Browsing by Author "Turhan, Mehmet"
Now showing 1 - 15 of 15
- Results Per Page
- Sort Options
Article Albert Venn Dicey’nin Hukuk Devleti Anlayışının Işığı Altında Türk Anayasa Mahkemesi’nin Kararları(2020) Turhan, Mehmet; 5382Hukuk devleti vatandaşların hukuki güvenlik içinde bulundukları, devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarınabağlı olduğu bir devleti anlatır. Joseph Raz’ın ileri sürdüğü yaygın bir biçimde hukuk devletinin hemen hemen her“iyi şeyi” ifade etmesine güzel bir örnek Türk Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda verdiği kararlardır. Eğer bir idealbu denli serbestçe anlamlandırılırsa kesinlikten yoksun müphem bir ideal haline gelecektir. Demokrasi açısındansakıncalı olabilecek olan bu durumdan kurtulmak için eğer hukuk devleti ilkesi anayasa yargısında ölçü normolarak kullanılacaksa, ülkemiz açısından gerekli olabilecek değişiklikleri göz önüne aldıktan sonra Albert VennDicey’nin hukuk devleti anlayışından yararlanılabileceği ileri sürülmüştür.Article Anayasa Hukukunda “yalancı” alf ross paradoksu(Çankaya Üniversitesi, 2011) Turhan, MehmetFelsefi veya mantıksal paradokslara verilebilecek en iyi örneklerden biri “Yalancı Paradoksu”dur.“Yalancı Paradoksu”nda, “Bu cümle yanlıştır” ifadesi şaşırtıcıdır; çünkü eğer cümle yanlışsa doğru, doğruysa yanlış olmaktadır. Bu tür cümleler rasyonel çözümlemelere direnen bir ifadelerdir. Alf Ross’a göre kendine atıfta bulunan normlar anlamsızdır; bunun nedeni kendine atıfta bulunan cümlelerin anlamsız olmasıdır. Bazı hukuk kuralları başka hukuk kurallarının nasıl değiştirileceğini düzenler. Ama bu “değiştirmeyle ilgili kurallar” da çoğunlukla daha üstte yer alan ve bu kuralların nasıl değiştirileceğini düzenleyen kurallar tarafından değiştirilebilir. Anayasa değişikliğini düzenleyen kural gibi, değişikliği düzenleyen kural, kendi sistemi içinde en üstte yer alıyorsa, bu kural sadece bu kuralın getirdiği usule uyularak değiştirilebilecektir. Alf Ross paradoksu anayasada anayasa değişikliğini düzenleyen hükmün kendisi, bu hükmün değiştirilmesinde kullanıldığında ortayla çıkmaktadır. Ross’a göre anayasa değişikliğini düzenleyen hükmün kendisinin değiştirilmesi kavramsal ve mantıksal güçlüklerle dolu olduğundan, bu paradoksun çözümü için değiştirilemeyen ve yazılı olmayan temel bir normun varlığının varsayılması gerekmektedir. Bu yazıda Alf Ross’un paradoksu incelenmiş ve bulduğu çözüm eleştirilmiştir. Peter Suber’in doğrudan kabul teorisi bize hiçbir kuralın mutlak olarak değiştirilemez olamayacağını göstermektedir. Gerekli kabul sağlandıktan sonra halk her türlü yasayı değiştirebilir.Article Anayasa Hukukunda Hükümet Sistemi Tartışmaları(2012) Turhan, Mehmet; 5382Hiç kuşkusuz yapılması düşünülen yeni anayasanın felsefî temelinin demokratik, özgürlükçü, çoğulcu ve açık toplum anlayışına uygun olması gerekir. Bu ise 1982 Anayasasının arkasında yatan düşüncenin tam karşıtı bir düşünceyle anayasa hazırlamak demektir. Bunu açıklamak gerekirse şunlar söylenebilir: 1982 Anayasasının tam tersine yeni anayasa ideolojik bakımdan tarafsız olmalıdır. Bu ilke anayasanın felsefî-ideolojik nitelikli herhangi bir projeyi onaylamaması ve hiçbir felsefî-dinî-ahlâkî anlayışa karşı önyargı içermemesini gerektirir. Yeni anayasada devleti herhangi bir etnik-kültürel toplulukla özdeşleştiren veya etnik imaları olan hiçbir ifadeye de yer vermemek doğru olacaktır. Yine yapılacak olan anayasada 1924 anayasasında yer alan özgürlük” tanımına yer verilmelidir. 