatılan eş, üçüncü kişiden değil; doğrudan diğer eşten bir tazminat talebinde bulunabilir. Diğer taraftan evlilik sadece iki kişi arasında bir sözleşme olup, eşler dışındaki kimseler için yükümlülükler doğurmaz. Dolayısıyla üçüncü kişinin diğer eşe karşı sadakat yükümlülüğü olmadığından, bu kişiye karşı sadakat yükümlülüğünün ihlâlinden kaynaklanan bir manevî tazminat davası açılamaz.Article Ailenin korunması alanındaki son gelişmeler(2009) Badur, Emel; Badur, Emel; 52568; HukukArticle Arabulucu Sözleşmesi(2020) Badur, Emel; Badur, Emel; 52568; HukukArabuluculuk, Türk Hukuku’na 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun kabulü ve yürürlüğegirmesiyle birlikte 2012 yılında dahil olmuş, nispeten yeni bir alternatif uyuşmazlık çözüm yoludur. Tarafların aralarındaki uyuşmazlığı arabuluculuk yoluyla çözmeyi denemek için kurdukları sözleşmeye arabuluculuk sözleşmesiadı verilir. Arabulucu sözleşmesi ise aralarındaki uyuşmazlığı arabuluculuk yoluyla çözmeyi kararlaştıran tarafların,arabulucuyla yaptıkları ve arabulucunun uyuşmazlığın taraflarına arabuluculuk etmeyi yükümlendiği sözleşmedir.Arabulucu sözleşmesinde uyuşmazlığın tarafları (veya sadece taraflardan biri) arabulucuya ücret ödemeyi yükümlenmektedir.Article Arabuluculuk Anlaşma Belgesinin Borçlar Hukuku Açısından Değerlendirilmesi(2021) Badur, Emel; Badur, Emel; 52568; HukukArabuluculuk, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun (HUAK) kabulü ve yürürlüğe girmesiyle birlikte 2012 yılında Türk Hukuku’na dahil olmuş, nispeten yeni bir alternatif uyuşmazlık çözüm yoludur. HUAK’ın kabulünden sonra, Türk Hukuku’na üç ayrı dava şartı arabuluculuk eklenmiştir. Bu düzenlemeler Türk Hukuku açısından arabuluculuğun önemini ve yaygınlığını arttırmıştır. Arabuluculuk faaliyeti sonrasında, uyuşmazlığın tarafları arasında anlaşma sağlanacak olursa, bu anlaşmaya ilişkin arabuluculuk anlaşma belgesinin düzenlenmesi mümkündür. Arabuluculuğun tarafları, arabuluculuk anlaşma belgesinin içeriğini belirlemek konusunda serbesttir. Ancak bu belge borçlar hukuku açısından bir sözleşme olarak nitelendirildiğinden, sözleşme serbestisinin sınırlarına uygun olmalıdır. Arabuluculuk anlaşma belgesi, taraflar ve arabulucu tarafından imzalanır. Geçerli bir arabuluculuk anlaşma belgesinden söz edilebilmesi için, arabuluculuk faaliyeti sonrasında ulaşılan bir anlaşma olması ve tarafların iradelerini yansıtması gereklidir. Arabuluculuk anlaşma belgesinin, akde aykırı davranış, ehliyetsizlik, irade sakatlığı veya sahtelik iddialarıyla yargılamaya konu edilebilmesi mümkündür.Article Arabuluculuk Sürecinde Tapu Siciline Tasarrufu Kısıtlayıcı Şerh Konulması(2023) Badur, Emel; Badur, Emel; Konca, Nesibe Kurt; 52568; 46713; HukukYakın tarihli bir yasama faaliyetiyle Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na (HUAK) 17/B maddesi eklenmiştir. Eklenen madde ana hatlarıyla taşınmazın devrine ve taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak kurulmasına ilişkin uyuşmazlıkların arabuluculuk yoluyla çözümlenmesini konu almaktadır. Arabuluculuk faaliyeti devam ederken, yaşanması muhtemel hak kayıplarının önüne geçilmesi amacıyla, taraflara tapu siciline şerh konulmasını sağlama imkanı da tanınmıştır. Bu şerhin konulabilmesi için taşınmazın aynına