Psikoloji Bölümü
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/20.500.12416/416
Browse
Browsing Psikoloji Bölümü by Language "tr"
Now showing 1 - 20 of 41
- Results Per Page
- Sort Options
Article A Critical Review of the Joker Movie in the Context of Mahler's Separation-İndividuatin theory and PTSD(2021) Güven, Ayşenur; Işık, Selin; Oya, Sera; Yaşar, Nuray; Topcu Bulut, MerveBu çalışmada Mahler’in ayrılma-bireyleşme kuramı çerçevesinde Joker filmindeki Arthur Fleck karakterinin gelişim evreleri hakkında çıkarımlar yapılması, ilk 36 aylık deneyimlerinin Arthur’un duygu, düşünce ve kişilik gelişimindeki etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Mahler’in kuramına göre bireyin ilk altı ayı normal otistik ve normal ortakyaşamsal olmak üzere, birbirinin devamı ve tamamlayıcısı niteliğindeki iki kritik evreden oluşmaktadır. Devamında ise farklılaşma, alıştırma, yeniden yakınlaşma ve bireyliğin pekişmesi ve coşkusal nesne sürekliliğinin başlangıcı olmak üzere dört farklı altevreden oluşan ayrılma-bireyleşme süreci gelmektedir. Kişilik oluşumu sürecinde bu altevreler büyük önem taşımaktadır. Arthur’un narsistik ve madde kötüye kullanım tanısı almış olan annesi ile ilişkisi, baba kavramının eksikliği, çevresiyle olan etkileşimi ve toplum içinde görünür olma arzusu üzerinde durulmuştur. Çocukluk çağında istismar ve ihmale uğrayan, yetişkinlik çağında ise sistematik olarak psikolojik şiddete maruz kalmaya devam eden Arthur'un örseleyici yaşam öyküsü kimlik oluşumunu, sosyal uyumunu, kişilik gelişimini olumsuz etkilemiş ve örselenme sonrası gerginlik bozukluğu (ÖSGB) belirtilerinin oluşmasına yol açmıştır. Bahsedilen bilgiler ışığında Arthur Fleck karakteri, DSM-5 örselenme sonrası gerginlik bozukluğu tanı kriterlerinden faydalanılarak Mahler’in ayrılma-bireyleşme kuramı çerçevesinde incelenmiştir.Article Bağışlama İstekliliği Ölçeği'nin Uyarlama, Geçerlik ve Güvenilirlik Çalışması(2015) Çoklar, Işıl; Dönmez, Ali; 173556Tanımı konusunda bir görüş birliği bulunmamakla birlikte, genel olarak değerlendirildiğinde, bağışlama kişilerarası zarar/kötülük karşısında, öfke duymaktan ve intikam almaktan vazgeçme kararını içeren olumlu ve sağlıklı bir tepkidir. Görgül çalışmalar bağışlamanın durumsal etkenlerden, kişilik özelliklerinden ve zarar veren kişiyle ilişki düzeyinden etkilendiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle, bağışlayıcılığı bir tür kişilik özelliği olarak ele alan ölçeklerin yanı sıra farklı durumlarda bağışlama eğiliminin ne düzeyde ortaya çıkacağını değerlendiren öyküsel ölçme araçları da geliştirilmiştir. Amaç: Bu çalışmanın amacı, oniki öyküden oluşan Bağışlama İstekliliği Ölçeği’nin (BİÖ) Türkçe’ye uyarlanıp, psikometrik özelliklerinin incelenmesidir. Yöntem: Araştırmanın örneklemini, Ege Üniversitesi’nde farklı bölümlerde öğrenim görmekte olan 18-26 yaş arasındaki 151 üniversite öğrencisi (81 kadın, 70 erkek) oluşturmaktadır. Ölçeğin psikometrik özellikleri iç tutarlık katsayısının ve yarı test güvenirlik katsayısının hesaplanması, açımlayıcı ve doğrulayıcı faktör analizi ve dış kriter (benzer ölçekler) geçerliği yöntemleriyle incelenmiştir. Sonuçlar: Açımlayıcı faktör analizi sonuçları, BİÖ’nin özgün formunda olduğu gibi tek faktörlü bir yapı olduğunu ortaya koymuş, doğrulayıcı faktör analizi sonuçlarının model-veri uyum değerlerinin de iyi olduğu görülmüştür. BİÖ için Cronbach alfa iç tutarlık katsayısı .83 olarak bulunmuştur. Dış kriter geçerliği