1924 Anayasasının özgürlük tanımı şöyleydi: “Hürriyet, başkasına muzır olmayacak her türlü tasarrufta bulunmaktır. Hukuk-u tâbiiyeden olan hürriyetin herkes için hududu başkalarının hudud-u hürriyetidir.” O hâlde yeni anayasada da özgürlüklerin doğal hukuktan kaynaklandığı belirtilmeli ve devletin bu hakları tanımak zorunda olduğu vurgulanmalıdır. Kişilerin haklarının anayasada yazılı olanlardan ibaret olmadığı özellikle belirtilmelidir.1 Hangi hükümet sistemi tercihi edilirse edilsin, o hükümet siteminin yukarıdaki felsefî görüşe uygun olması gerekir.Article Anayasaların sınıflandırılması(2019) Turhan, Mehmet; 5382Bu makalede anayasa hukukunda anayasaların sınıflandırılması incelenmiştir. İlk olarak Aristoteles’in antik anayasasınıflandırması olarak nitelendirilebilecek anayasa sınıflandırması açıklanmıştır. Aristoteles’in sınıflandırmasındansonra, modern anayasa sınıflandırmaları ele alınmıştır. Karl Loewenstein, G. Sartori ve David S. Law ve MilaVersteeg’in modern anayasa sınıflandırmaları gözden geçirilmiştir. K. C. Wheare’in anayasaların sınıflandırılmasıkonusundaki görüşleri de anlatılmıştır. James Bryce’in ünlü yumuşak anayasa ve sert anayasa ayrımı da eleştirelgözle incelenmiştir. Pasquale Pasquino anayasal teamüllerin veya anayasanın ihlal edilmesi durumunda sadecesiyasal yaptırımların söz konusu olduğu anayasalar yanında, anayasaya aykırılık konusunda karar verebilecek anayasayauygunluğun yargısal denetiminin var olduğu anayasaların olduğunu belirtmiştir. Ayrıca bu yazıda anayasayauygunluk denetimini gerçekleştirecek olan mahkemelerin bağımsızlığının önemi de vurgulanmıştır.Article Anayasanın ön varsayımlarını değiştirmek: Frederick Schauer’in hukuk sisteminin hukuksal olmayan veya hukuk dışı temellerinin değişimi konusundaki görüşleri(Çankaya Üniversitesi, 2011) Turhan, Mehmet; 5382Frederick Schauer anayasaya kendi temelleriyle ilgili ölçütleri elde etmek için bakmanın temel bir hata olduğunu iddia etmektedir. Schauer’e göre anayasalar “anayasallıklarını” mantıksal ve siyasal olarak kendilerine takaddüm eden koşullara borçludurlar. Bu açıdan baktığımızda anayasaların kısmı veya bütünüyle değiştirilmeleri daha ziyade ampirik olgu sorunu olmaktadır. Belirli bir toplum bazı değişiklikleri anayasa değişiklikleri olarak tanımakta ve ona göre de davranışlarını yapılandırmakta mıdır? Hukuksal yorumlar bir şeyi anayasal olarak kabulünden sonra başlar. Bu nedenle ülkemizde de anayasa değişikliklerine anayasa içi bir sorun olarak bakmamak gerekir. Bu anayasaların bütünüyle veya kısmen değiştirilmelerinin yazılı anayasa dışında gerçekleşebileceği anlamına gelir.Article Anayasanın yorumlanmasında felsefi yaklaşım: Ronald Dworkin’e göre anayasanın ahlaksal okunuşu(Çankaya Üniversitesi, 2012) Turhan, Mehmet; 5382Bu yazıda ilk olarak anayasalarda yer alan kuralların çok önemli olduğu ve bu nedenle iyi yazılmış bir anayasaya sahip olmanın gerekli¤inin inkar edilemeyeceği; ama anayasalarda yer alan kuralların yorumlanışlarının öneminin de yadsınamayacağı belirtilmiştir. Bu makalede Ronald Dworkin’in anayasaların ahlaksal okunuşuyla ilgili görüşleri açıklanmaya çalışılmıştır. Dworkin anayasal metne sadık kalırken, metnin yorumlanması yoluyla toplumdaki değişikliklerin yakalanabileceğini ileri sürmüştür. Bunu yazar “kavram” ve “anlayışı” arasındaki farklılıkla gerçekleştirmektedir. Yazara göre Amerika Birleşik Devletleri Anayasasında yer alan soyut hükümler belirli “anlayışları” değil belirli bir “kavramları” göstermektedir. Bu nedenle bu soyut hükümler kurucuların