ilişkin bir uyuşmazlığın çözülmesi amacına yönelmiş ve devam eden bir arabuluculuk faaliyeti bulunmalı; uyuşmazlığın tarafları şerhe dair yazılı bir anlaşma yapmalı; arabulucu hazırladığı bir tutanakla tarafların şerh sözleşmesini belgelemeli ve tapu siciline şerh talebinde bulunmalıdır. Açıklanan yöntemle konulan şerh, arabuluculuk süreci devam ettiği sürece ve en fazla konulduğu tarihten itibaren üç aylık bir süre için etkiye sahiptir. Arabuluculuk sürecinin son bulması, tarafların şerhin kaldırılması konusunda anlaşması veya sürenin dolması şerhin etkisini sonlandırır. Eklenen maddedeki şerh, Türk Medeni Kanunu dışında yer alan, yeni bir tasarruf yetkisi kısıtlaması şerhinin, HUAK kapsamında düzenlenmesi olarak nitelendirilmelidir.Article Boşanma Davalarında Kişisel Sağlık Verilerinin Korunması(2022) Badur, Emel; Badur, Emel; 52568; HukukBoşanmak isteyen kişinin, eşinin kusurlu hareket ettiğini veya mutlak boşanma sebebinin gerçekleştiğini ispatlamak amacıyla, eşinin sağlık verilerini delil olarak mahkemeye sunması günümüzde sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Özel, nisbi ve kusura dayalı olmayan bir boşanma sebebi olan akıl hastalığı, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 165. maddesi gereğince, zaten eşin kişisel sağlık verisinin işlenmesini zorunlu kılan bir dava sebebi oluşturmaktadır. Ayrıca boşanma kararıyla birlikte çocuk veya çocukların üstün yararı gereği velayetin kendisine bırakılması gerektiğini iddia eden eşin de bu iddiasını diğer eşin sağlık verilerini kullanmak suretiyle ispatlamaya çalıştığı bilinmektedir. Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun (KVKK) “İstisnalar” kenar başlıklı 28/1/d maddesinde “Kişisel verilerin soruşturma, kovuşturma, yargılama veya infaz işlemlerine ilişkin olarak yargı makamları veya infaz mercileri tarafından işlenmesi” halinin Kanun’un kapsamı dışında bırakıldığı düzenlenmiştir. Ancak bu istisnai hüküm, sadece yargı makamları açısından, yargılama işlemlerine ilişkin olarak işlenen verileri Kanun’un kapsamının dışına çıkarmaktadır. Başka bir ifadeyle boşanma davasında eşlerin, birbirlerinin kişisel sağlık verilerini işlemesinin bu istisna kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.Article Ekimin Rücuen Tazminat Sorumluluğu Hakkında Güncel Gelişme ve Değerlendirmeler(2022) Badur, Emel; Badur, Emel; HukukSağlık Hizmetleri Temel Kanununda yapılan değişiklikle hekimin rücuen tazminat sorumluluğu hakkında önemli bir değişiklik gerçekleşmiştir. Bu deği- şiklik en yalın anlatımla, muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygu- lamalar nedeniyle kamu kurum ve kuruluşları veya devlet üniversiteleri tarafın- dan ödenen tazminatların, hekime rücu edilip edilmeyeceğine ve rücu miktarına, rücu alacaklısı idare tarafından değil; Mesleki Sorumluluk Kurulu tarafından karar verilmesidir. Söz konusu değişiklik, kamu kurum ve kuruluşları ile devlet üniversitele- rinde görev yapan sağlık personeline yöneliktir. Buna göre, idarenin sorumlu- luğunun söz konusu olup tazminat ödemek zorunda kaldığı durumlarda, sağlık personeline rücu etmesi belli şartlara bağlanmış ve usul de değiştirilmiştir. Bu değişikliğin, idarenin sorumluluğu, kamu görevlisi hekimin kişisel kusuru ve özellikle de anayasal düzenlemeler