sınandığında, BİÖ ile BKÖ arasında .21 düzeyinde anlamlı (p<.01) ancak düşük düzeyde bir korelasyon olduğu saptanmıştır. Tartışma: Bulgular BİÖ’nin Türkiye’de bağışlama istekliliği düzeyini değerlendirmek için yeterli düzeyde geçerlik ve güvenirliğe sahip olduğunu göstermiştirArticle Çocukların Problem Çözme Becerilerinin Farklı Değişkenlere Göre İncelenmesi(2018) Altıntaş, Taygur Tansen; Yıldız Bıçakçı, MüdriyeBu araştırmada, alt ve üst sosyo-ekonomik düzeye sahip çocukların problem çözme becerilerinin incelenmesi amaçlanmış, alt ve üst sosyo ekonomik düzeyde (SED) bulunan çocukların cinsiyetinin, kardeş sayısının, anne baba öğrenim düzeyinin ve anne baba yaşının problem çözme becerileri üzerindeki etkisinin belirlenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Ankara ili Çankaya ve Mamak ilçelerinde bulunan, beşinci sınıfa devam eden ve çalışmaya gönüllü olarak katılmayı kabul eden 285 çocuk oluşturmuştur. Bu araştırmanın amacına uygun veriler elde edilebilmesi için nicel araştırma yöntemlerinden genel tarama modeli kullanılmıştır. Veri toplama aracı olarak, araştırmacı tarafından geliştirilen “Genel Bilgi Formu”, çocukların problem çözme becerilerini ölçmek için Heppner ve Peterson (1982) tarafından geliştirilen ve Kardaş, Anagün ve Yalçınoğlu (2014) tarafından geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılan “Problem Çözme Envanteri” kullanılmıştır. Verilerin istatistiksel değerlendirmesinde, alt ve üst sosyoekonomik düzeydeki çocukların problem çözme becerilerine bazı değişkenlerin etkisini belirlemek için Çift Yönlü Varyans Analizi kullanılmıştır. Bu çalışmanın sonucunda, sosyo ekonomik düzeyin çocukların problem çözme becerilerine yönelik puanları üzerinde etkili olduğu belirlenmiştir. Buna göre alt sosyoekonomik düzeye sahip çocukların üst sosyoekonomik düzeye sahip çocuklardan daha yüksek problem çözme becerilerine sahip olduğunu ortaya çıkmıştır. Okuduğu okulun, cinsiyetin, kardeş sayısının, anne öğrenim düzeyi, baba öğrenim düzeyi ve anne yaş değişkenlerinin farklılık yaratmadığı belirlenmiştir.Book Part Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunda görülen uyku bozuklukları(2019) Yazıhan, Nakşidil; 276238; PsikolojiBook Part Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunda Duygu Tanıma ve Empati(2020) Tuna, Ezgi; 163887Book Part Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunda Örtük Bellek(Nobel Akademik Yayıncılık, 2019) İnan, Aslı Bahar; 101713; PsikolojiArticle Citation - WoS: 8Citation - Scopus: 8Dimensions of Agitation Based on the Cohen-Mansfield Agitation Inventory in Patients with Dementia(Turkiye Sinir ve Ruh Sagligi dernegi, 2015) Altunoz, Umut; Baştuğ, Gülbahar; Ozel Kizil, Erguvan Tugba; Kirici, Sevinc; Bastug, Gulbahar; Bicer Kanat, Bilgen; Sakarya, Aysegul; Turan, Engin; 48292; PsikolojiObjective: The aim of this study was to investigate the dimensions of agitation in dementia patients using the Turkish version of the Cohen-Mansfield Agitation Inventory (CMAI-T). Materials and Method: The study included 100 patients diagnosed as dementia, according to the DSM-IV-TR. The CMAI-T was administered to the patients' caregivers via face-to-face interviews. The Standardized Mini Mental State Examination (SMMSE) was used to assess cognitive functions. The severity of depression and the functional state of the patients were assessed using the Cornell Scale for Depression in Dementia (CSDD) and the Functional Activities