o hükümlerle ilgili anlayışlarına göre yorumlanmamalıdır. Ahlaksal okuma bizlerin bu soyut hükümleri adalet ve siyasal ahlak konusunda çağrışımda bulunduğu ahlaksal ilkeler anlayışı temelinde yorumlayıp uygulamamızı önermektedir. Ahlaksal okuma siyasal ahlaki anayasa hukukunun kalbine yerleştirmektedir. Bu ise ahlak felsefesiyle anayasa hukukun birleşmesini gerektirmektedir. Dworkin’in felsefi yaklaşımına yöneltilen eleştiriler incelendikten sonra, bu yazıda bu yaklaşımın ülkemiz açısından değerlendirilmesine çalışılmıştır. Yazıda anayasaların ahlaksal okunuşlarının sağlıklı bir biçimde gerçekleşebilmesi için Amerika Birleşik Devletleri Anayasası gibi kısa, ayrıntılara girmeyen ve soyut ahlaksal ilkelerden oluşan bir anayasanın var olması gerektiği sonucuna varılmıştır.Article Anayasaya Aykırı Anayasa Değişiklikleri(1976) Turhan, Mehmet; 5382Article Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin hak ve özgürlükleri sınırlandırma sistemi(Çankaya Üniversitesi, 2011) Turhan, Mehmet; 53822010 anayasa değişikliğine göre herkes anayasada güvence altına alınmış hak ve özgürlüklerinden birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine başvurabilecektir. Ancak böyle bir başvuruda bulunabilmek için o hakkın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki bir hak olması gerekmektedir. Bu nedenle Türk Anayasa Mahkemesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin sınırlandırma hükümlerini bilmesi önemlidir. Bu makalede Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin hak ve özgürlükleri sınırlandırma sistemi incelenmiştir. Davaların büyük bir çoğunluğu sınırlandırmanın “demokratik toplum bakımından zorunlu” olup olmadığı hususunda dönmekte ve taraf devletlerin değerlendirme marjı denetlemenin kalbinde yer almaktadır. Bu noktada da ölçülülük ölçütü oyuna girmektedir. Bu iki doktrin birbiriyle içe geçmiş durumdadır ve ölçülük ilkesi taraf devletin kendisine tanınan değerlendirme marjını aşıp aşmadığını belirlemede kullanılmaktadır. Bundan sonra sırasıyla 17. maddede düzenlenen hakların kötüye kullanımının yasaklanması ve 18. maddede düzenlenen hakların kısıtlanmasının sınırları da bu makalede incelenmiştir.Master Thesis Evaluation of the Limits of the Economic and Social Duties of the State in the Context of the Sufficiency of Its Financial Resources(2024) Abalı, Abdullah; Turhan, Mehmetİnsanlığın çağlar boyunca tartıştığı farklı uygulamalarını ortaya koyduğu, farklı dillerde farkı etimolojik kökenlerle ifade ettiği, farklı anlamlar yüklediği devlet kavramı, günümüzde genellikle tüzel kişiliğini haiz bir organizasyon olarak karşımıza çıkmaktadır. Hayatımızın her alanını kuşatan doğumdan ölüme, evlenmeden mülk sahibi olmaya dek pek çok iş ve işlemimizde dahil olduğumuz devlet organizasyonu, hukuk biliminin de inceleme alanları arasında yer almaktadır. Devlet kavramı, uluslararası hukuk, idare hukuku ve anayasa hukuku alanlarında daha fazla inceleme konusu yapılmaktadır. Özellikle anayasa hukuku alanında devlet kavramı ele alınmakta her devlet de kendisini, yapısını, organizasyonunu kuvvetleri arsındaki ilişkisini, bireylere tanınan temel hak ve özgürlükleri anayasasında tanımlamaktadır. Anayasa marifetiyle devletlerin bireylere tanımış olduğu temel hak ve özgürlüklerle beraber bu temel hak ve özgürlüklerin de sınırları yine anayasalar vasıtasıyla belirlenmektedir. Genel olarak doktrinde temel hak ve özgürlükler negatif statü hakları, pozitif statü hakları ve son olarak da katılma hakları biçiminde kategorize