bağlamında hukuka uygunluğunun tartışıl- ması gerekmektedir.Article Elektronik Ticaret Pazar Yerinde Aracılık Sözleşmesi(2023) Badur, Emel; Hatipoğlu, Nuriye Kutluay; HukukYasa koyucu tarafından 2022 yılında, Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’da (ETDHK), 7416 sayılı Kanun aracılığıyla önemli değişiklikler gerçekleştirilmiş ve bu değişiklikler uyarınca Ticaret Bakanlığı tarafından Elektronik Ticaret Aracı Hizmet Sağlayıcı (ETAHS) ve Elektronik Ticaret Hizmet Sağlayıcılar (ETHS) Hakkında Yönetmelik çıkarılmıştır. Yapılan değişikler sonucunda e-ticaret pazar yeri kavramına, bu ortamda faaliyet gösteren taraflara ve taraflar arasındaki hukuki ilişkiye dair önemli düzenlemeler Türk Hukukuna dahil edilmiştir. Söz konusu değişikliğin önemli sonuçlarından biri de e-ticaret pazar yerinde faaliyet gösteren ETAHS ve ETHS arasında kurulan aracılık sözleşmesine dair bazı belirlemelerin yapılmış olmasıdır. Bu makalenin konusunu oluşturan aracılık sözleşmesi, e-ticaret pazar yerinde ETAHS ve ETHS arasında kurulan, isimsiz bir sözleşmedir. Aracılık sözleşmesinin, e-ticaret pazar yerinde ETAHS tarafından ETHS’ye sunulan aracılık hizmetinin kapsam ve koşullarının Yönetmelik’te belirlenen asgari içerik koşuluna uygun olarak yazılı veya elektronik ortamda düzenlendiği; sunulan hizmet karşılığında ETHS’nin ETAHS’ye bir bedel ödediği; tam iki tarafa borç yükleyen ve sürekli borç ilişkisi doğuran bir sözleşme olarak tanımlanması mümkündür.Article Eşin rızası(2013) Badur, Emel; Badur, Emel; 52568; HukukTürk Hukuku’nda eşin rızası kavramı, Türk Medeni Kanunu’nun kabulüyle birlikte tartışılmaya başlanmıştır. Mal rejim- lerini ilgilendiren düzenlemelerin yanı sıra aile konutu kavramının kabulü, geçerliliği eşin rızasına bağlanan hukuki işlemlerin kapsamını genişletmiştir. Aile konutunun mülkiyetinin eşlerden birine ait olma- sı ya da kiralanmış olmasına göre değişik hukuki işlemler eşin rızasına bağlanmıştır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 01.07.2012 tarihin- de yürürlüğe girmesiyle birlikte, geçerliliği eşin rızasına bağlanan hu- kuki işlemlere bir yenisi daha eklenmiştir. Türk Borçlar Kanunu’nun 584. maddesine göre evli kişilerin yaptıkları kefalet sözleşmesinin geçerliliği, eşin en geç sözleşmenin kurulma anında verdiği yazılı rı- zasına bağlanmıştır. Medeni hukuk ve borçlar hukukunda yer alan ve nispeten yeni sayılabilecek yukarıda açıklanan eşin rızasına ilişkin dü- zenlemelerden daha uzun uygulama süresi bulmuş diğer düzenleme ise 27.05.1983 tarihinde yürürlüğe girmiş 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun’da bulunmaktadır. Bu Kanun’un 6. maddesinde ste- rilizasyon ve gebeliğin sona erdirilmesi için eşin rızası aranmaktadır.Article Fikri Haklar Açısından Araştırma Geliştirme Sözleşmeleri(2022) Badur, Emel; Badur, Emel; Doğan, Gülmelahat; 52568; HukukAr-Ge sözleşmelerinin, bilimsel ve teknolojik gelişme sağlayan çalışmalar ile insan ve toplumun bilgi dağarcığının arttırılması ve bunun sonucu bilimsel ve teknolojik gelişme sağlanması amacını taşıyan ve tam iki tarafa borç yükleyen, isimsiz sözleşmeler olarak tanımlanması mümkündür. Ar-Ge sözleşmelerin konusunu, yapılacak araştırma sonucunda mevcut bir ürünün geliştirilmesi ya da yeni bir ürünün elde edilmesi