Questionnaire (FAQ). Principal component analysis and varimax rotation were used to determine the factor structure of the CMAI-T. Results: Factor analysis of the CMAI-T indicated a 3-factor structure: physically aggressive agitation, verbal agitation, and physically non-aggressive agitation. In 92% of the patients there >= 1 was agitation behavior during the previous 2 weeks. The CMAI-T total and factor scores were negatively correlated with the SMMSE scores, and positively correlated with the CSDD and the FAQ scores. Conclusions: The CMAI-T yielded 3 factors (physically aggressive agitation, verbal agitation, and physically non-aggressive agitation), which indicated the scale had construct validity Agitation behaviors were associated with cognitive dysfunction, symptoms of depression and general level of functioning. Additional research is necessary to identify the predictors of these dimensions in different dementia samples, and to determine the efficacy of therapeutic interventions.Book Part Dindarlık tipleri, örgütsel vatandaşlık davranışları ve üretim karşıtı iş davranışları arasındaki ilişkiler(Nobel Akademik Yayıncılık, 2018) Göncü Köse, Aslı; Öztaylan, B.; 166202Article Duygunun Tanıma Belleğini Artırımı Üzerine Bir Derleme: Duygusal Uyaranların Neden Olduğu Tepki Yanlılığı ve Bağlam(2021) Kaynak, Hande; Aydın, Öykü; 101097Mevcut çalışmanın amacı, duygunun tanıma belleği üzerindeki etkisine yönelik yapılmış alanyazındaki araştırmaların\rderlenmesiyle konunun ana hatlarının sunulması ve duygu-bellek etkileşimi konusuyla ilişkili dikkat çeken noktaları \röne çıkararak, araştırma alanıyla ilgili gelecekteki çalışmalar için bazı hususları ele almaktır. Alanyazındaki çok sayıda \rçalışma, duygu içerikli uyaranların nötr eşdeğerlerine göre daha iyi hatırlandığını ortaya koymaktadır. Bu yaygın \rbulgudan yola çıkarak, mevcut çalışmada, konuyla ilgili alanyazındaki çalışmalar, duyguyu tanımlayan ve açıklamaya \rçalışan çeşitli yaklaşımlar, duygunun farklı yaklaşımlar çerçevesinde tanımlanan boyutlarının tanıma belleği üzerindeki \retkisine yönelik sonuçlar, duygunun bellek performansında neden olabileceği tepki yanlılıklarına dair bulgular da dâhil \redilerek derlenmiştir. Diğer yandan, bellek performansını etkileyen faktörün yalnızca duygu içerikli uyaranların \rboyutlarından kaynaklı olmadığını, duygusal uyaranların oluşturduğu bağlam içerisinde bellek performansının olumlu \ryönde etkilendiğini kanıtlayan ampirik araştırmalar aktarılmıştır. Ek olarak, duygusal belleğin laboratuvar ortamında \rnasıl çalışıldığı ele alınmıştır. Bu kapsamda duygu-bellek etkileşimini kontrollü laboratuvar ortamında çalışmak \ramacıyla geliştirilen veri tabanlarından ve özellikle Türkiye’de yürütülecek araştırmalar için geliştirilen ve kullanıma \raçılan veri tabanı norm çalışmalarından bahsedilmiştir. Özetlemek gerekirse, mevcut derleme kapsamında geçmiş \rçalışmalar incelendiğinde, duygu ve tanıma belleği etkileşimini araştırırken daha tutarlı sonuçlar elde edebilmek için,\rduygunun neden olduğu tepki yanlılığı, duygusal bağlam ve duygusal uyaran türü gibi faktörlerin gelecek çalışmalarda \rdikkate alınması gerektiği sonucuna varılmıştır.Article Erken Çocukluk Döneminde Prososyal Davranışlar(2017) Altuntaş Taygur, Tansen; Bıçakçı Yıldız, Müdriye; 344723Tüm toplumlarda bireylere, karşısındaki kişiye yönelik olumlu yaklaşımlarda bulunulması öğretilir ve bu durum desteklenir. Olumlu davranışlar ile kişi topluma