edilmektedir. Bu sınıflandırma devletlerin bireylere yönelik edimleri esas alınarak yapılmaktadır. Gerçekten de negatif statü hakkı ile ifade edilen haklarda devlet, yapmama hareketsiz kalma edimi ile yükümlü olup bireyler de dokunmamayı devletten talep edebilmektedirler. Pozitif statü haklarında ise devletler üzerindeki edim, yapma harekete geçme biçiminde tanımlanmaktadır. Bu haklar kategorisinde devletin edimini yerine getirebilmesi ise finansal gücüne büyük ölçüde bağlı olmaktadır. Katılma hakları ise bireylerin devlet yönetimine katılmalarını öngören haklar olarak ifade edilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti anayasalarına baktığımızda da bu üçlü sınıflandırmaya uygun olarak hakların kategorize edildiği görülmektedir. Yürürlükte 1982 anayasasında kişi hakları ve ödevleri ile negatif statü haklarının, ekonomik ve sosyal haklarlar başlığı ile pozitif statü haklarının ve nihayet siyasi haklar ve ödevler başlığı ile de katılma haklarının düzenlendiği görülmektedir. Pozitif statü hakları devlete yapma edimi yükleyip bireylere de devletten yapılmasını isteme hakkı veren temel haklardır. İşte bu yapma ediminin sınırının belirlenmesinde devletin mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsü bu hakları tanıyan tüm anayasalarımızda yer almaktadır. 1982 Anayasası'nın 65'inci maddesinde de devletin ekonomik ve sosyal ödevlerinin sınırının mali kaynaklarının yeterliliği ölçütü olduğu düzenlenmiştir. Bu ölçütün somutlaştırılması noktasında iki hususla karşılaşılmaktadır. Bunlardan birincisi; sosyal ve ekonomik hakların yapısından kaynaklanmaktadır. Pozitif statü hakkı biçimde olan bu haklarda devlet olumlu edim yükü altındadır. Bu olumlu edimi de ancak kaynak kullanmak suretiyle yerine getirebilecektir. Kaynakların kıtlığı ve ihtiyaçların sonsuzluğu karşısında «mali kaynakların yeterliliği ölçüsü» zaten bu hakların doğal bir sınırını oluşturmaktadır. Yani kodifikasyon açısından anayasa metnine yazılmamış olsa dahi bu hakların sınırı devletin kaynakları olacaktır. İkinci olarak da ülkemizde sosyal transferlerin hükümetler için yeniden seçilebilme açısından önemli bir tercih olarak görülmesi ve yine ülkemizde gelir dağılımı eşitsizliğinin bulunması nedeniyle bütçe açısından ciddi bir harcama yüzdesinin hane halkı transferlerine gitmesidir. Bu hususlar ışığında baktığımızda verilen Anayasa Mahkemesi kararları ile ülke uygulamaları da yargı organlarının yerindelik denetimi yapmama isteği ve kamusal tercihleri denetlememe konusundaki pratiğiyle birleşince «mali kaynakların yeterliliği ölçüsü»nün pozitif hukukun bir parçası olup olmamasının bu kriteri esas alarak verilecek yargı karaları ve kamusal tercihleri çok fazla etkilemediği söylenebilecektir.Article Halk Egemenliği ve Anayasa Değişikliklerinin Yargısal Denetimi(2010) Turhan, Mehmet; 5382Conference Object Hans Kelsen’e Göre “Anayasaya Aykırı” Yasa*(İstanbul Barosu Yayınları, 2016) Turhan, Mehmet; 5382Normlar hiyerarşisinde üstte yer alan norma uymayan, ama pozitif hukuka göre geçerli oldukları kabul edilen genel ve bireysel normların varlığı (anayasaya aykırı yasa, yasalara veya tüzüklere aykırı mahkeme kararları veya idari işlemler gibi) bir gerçektir. Bu hukuksal gerçekliğin hem normların geçerliğini hem de hukuk sistemlerinin tutarlılığını etkileyen çelişkili yönleri Kelsenci hukuk sisteminin içsel mantığıyla da uyuşmamaktadır. Kelsen’in bu soruna yanıtı iyi bilinen –zımni alternatif şart veya normun alternatif karakteri– ama çok tartışmalı bir yanıttır: Kelsen’e göre normlar hiyerarşisinde altta yer alan norm üstte yer alan normla uyuşmadığı zaman ortaya anayasaya veya yasaya aykırı bir norm değil, normun alternatif karakteri nedeniyle objektif olarak geçerli bir norm çıkmaktadır. Kelsen’in bu tezi bu makalede incelenmiş, eleştirilmiş ve kuralsız normlar sorununa getirilen olası çözüm yolları irdelenmiştir.Article Hans Kelsen’e göre anayasa kavramı, anayasanın fonksiyonu ve anayasa yargısı(2018) Turhan, Mehmet; 5382Bu makalede ilk olarak Kelsen’e göre anayasa kavramı ve anayasanın fonksiyonundan neyin anlaşıldığı üzerindedurulmuştur. Kelsen’in etkisiyle yirminci yüzyılın başlarında Avrupa’da Avusturya’da anayasa yargısı başlamıştır.Kelsenci veya Avusturya modeli anayasa yargısı Avrupa modeli anayasa yargısını yaratmıştır. Normlar hiyerarşisindenhareket eden Kelsen anayasa yargısını anayasacılığın zorunlu bir unsuru olarak kabul etmiştir. Bu yazıda anayasayargısını savunan Hans Kelsen’in anayasa yargısıyla ilgili görüşleri incelenmektedir. Hiç kuşkusuz Kelsen’ingörüşlerinin anayasa yargısı bakımından kalıcı etkisi olmuştur.Article Hans Kelsen’e Göre Devrimler ve Hukukun Devamlılığı(2016) Turhan, Mehmet; 5382Hukuk felsefecileri çoğunlukla devrimlerin veya coup d’etat’ların hukuk sisteminin geçerlilik temelini ve siyasal otoriteleri değiştirmesine rağmen, devrim veya darbe öncesi hukuk sistemine ait hukuk normlarının yeni sistemde de bağlayıcı kaldıklarını belirtmişlerdir. Hans Kelsen bu olguyu normların resepsiyonu olarak adlandırmıştır. Kelsen’e göre eski anayasa döneminde kabul edilmiş yasalar yeni anayasa döneminde de hukuksal olarak geçerli kabul ediliyorsa bunun nedeni yeni anayasasının zımnen veya açıkça bu yasalara geçerlilik tanımış olmasıdır. Moreso veNavarro Kelsen’in normların resepsiyonuna bulduğu çözümü eleştirmişler ve bu olguyu Raz’ın açık hukuk sistemleri kavramıyla açıklamaya çalışmışlardır. Yazarlar normların hukuk sistemine üyeliğiyle uygulanabilirliliği arasında bir ayrım yapmışlardır. Sadece geçerli normlar hukuk sisteminin üyesi olmasına rağmen, bu sisteme üye olmayan çok sayıda norm uygulanabilir normlar durumunda bulunabilmektedir. Moreso ve Navarro’ya göre eski anayasa döneminde kabul edilmiş yasalar yeni anayasal düzende geçirli normlar olmamalarına rağmen uygulanabilir ve hukuksal olarak bağlayıcı normlardır. Bu görüşler ve diğedleri bu yazıda açıklanmış ve eleştirilmiştir.Article HANS KELSEN’İN “NORMATİF ALTERNATİFLER KURAMI”NIN GÖZDEN GEÇİRİLMESİ(2020) Turhan, Mehmet; 5382Bu makalede Hans Kelsen’in “normatif alternatifler kuramı” eleştirel birgözle ele alınmıştır. Normatif alternatifler kuramına göre normun normlarhiyerarşinde üstte yer alan norma uygun olması gerekirse de bunun böyleolacağının bir garantisi de yoktur. Altta yer alan normun yaratılışını veiçeriğini belirleyen üstte yer alan norma uygun olmaması, özellikle altnormun, üstte yer alan norm tarafından öngörülen içerikten başka biriçeriğe sahip olması olasılığı dışlanamaz. Kelsen’e göre anayasaya aykırıyasayı anayasa mahkemesi anayasaya aykırılığı nedeniyle iptal edene kadaranayasaya aykırı yasa geçerliliğini koruyacaktır. Benzer biçimde özgünyorumlama yoluyla uygulanacak normun çerçevesinin tamamen dışındabir norm da oluşturulabilir. Bu yazıda Kelsen’in “normatif alternatifler”ve “çerçeve dışında” yargısal yorum başlıklı görüşlerinin “gerçekçi” veya“irrasyonalist” görüşler olarak düşünülebileceği vurgulanmıştır.Article Kelsen ve Hukuk ve Devletin Özdeşliği(2016) Vınx, Lars; Turhan, Mehmet; 5382