oluşturmaktadır. Ar-Ge Sözleşmelerinin amacı ve konusu göz önünde bulundurulduğunda, bu sözleşmelerin ifası sırasında veya sonucunda fikri haklar açısından incelenmeye açık bazı unsurların ortaya çıkması muhtemel görülmektedir. Çalışmada ağırlıklı olarak kamu, üniversite ve sanayi işbirliği çerçevesinde yürütülen Ar-Ge projelerde fikri hakların durumu irdelenmiştir.Article Gebeliğin Sona Erdirilmemesi Nedeniyle Suç Mağduru Çocuğun Kişilik Hakkının İhlali(2020) Badur, Emel; Badur, Emel; 52568; HukukTürk Hukuku’nda gebeliğin sona erdirilmesine ilişkin temel düzenleme, Nüfus Planlaması Hakkında Kanun’da yapılmıştır. Bununla birlikte Türk Ceza Kanunu’nun 99/6. maddesinde, kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması haline ilişkin özel bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu düzenlemeyle, isteğe bağlı olarak gebeliğin sona erdirilmesindeki yasal sınır olan 10 haftalık süre, gebeliğin kadına karşı işlenen bir suç sonucu oluşması açısından 20 haftaya çıkarılmıştır. Anılan düzenlemede, suçun mağdurunun çocuk olması durumuna ilişkin özel bir hükme yer verilmemiştir. Mağduru olduğu suç sonucunda gebe kalan çocuğun, gebeliğinin sona erdirilmemesi nedeniyle kişilik hakkının ihlal edildiği, Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru kararına da konu olmuştur.Article Geçici Ödemeler(2016) Badur, Emel; Badur, Emel; 52568; Hukuk6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmesiyle birlikte Türk Hukukuna ilk kez kazandı- rılan kavramlardan bir tanesi de geçici ödemelerdir. İsviçre ve Alman Hukuk Sistemlerinde karşılığı bulunmayan bu kavramın temel işlevi, zarar görenin yargılama sürecinin sonunda ulaşabileceği tazminata kadar doğan mağduriyetinin önlenmesi amacına hizmet etmektir. Özellikle yargılama sürelerinin uzunluğu göz önünde bulundurulduğunda, TBKnın 76. maddesinde düzenlenen bu kavramın önemi daha belirgin hale gelecektir. Yasa koyucu geçici ödeme kararının verilebilmesini üç şartın birlikte gerçekleşmesi koşuluna bağlamıştır. Bunlar zarar görenin (davacının), iddiasının haklılığını gösteren inandırıcı kanıtlar sunması; ekonomik durumunun gerektirmesi ve talepte bulunması- dır. Hakime, yukarıdaki üç şartın birlikte varlığı halinde geçici ödemeye hükmetme konusunda takdir yetkisi tanınmıştır. Geçici ödemeye hükmedilmesi halinde davalının yaptığı geçici ödemeler, yargılama sonunda hükmedilen tazminata mahsup edilir. Eğer tazminata hükmedilmezse hâkim, davacının aldığı geçici ödemeleri, yasal faizi ile birlikte geri vermesine karar verir. TBKnın 76. maddesinde düzenlenen bu kavram, Kanunun sistematiği gereği Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri ayrı- mında yer alsa dahi; TBKnın 114. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan Haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler, kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hallerine de uygulanır. hükmü gereğince sözleşmeye aykırılık nedeniyle doğan zararlar için de geçici ödemeye hükmedilebilmesi mümkündür. Hatta aynı Kanunun 55. maddesinin ikinci fıkrasında Bu Kanun hükümleri, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine ya da kişinin ölümüne bağlı zararlara ilişkin istem ve davalarda da uygulanır. düzenlemesine yer verilmiştir. Yani idari yargıda açılan tam yargı