sağlıklı bir şekilde adapte olur ve sosyalleşir. Yardım etme, paylaşma, teselli etme, işbirliği içinde olma gibi sosyal davranışlar bireyler arası kurulan bağların sağlıklı bir şekilde oluşmasını ve devam etmesini sağlar. Toplum içinde bireyleri birbirine bağlayan bu öğeler prososyal davranışın kaynağını teşkil eden önemli unsurlardır. Prososyal davranış ile dışarıdan bir ödül beklemeksizin başkasına yarar sağlamaya çalışılır. Kişisel ve sosyal anlamda iyileştirici özelliğe sahip olan prososyal davranışlar bireyin sosyal ilişkiler kurmasını ve bu ilişkileri sağlıklı bir şekilde sürdürmesini sağlar. Prososyal davranışlar paylaşma, rahatlatıcı olma, yardım etme, affetme, bağış yapma, işbirliği yapma, koruma, empati kurma gibi geniş bir yelpazeden oluşmaktadır. Erken çocukluk dönemi eğitimcileri çocuğun sosyal gelişimine büyük önem vermektedirler. Çocuklar başkalarını gözlemleyerek, model alarak nasıl davranacaklarını öğrenirler. Bu davranışların sergilenmesi sonucunda yetişkinin vereceği tepkiler ile prososyal davranışlar öğrenilmiş olur. Prososyal davranışların kazanılmasında yetişkin tarafından doğru model olma, çocuğa doğru ve zamanında geri bildirim verme, prososyal davranışı övme, ılımlı ve kabullenici olma, davranışları pekiştirme, rol oynama olanaklarından yararlanma, birisinin duygularının diğerlerinin duygularını etkileyeceğini tartışma, grup çalışmaları gibi işbirliği içeren etkinlikler içinde olma, çocukların işbirliği ve yardım severlik gibi davranışlarda bulunabileceği ve prososyal davranışları gösteren bireyleri gözlemleyeceği özel ortamlar önerme ve yaratma önemlidir. Olumsuz ebeveyn davranışlarının, düşük ebeveyn duyarlılığının, çocuğa yönelik uygulama ve dönütün yetersiz olmasının, düşük sosyal desteğin, davranış performansı için pekiştirme eksikliğinin prososyal davranışların gelişimini olumsuz yönde etkilediği ve çocuğun mizacının da bu davranışları gösterip göstermemesinde önemli etken olduğuna dair araştırmalar bulunmaktadır. Çocukların erken çocukluk döneminde edinemedikleri sosyal beceri eksikliğinin ileriki yaşamları boyunca büyük risk oluşturduğuna dair çeşitli araştırmalar bulunmaktadır. Bu araştırma ile alan yazındaki temel bilgiler ışığında, sırası ile prososyal davranışın tanımı, prososyal davranışın öğeleri, prososyal davranışın oluşmasında etkili olan faktörler, prososyal davranışların gelişim süreci, alt boyutları ile erken çocukluk dönemine yönelik prososyal davranış örnekleri verilip, bunları desteklemeye ilişkin öneriler sunulmuştur.Article Genel ve zihinsel sağlığın yordayıcıları olarak iyimserlik ve karamsarlık(Çankaya Üniversitesi, 2011) Uğurlu, Ozanser; 166201; PsikolojiBu çalışmanın amacı Scheier ve Carver’ın Yaşam Yönelimi Ölçeği’nin iki farklı boyutu olarak sunulan iyimserlik ve karamsarlığın genel sağlık ve zihinsel sağlık ile ilişkisini incelemektir. Bu amaçla 100 kadın (yaş ort. = 20.42; SS = 2.42) ve 154 erkek (yaş ort. = 21.52; SS = 2.16) olmak üzere toplam 254 üniversite öğrencisinden Yaşam Yönelimi Ölçeği ile birlikte Ware ve Sherbourne tarafından geliştirilmiş Yaşam Kalitesi Ölçeği’nin (KF-36) ‘Genel Sağlık’ ve ‘Zihinsel Sağlık’ alt faktörlerini doldurmaları istenmiştir. Korelasyon analizlerine göre, iyimserlik ve karamsarlık arasındaki korelasyonun -.39 değerindedir. Genel sağ- lık ile iyimserlik arasındaki korelasyon .31 iken, zihinsel sağlık ile iyimserlik arasındaki korelasyon .42 olarak bulunmuştur. Buna karşın, karamsarlık hem zihinsel sağlık (r = -.45) hem de genel sağlık (r = -.29) ile negatif korelasyon göstermektedir. Son olarak, regresyon analizi sonuçlarına bakıldığında, iyimserlik genel ve zihinsel sağlığı pozitif yönde anlamlı olarak yordarken, karamsarlık her iki bağımlı değişkeni negatif yönde anlamlı olarak yordamaktadır.Article Hafızanın Rekonsolidasyon Süreci ve Serbest Çağrışım Tekniği Arasındaki İlişki Üzerine Nöropsikanalitik Bir İnceleme(2022) Bıçakcı, Ozan; PsikolojiKlasik koşullanma işleminin sonucunda, en başta nötr olan ve kişinin kendisinde herhangi bir tepki yaratmayan bir uyaranın koşulsuz bir uyaranla eşlenmesiyle, bu uyarana koşullu bir tepki verilmesi sağlanır. Bu sürecin geri çevrilmesi için ise söndürme işleminin uygulanması gerekmektedir. Fakat söndürme işleminin sonucunda ortaya birtakım problemler çıkabilmektedir. Bu problemler koşullu tepkinin yenilenmesi (renewal), eski durumuna dönmesi (reinstatement) ve kendiliğinden geri gelmesi (spontaneous recovery) olarak özetlenebilir. Hafızanın rekonsolidasyonu yaklaşımının ise bu problemlere bir çözüm sunduğu görülmüştür. Şöyle ki hafızanın bir kereye mahsus olarak depolandıktan sonra hayatına sabit ve kararlı bir yapıda devam etmesinden ziyade, her yeniden aktive oluşu (reactivation) ile yeniden kararsız hale geldiği ve sonrasında protein sentezleri ile birlikte tekrardan kararlı bir yapıya büründüğü öne sürülmektedir. Bu kararsız hale gelinen aşamada yapılan müdahalelerin ise orijinal hafızada değişikliğe sebep olabileceği ve böylece de klasik söndürme işleminin yol açtığı problemlere bir çözüm sunabileceği gösterilmektedir. Bu derlemede, psikanalizin temel yöntemlerinden olan serbest çağrışım tekniğinin, yukarıda bahsedilen hafızanın yeniden aktive oluşu ve kararsız hale gelişi durumlarını sağlayıp sağlayamayacağı ve bu sayede orijinal hafızada değişikliklere sebep olup olamayacağı nöropsikanalitik alanyazın ışığında incelenmektedir.Article Hangi Lider, Kurumda Kalmayı Nasıl Sağlıyor? Çok Boyutlu İş Motivasyonunun Aracı Rolü(2019) Metin, U. Baran; Göncü-köse, Aslı; 166202Yöneticilerin liderlik tipleri çalışanların iş motivasyonlarını en fazla etkileyen faktörler arasında yer almaktadır ancak, Türkiye’de hem bu etkileri hem de liderlik stillerinin çalışan motivasyonları aracılığı ile işle ilgili diğer sonuçdeğişkenleri üzerindeki etkilerini inceleyen araştırmalar az sayıdadır. Bu çalışmanın amacı, yöneticilerin babacan vedönüşümcü liderlik stilleri ile çalışanların çok boyutlu iş motivasyonları arasındaki ilişkileri geçerliği ve güvenirliğitest edilmiş bir ölçek kullanarak Türkiye örnekleminde incelemek (Çalışma 1); ayrıca, liderlik tipleri ile işten ayrılmaniyetleri arasındaki ilişkilerde çok boyutlu iş motivasyonunun kısmi aracı rolünü test etmektir (Çalışma 2). Bu amaçla,Çalışma 1’de 456 çalışandan veri toplanmış ve Gagné ve arkadaşları (2014) tarafından Öz Belirleme Kuramı (Decive Ryan, 1985) temel alınarak geliştirilen Çok Boyutlu İş Motivasyonu Ölçeği’nin (ÇBİMÖ) Türkçeye adaptasyonçalışması gerçekleştirilmiştir. Çalışma 2’de 388 çalışandan veri toplanmış ve önerilen model yapısal eşitlik modellemesi yöntemiyle test edilmiştir. Çalışma 1’in bulguları, ÇBİMÖ’nün diğer ülkelerde yapılan çalışmaların gösterdiği faktöryapılarına uyumlu bir yapı gösterdiğini ve yordayıcı geçerliği olduğunu ortaya koymuştur. Çalışma 2’nin bulguları,genel olarak iki liderlik stilinin de motivasyon tipleriyle önerilen ilişkileri gösterdiğini ancak, iş