davalarında da geçici ödemeye karar verilmesi şaşırtıcı olmayacaktır.Book Part Hastanın Özel Yaşamına Saygı Gösterilmesini Talep Hakkı(Ankara Barosu, 2012) Badur, Emel; 52568; HukukArticle Kadının şddet nedeniyle uğradığı zararların tazmini ve nafaka(2018) Badur, Emel; Badur, Emel; 52568; HukukKadına yönelik şiddet, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’da kadınlara,yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insanhakları ihlaline yol açan her türlü tutum ve davranışı içerecek genişlikte tanımlanmıştır. Zararın doğması kadınayönelik şiddetin zorunlu unsuru olmamakla birlikte; muhtemel sonuçlarından birisidir. Kadına yönelik şiddetin önlenmesiveya başlamış olması durumunda en kısa sürede ve etkin şekilde durdurulması ne kadar önemliyse, kadınınbu nedenle uğradığı zararların tazmin edilmesi de bir o kadar önemlidir.Türk Hukuku’nda kadına yönelik şiddet mağdurunun, uğradığı (başta maddi ve manevi zararlar olmak üzere) zararlarıntazmin edilmesi için birden fazla normatif dayanak vardır. Kadına şiddet uygulayan kişinin nişanlısı veya eşiolması durumunda, nişanın bozulması veya boşanma nedeniyle Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen tazminathükümlerine başvurulabileceği gibi; her zaman için haksız fiil hükümlerine dayanılarak zararın tazmininin talep edilmeside mümkündür.İstanbul Sözleşmesi’nin 30. maddesinde taraf devletlere, mağdurların bu Sözleşme’de belirlenen herhangi bir suçnedeniyle faillerden tazminat talep etme hakkına sahip olmasını temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirlerialmaları yükümlülüğü getirilmiştir. Maddenin ikinci fıkrası gereğince zararın fail, sigorta şirketi veya finansmanı devletçesağlanan sağlık ve sosyal sigorta hükümlerince karşılanmaması halinde, ciddi bedensel yaralanma veya sağlıkbozukluğuna uğrayanlara yeterli Devlet tazminatı sağlanacağı da kayıt altına alınmıştır.Ayrıca 6284 sayılı Kanun’un 5/4. maddesi uyarınca şiddet uygulayanın, aynı zamanda ailenin geçimini sağlayan yada geçimine katkıda bulunan kişi olması halinde ve TMK hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıylahakimin, şiddet mağdurunun yaşam düzeyini göz önünde bulundurarak talep edilmese dahi tedbir nafakasınahükmetmesi mümkündür.Article Kadının Şiddet Nedeniyle Uğradığı Zararların Tazmini ve Nafaka(2018) Badur, Emel; 52568; HukukKadına yönelik şiddet, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’da kadınlara,yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insanhakları ihlaline yol açan her türlü tutum ve davranışı içerecek genişlikte tanımlanmıştır. Zararın doğması kadınayönelik şiddetin zorunlu unsuru olmamakla birlikte; muhtemel sonuçlarından birisidir. Kadına yönelik şiddetin önlenmesiveya başlamış olması durumunda en kısa sürede ve etkin şekilde durdurulması ne kadar önemliyse, kadınınbu nedenle uğradığı zararların tazmin edilmesi de bir o kadar önemlidir.Türk Hukuku’nda kadına yönelik şiddet mağdurunun, uğradığı (başta maddi ve manevi zararlar olmak üzere) zararlarıntazmin edilmesi için birden fazla normatif dayanak vardır. Kadına şiddet uygulayan kişinin nişanlısı veya eşiolması durumunda, nişanın bozulması veya boşanma nedeniyle Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen tazminathükümlerine başvurulabileceği gibi; her zaman için haksız fiil hükümlerine dayanılarak zararın tazmininin talep edilmeside mümkündür.İstanbul Sözleşmesi’nin 30. maddesinde taraf devletlere, mağdurların bu Sözleşme’de belirlenen herhangi bir suçnedeniyle faillerden tazminat talep etme hakkına sahip olmasını temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirlerialmaları yükümlülüğü getirilmiştir. Maddenin ikinci fıkrası gereğince zararın fail, sigorta şirketi veya finansmanı devletçesağlanan sağlık ve sosyal sigorta hükümlerince karşılanmaması halinde, ciddi bedensel yaralanma veya sağlıkbozukluğuna uğrayanlara yeterli Devlet tazminatı sağlanacağı da kayıt altına alınmıştır.Ayrıca 6284 sayılı Kanun’un 5/4. maddesi uyarınca şiddet uygulayanın, aynı zamanda ailenin geçimini sağlayan yada geçimine katkıda bulunan kişi olması halinde ve TMK hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıylahakimin, şiddet mağdurunun yaşam düzeyini göz önünde bulundurarak talep edilmese dahi tedbir nafakasına hükmetmesi mümkündürArticle Kat Mülkiyeti Kanunundan Kaynaklanan Uyuşmazlıklarda Dava Şartı Arabuluculuk(2023) Badur, EmelHukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nda (HUAK) yapılan bir değişiklik sonucunda, dava şartı arabulu- culuk kapsamındaki uyuşmazlıklara yeni alanlar eklenmiştir. Bu uyuşmazlık türlerinden biri de HUAK’ın 18/B/1/c maddesinde düzenlenen 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunundan (KMK) kaynaklanan uyuşmazlıklara ilişkindir. Söz konusu değişiklik sonucunda KMK’dan kaynaklanan herhangi bir uyuşmazlık nedeniyle dava açmak isteyen kişilerin, öncelikle arabuluculuk sürecine başvurmuş olmaları gerekli kılınmıştır. Uyuşmazlığın taraflarının arabuluculuk süreci sonunda anlaşmaları halinde, bu anlaşmanın yazılı şekilde düzenle- nen bir anlaşma belgesi haline getirilmesi zorunludur. Ayrıca HUAK’ın 18/B/2. maddesi gereğince bu anlaşma belgesi, taşınmazla ilgili olarak kanunlarda yer alan sınırlamalar ile usul ve esaslar gözetilmek suretiyle düzenlenir. Bu madde kapsamında hazırlanan anlaşma belgelerinin geçerliliği için aranan bir diğer şart da icra edilebilirlik şerhi alınması hakkındadır. Anlaşma belgesinin kat mülkiyetine tabi taşınmazla ilgili olması halinde taşınmazın bulundu- ğu yer sulh hukuk mahkemeleri görevli kılınmıştır. Mahkeme taşınmazla ilgili anlaşma belgeleri bakımından yapa- cağı incelemede anlaşma içeriğini, arabuluculuğa ve cebri icraya elverişli olup olmadığı ve taşınmazla ilgili olarak kanunlarda yer alan sınırlamalar ile usul ve esaslara uyulup uyulmadığı yönünden denetler.Article Kişisel Verilerin Hukuka Aykırı İşlenmesinden Doğan Zararların Tazmini ve Görevli Mahkeme(2022) Badur, Emel; Badur, Emel; HukukKişisel verilerin hukuka aykırı işlenmesinin, ilgili kişinin zarara uğramasıyla sonuçlanması kaçınılması zor bir sonuçtur. Yasa koyucu Kişisel Verileri Koruma Kanunu’nda bu Kanuna aykırı fiiller neticesinde doğan zararların tazminine ilişkin özel hükümler düzenlemekten kaçınmış; kişilik hakları ihlal edilenlerin, genel hükümlere göre tazminat hakkının saklı olduğunu belirtmek suretiyle genel hükümlere yollama yapmayı tercih etmiştir. Kişisel verilerin hukuka aykırı işlenmesi sonucunda zarar gören, kişisel verisi hukuka aykırı işlenen ilgili kişidir. Kişisel