motivasyonlarınınyalnızca dönüşümcü liderlik ile işten ayrılma niyetleri arasındaki ilişkide kısmi aracılık ettiğini göstermiştir. Bulgular,kuramsal ve uygulamaya yönelik çıkarımlar ile gelecekteki çalışmalara yönelik önerilerle birlikte tartışılmıştır.Article Citation - WoS: 2Hangi Lider, Kurumda Kalmayı Nasıl Sağlıyor? Çok Boyutlu İş Motivasyonunun Aracı Rolü(Turkish Psychologists Assoc, 2019) Goncu-Kose, Asli; Metin, U. Baran; 166202Supervisors' leadership styles are among the most important variables that influence employees' work motivation. However, in Turkey, only a limited number of studies examined the effects of leadership styles on employee motivations and on distal work-related outcomes via their influences on these motivations. The present study aimed to examine the links of paternalistic and transformational leadership with employees' work motivations by using a valid and reliable work motivation measure and to test the mediating roles of motivations in the relationships between leadership styles and employees' turnover intentions. In Study 1, data were collected from 456 employees and the Multidimensional Work Motivation Scale (MWMS; Gagne et al., 2014), which was developed within the framework of Self-Determination Theory (Deci & Ryan, 1985), was adapted to Turkish. In Study 2, data were collected from 388 employees and the proposed model was tested using structural equation modeling. Study 1 revealed that the factor structure and the predictive validity results of the adapted MWMS were consistent with those of its versions in other languages. Study 2 showed that both leadership styles were associated with motivation dimensions in the proposed directions; however, motivations partially mediated only the link between transformational leadership and turnover intentions.Article Haset ve kıskançlığın tanımlanması ve klinik görünümü(2018) Tuna, Ezgi; 163887Haset ve kıskançlık, birbirinden önemli noktalarda ayrışan; fakat günlük hayatta sıkçabirbiriyle karıştırılan karmaşık duygulardır. Haset, bir başkasının sahip olduğu ve bizdeolmayan bir şey ya da özellik karşısında hissettiğimiz duygu iken; kıskançlık, bizim içinönemli bir ilişkinin üçüncü bir kişinin varlığı sebebiyle tehdit altında olduğunudüşündüğümüzde ortaya çıkan duygudur. Dolayısıyla, hasette iki kişilik, kıskançlıkta iseüç kişilik bir yapı mevcuttur. Melanie Klein'a göre haset doğumdan sonra bebeğin meme ilekurduğu sevgi ve nefret ilişkisinde temellenir; kıskançlık ise gelişimsel olarak hasettensonra gelir ve hasetin çözümlenmesinde rol oynar. Haset ve kıskançlık, temelde işlevselduygular olsa da, kişinin ve ilişkilerin işlevselliğini bozarak patolojik boyuta ulaşabilirler.Bu makalede haset ve kıskançlık tanımlanmış, birbirleriyle benzer ve farklı yanları ortayakonulmuş ve hangi durumlarda işlevselliklerini yitirerek psikopatolojinin bir parçasıoldukları incelenmiştir.Article HIV/AIDS Riskini Artıran Cinsel Davranışlar(2017) Kıylıoğlu, Levent; Dönmez, Ali; 173556Cinsel ilişkiler bireyin yaşamında ve gelişiminde önemli bir yer tutmaktadır. Ancak güvenli olmayanyollardan girilen cinsel ilişkiler HIV gibi enfeksiyonlara yol açabilmektedir. Bu çalışmanın amacıHIV/AIDS riskini artıran cinsel davranışların gözden geçirilmesidir. HIV enfeksiyonu ve AIDS hastalıkriskini artıran bu cinsel davranışlar: anal ilişki, tek gecelik cinsel ilişki, kondom kullanılmadan girilencinsel ilişki, kendinden yaşça büyük birisiyle cinsel ilişkiye girme, aynı dönemde birden fazla kişiylecinsel ilişkiye girme, ilişki öncesi ya da sırasında alkol ve diğer uyuşturucu maddeleri kullanma,küçük yaşta cinsel ilişkiye başlamaolarak belirtilmiştir. İlişkiye girilen kişi sayısının artması, özelliklede aynı dönemde birden fazla kişi ile cinsel ilişkiye girme ve tek gecelik ilişkiler HIV enfeksiyonununbulaşma olasılığını artırdığından, HIV/AIDS riskinden uzak kalmanın en etkili yöntemi cinsel geçmişleribilinen partnerlerin yalnızca birbirleriyle ilişkiye girmeleri ve düzenli kondom kullanmalarıdır.Article Citation - WoS: 5Investigation of the Psychometric Properties of the Turkish Form of Subjective Memory Complaints Questionnaire(Gunes Kitabevi Ltd Sti, 2013) Ozel Kizil, Erguvan Tugba; Baştuğ, Gülbahar; Duman, Berker; Altintas, Ozge; Kirici, Sevinc; Bastug, Gulbahar; Baran, Zeynel; Altunoz, Umut; 48292; PsikolojiIntroduction: Amnestic type of mild cognitive impairment (MCI) is characterized by the presence of subjective memory complaints and impairment of memory tests. This study aims to investigate the validity and reliability of the Turkish Version of the Subjective Memory Complaints Questionnaire (SMCQ). Materials and Method: The study sample consisted of 45 MCI patients and 44 healthy elderly controls. The SMCQ is a 14-item, "yes-no" questionnaire which evaluates the severity of subjective memory complaints. The discriminant validity of SMCQ was evaluated by comparing the scores of the two groups. For concurrent validity, the correlations between SMCQ and two widely-used cognitive screening tests (MMSE and ADAS-Cog) were calculated. ROC analysis was performed to test the diagnostic validity. For reliability analysis, internal consistency was calculated. Results: SMCQ scores of the patients were higher than the controls. SMCQ scores of the subjects were positively correlated with ADAS-Cog and negatively correlated with MMSE scores. Cronbach's value was 0.83. ROC analysis yielded a sensitivity of 80% and a specificity of 66% (cut-off=4.5). Area under the curve was 0.843. Conclusion: SMCQ is a valid and reliable instrument that can be used for the assessment of SMC in elderly patients. However, community based studies should be carried out for suggesting SMCQ as a screening tool.Article İşlevsel ve İşlevsiz Dürtüselliğin Sürücülük Becerileriyle Farklılık Gösteren İlişkilerinin İncelenmesi(2018) Bıçaksız, Pınar; Bıçaksız, Pınar; Özkan, Türker; 163626; PsikolojiBu çalışmada, ilgili literatürde daha önce araştırılmamış olan dürtüsellik kişilik özelliği ve öz-beyana dayalı sürücülük becerileri arasındaki ilişki incelenmiştir. Çalışmanın örneklemini anketleri kağıt-kalem testi olarak (n = 158)ve internet üzerinden (n = 348) dolduran toplam 506 bireysel sürücü oluşturmaktadır. Dürtüsellik kişilik özelliğiningenel psikoloji literatüründeki olumsuz davranış örüntüsü tanımını yansıtan işlevsiz dürtüsellik boyutunun sürücülükbecerileriyle ilişkisiyle işlevsel dürtüsellik (Dickman, 1990) boyutunun sürücülük becerileriyle ilişkisi karşılaştırılmış ve hem korelasyon hem de regresyon analizlerinde farklılaşan örüntüler gözlenmiştir. Ayrıca, sürücüluk bağlamına özel dürtüsellik ve genel dürtüsellik ölçeklerinin sürücülük becerilerinde açıkladıkları varyans oranları karşılaştırılmış ve sürücülük bağlamına özel dürtüsellik ölçeğinin sürücülük becerilerinde daha yüksek oranda varyansaçıkladığı görülmüştür. Bu nedenle, sürücülukle ilgili değişkenleri daha iyi