verilerin hukuka aykırı işlenmesi nedeniyle doğan zarar, maddi zarar olabileceği gibi manevi zarar şeklinde de ortaya çıkabilir. Bu çalışmada, kişisel verilerin hukuka aykırı işlenmesinden kaynaklanan zararların tazmini, özellikle görevli mahkemeler açısından ele alınmıştır. Veri sorumlusunun kamu tüzel kişisi veya özel hukuk kişisi olmasına binaen yargı yolu değişmektedir. Dolayısıyla hem idari yargıda hem de adli yargıda bu davaların görülebilmesi mümkündür. Ayrıca veri sorumlusu ve ilgili kişi arasındaki ilişkinin iş veya tüketici ilişkisi ya da ticari ilişki olmasına göre ihtisas mahkemelerinin görevli olması da söz konusu olmaktadır.Article Kişisel Verilerin Kişiliğin Başlangıcı ve Sonu Ötesinde Korunması(2023) Badur, Emel; Hukuk6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nda (KVKK) kişisel veri, kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgiyi kapsayacak genişlikte tanımlanmış ve koruma altına alınmıştır. Aynı Kanun çerçevesinde, “İlgili kişi” terimi de kişisel verisi işlenen gerçek kişiyi ifade edecek şekilde kullanılmıştır. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 28/1. maddesi gereğince gerçek kişilerin kişiliği, sağ ve tam olarak doğmakla başlar ve kişinin ölümüyle sona erer. Açıklanan düzenlemeler ışığında, kişisel verilerin korunmasına ilişkin zamansal sınırın da -kural olarak- doğumla ölüm arasını kapsadığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bununla birlikte bu çıkarımın istisnasız uygulanması, gerçek kişilerin doğum öncesinde kazandıkları bazı özelliklerin (genetik veriler gibi) sağ ve tam doğum öncesinde kişisel verilere ilişkin korumadan yararlanmasını engelleyecektir. İlgili kişinin ölümünden sonra, kişisel verilerinin korumasız kalmasıyla ortaya çıkacak hukuki sorunların önüne geçilmesi ihtiyacı Kişisel Sağlık Verileri Hakkında Yönetmelik’te dikkate alınmıştır. Yönetmeliğin 11. maddesinde “Ölenin sağlık verilerine erişim” kenar başlığı altında ölen bir kişinin kişisel sağlık verilerine erişilebilmesi ve bu verilerin saklanması hakkında özel bir düzenleme getirilmiştir. Bu makalenin amacı, kişisel verilerin doğum öncesinde (prenatal) ve ölüm sonrasında (post mortal) korunmasına yönelik gereksinime ilişkin çözüm yollarının araştırılmasıdır.Article Konut Ve Çatılı İşyeri Kiralarında Kullanımı Kiracıya Bırakılan Eşya(2016) Badur, Emel; Badur, Emel; 52568; HukukTürk Borçlar Kanunu'nun Konut ve Çatılı İşyeri Kiraları ayrımının ilk maddesi olan \"Uygulama Alanı\" kenar başlıklı 339. maddesinde, konut ve çatılı işyeri kiralarına ilişkin hükümlerin, bunlarla birlikte kullanımı kiracıya bırakılan eşya hakkında da uygulanacağı düzenlenmiştir. Maddenin kaleme alınışı sırasında, kullanımı kiracıya bırakılan \"eşya\" teriminin tercih olunması, maddenin kapsamına taşınır ve taşınmaz tüm eşyaların dahil olduğu anlamına gelmektedir. Ancak kiracının kullanımına bırakılan bu eşyanın, kiralananın kullanımıyla doğrudan ilişkili olması gerekir. Aksi halde kullanımı kiracıya bırakılan bu eşyalar, Türk Borçlar Kanunu'nun 340. maddesinde düzenlenen bağlantılı sözleşmeye ilişkin düzenlemeye aykırılık oluşturabilir. Kullanımı kiracıya bırakılan eşyanın tesliminde gecikilmesi veya eşyanın ayıplı olması durumlarında, kira sözleşmesine aykırılık gerçekleşecektir