anlamak ve açıklamak için yürütülecekçalışmalarda sürücülük bağlamına özel dürtüsellik kavramının ve ölçeğinin kullanılmasının ilgili literatüre katkıyapma potansiyeline sahip olduğu önerilebilir.Article Kişilerarası ilişkilerde bağışlama üzerine bir gözden geçirme(2014) Çoklar, Işıl; Dönmez, Ali; 173556Bağışlama çoğu insanın hakkında birtakım güçlü örtük görüşlere sahip olduğu bir konu olsa da, akademik bir konu olarak çekiciliği uzun yıllar teoloji ve felsefe alanıyla sınırlı kalmıştır. Ancak gerek kendini bağışlama gerekse diğerini bağışlama konusu son yıllarda sosyal psikologlar ve klinik psikologlar tarafından ilgi görmeye başlamıştır. Alan yazında tanımına ilişkin bir görüş birliği oluşmamış olsa da, araştırmacılar bağışlamanın, kişilerin başkalarından kaynaklanan bir zarar deneyimledikten sonra öfke ve öç alma tepkilerinden vazgeçmelerini içeren bir süreç olduğu konusunda uzlaşmaktadırlar. Bu yazının amacı kişiler arası ilişkiler açısından bağışlamanın farklı tanımları, bağışlamaya ilişkin geliştirilmiş modeller, bağışlamanın nedenleri ve ülkemizde gerçekleştirilmiş olan görgül çalışmalar hakkında bilgi vermektir.Article Kronik hastalıklarda duygu düzenleme: Kalp ve damar sistemi hastalıkları, kanser, migren, fibromiyalji ve sedef hastalığı üzerine bir derleme(2023) Tuna, EzgiDuygu düzenleme; duyguların oluşumunu, çeşidini, yoğunluğunu, zaman akışındaki yerini ve ifadesini belirlediğimiz bilinçli ve bilinçdışı süreçleri içermektedir. Yapılan çalışmalar, duygu düzenlemenin ruh sağlığı üzerindeki kritik etkisinin yanı sıra, fiziksel sağlık üzerinde de önemli etkilerinin olduğuna işaret etmektedir. Özellikle kronik hastalığı olan bireylerde duyguların nasıl düzenlendiği öz-bakım, tedaviye uyum ve stres kaynaklarıyla baş etme gibi pek çok süreci etkileyerek hem fiziksel hem de psikolojik iyilik hali için belirleyici olmaktadır. Bunun yanında duygu düzenlemeyle ilgili sorunların bazı kronik hastalıkların etiyolojisinde ve seyrinde rol oynadığına dair kanıtlar mevcuttur. Bu derleme makalesinin amacı, kronik hastalıklarda duygu ve duygu düzenlemeye dair bilimsel çalışma bulgularını özetlemek ve mevcut çalışmalardaki eksiklere değinerek gelecek çalışmalar için öneriler sunmaktır. Bu amaçla, duygular ve sağlık ilişkisine dair mekanizmaların kısaca özetlenmesinin ardından; sırasıyla, kalp ve damar sistemi (KDS) hastalıkları, kanser, migren, fibromiyalji ve sedef hastalığında duygu düzenlemeyle ilgili bulgulara değinilmiştir. Özetle, KDS hastalıklarının etiyolojisinde duygu ve duygu düzenlemenin rolüne dair kanıtların güçlü olduğu görülmekteyken, kanser için etiyolojiye dair bulguların çelişkili olduğu söylenebilir. Migren, sedef hastalığı ve fibromiyalji için ise çalışma bulguları ilişkisel niteliktedir. Genel olarak çalışmalar kronik hastalığı olanlarda olmayanlara göre duygu düzenleme sürecinde aksaklıklar olduğunu göstermektedir. Hastalar arasında işlevsel duygu düzenleme stratejilerinin daha az kullanımı; psikopatoloji belirtileri, bedensel belirtiler ve düşük yaşam kalitesi gibi olumsuz sonuçlarla ilişkilendirilmiştir. Duygu düzenleme süreçlerinin kronik hastalıklardaki rolünün anlaşılması, önleyici çalışmaların planlanması ve kronik hastalığı olan bireylerin yaşam kalitesini arttıracak müdahalelerin geliştirilmesinde rehberlik etmesi açısından önemlidir. Makale, alanyazının genel bir değerlendirmesi ve öneriler ile sona ermektedir.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »