Kamu Hukuku Bölümü Tezleri
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.12416/62
Browse
Browsing Kamu Hukuku Bölümü Tezleri by Access Right "info:eu-repo/semantics/openAccess"
Now showing 1 - 20 of 115
- Results Per Page
- Sort Options
Master Thesis 1982 Anayasası'na göre yasama bağışıklıkları(2016) Karakelle, MakbuleParlamentolar devletin emredici gücünü kurallar koymak suretiyle ellerinde bulundururlar. Devletlerin en önemli kurumları olan parlamentoların görevlerini etkin biçimde yapabilmeleri parlamento üyelerinin yasama faaliyetlerini baskı altında olmaksızın, özgürce yerine getirebilmelerine bağlıdır. Bunu sağlayabilmek amacıyla hemen hemen tüm demokratik ülkelerde milletvekillerinin hukuki ve cezai sorumluluk konusunda sahip oldukları birtakım ayrıcalıkları vardır. Bu ayrıcalıklar milletvekilinin kişisel ayrıcalığı için değil, yasama görevini güvenle yapabilmesi içindir. Yani amaçlanan kamu yararıdır. Türk hukuk sisteminde de cezai yargılama ve tedbirlerinden muafiyet şeklinde karşımıza çıkan bu ayrıcalıklar "yasama bağışıklıkları" olarak ifade edilir. Yasama bağışıklıkları "yasama sorumsuzluğu ve "yasama dokunulmazlığı" olarak iki türlüdür. Yasama sorumsuzluğu milletvekilinin meclis çalışmaları esnasında yaptığı düşünce açıklamaları ve oylarından parlamento dışında hiçbir kurum tarafından sorumlu tutulamamasını ifade eder. Yasama dokunulmazlığı ise Meclis çalışmaları dışındaki eylemlerinden dolayı görevi boyunca yargılanmalarını ve aldıkları cezaların infazını engeller. Yasama bağışıklıklarının düzenlendiği 1982 Anayasası'nın 83. maddesinde hem yasama sorumsuzluğu hem de yasama dokunulmazlığı yer almıştır. Bu çalışmada yasama bağışıklıkları 1982 Anayasası bağlamında yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığı olarak ayrı başlıklar altında ayrıntılı olarak incelenmiştir.Master Thesis 1982 anayasasına göre toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı(Çankaya Üniversitesi, 2017) Keser, HayriyeToplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı çoğulcu demokrasilerin vazgeçilmez unsurlarından biri olması nedeni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından önemle vurgu yapılmakta olup bu kapsamda, ifade özgürlüğü ile alakalı ilkelerin ışığında, zaman içerisinde daha geniş bir yoruma tabi tutmaktadır. Türk İç hukuk düzenlemelerinde, toplantı ve gösteri yürüyüşü konusunda genel olarak AİHM'nin ortaya koymuş olduğu standartlara uyum konusunda özen gösterilmiştir. Benzer şekilde, Anayasa Mahkemesinin vermis olduğu kararlarda da aynı hassasiyetiye dikkat çekmektedir. Ancak esas sorun konuya ilişkin hükümlerin ve ilkelerin uygulama alanine geçirilmesinde ortaya çıkmaktadır. Türkiye hakkında açılan davalarda çıkan ihlal kararları ile Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuruların başlıca sebebini, bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi nedeni ile toplantı ve yürüyüşünün yasadışı sayılması, barışçıl şekilde yapılan gösterilere kolluğun kuvvet kullanarak müdahale etmesi veya kolluk tarafından kullanılan kuvvetin orantısız şekilde gerçekleşmesi oluşturmaktadır. Bu itibarla, 1982 Anayasasında, bahse konu hakkın tanımlanması, sınırlandırılmasına ilişkin düzenlemeler, ilgili yasa ve yönetmeliklerle, söz konusu ihlal kararlarının çıkmasının engellenmesi amaçlanmıştır.Master Thesis 2023 hedefleri kapsamında ekonomi bakanlığının ekonomiye müdahalesi(2016) Sönmez, Taner20'nci yüzyıl ekonomi bilimi açısından sıra dışı gelişmelere sahne olmuştur. Bu yüzyılda yaşanan büyük ekonomik krizlere çeşitli çözümler üretilmiş, bu süreçte devletler ekonomilere değişik yollarla müdahalelerde bulunmuş, bu müdahalelerinin çeşitli sonuçları olmuştur. Özellikle, 1990'lı yıllarda dünya ekonomilerinde gözlemlenen değişimler, etkisini Türkiye'de de göstermiş, devletin ekonomideki rolü ve ekonomiye müdahale biçiminin yeniden sorgulanmasına neden olmuştur. 2008 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde özellikle konut sektöründe yaşanan çöküşün öncelikle Amerikan ekonomisinde ardından da dünya ekonomilerinde oluşturduğu derin kriz müdahale konusunu, müdahalenin nasıl olması gerektiği noktasına taşımıştır. Müdahale kavramı ilk bakışta olumsuz özellikleri içerisinde barındıran bir algı oluştursa da aslında kelime anlamından da anlaşılacağı üzere dahil olma durumunu ifade etmektedir. Bu nedenle müdahale kavramının, öncelikle amaçsal bir yorumla incelenerek değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Günümüz ekonomik sistemlerinde etkisini değişik düzeylerde gösteren ekonomiye müdahale kavramı ile devletlerin ekonomik sistem içerisinde girişimleri ile yer alması dışında, gerçekleştirdikleri koruma, yönlendirme, destekleme, oyun kurallarını belirleme gibi tüm faaliyetler de girmektedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin 100'üncü kuruluş yıldönümü olan 2023 yılında, ekonomik ve sosyal açıdan gelişmişlik düzeyini arttıran, küresel dünya ticaretinde aldığı payı genişleten bir Türkiye hedeflenmektedir. Bu hedefler, 2023 Türkiye İhracat Stratejisi ve Eylem Planı ile somut hale getirilmiştir. Bu kapsamda Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın yeniden yapılandırılması ile kurulan Ekonomi Bakanlığı'nca, ekonomiye değişik biçimlerde müdahalede bulunulmaktadır. Bu müdahalelerin; maliye politikaları kullanılarak gerçekleştirilen müdahaleler ve regülasyonlar yoluyla gerçekleştirilen müdahaleler şeklinde iki ana başlık altında incelenmesi mümkündür.Master Thesis 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'nda doğrudan temin alım usulü(Çankaya Üniversitesi, 2018) Sözen, Seda GüneşKamu idarelerinin ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yapmış oldukları ihaleler, 1983 yılında çıkarılan 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu kapsamında gerçekleştirilmekteydi. Değişen ve gelişen ihtiyaçlara cevap vermeyen, bütün kamu kurumlarını kapsamayan bu kanun, ihale düzenlemeleri açısından yerini uluslararası ihale uygulamaları ile Avrupa Birliği alım usullerine paralel, yeni ve kapsamlı olarak hazırlanan 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'na bırakmıştır. Bu sayede Türk kamu alımları sistemi uluslararası uygulamalara uyum sağlamış, alımlar daha saydam ve hesap verilebilir bir hal almış en önemlisi alımları denetleyen bir kurum olan Kamu İhale Kurumu kurulmuştur. 4734 sayılı kanunun ilk çıktığı dönemde dört türlü ihale usulü düzenlenmiştir. Bu ihale usulleri Açık İhale Usulü, Belli İstekliler Arasında İhale Usulü, Pazarlık Usulü ve Doğrudan Temin Alım Usulüdür. Ancak Kamu İhale Kanunu da değişikliğe uğramış, 2003 yılı değişikliği ile doğrudan temin ihale usulü olmaktan çıkarılıp bir alım usulü şekline dönüşmüştür. Çalışmamızın konusunu doğrudan temin alım usulü teşkil etmektedir. İlk bölümde 4734 Sayılı Kamu İhale Kanun kapsamında yer alan ihalelere ilişkin tanımlar, ihale ve alım süreçlerinin tarihi gelişimi, Kamu İhale Kurumu ve genel olarak Kamu İhale Kanunu düzenlemeleri ile Devlet İhale Kanununda yer alan düzenlemeler ele alınacaktır. İkinci bölümde ise Doğrudan Temin Alım Usulü bütün yönleriyle ele alınacak ve sonuç bölümünde ise doğrudan temin alım usulü sürecinde yaşanan sorunlara ışık tutulmaya çalışılacaktırMaster Thesis 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar(2010) Gül, KürşadCinsel dokunulmazlığa karşı suçlar, insanlık tarihi kadar eski, insanların ahlâki değerlerine, onuruna, özgürlüğüne, vücut bütünlüğüne karşı ağır bir saldırı meydana getiren aynı zamanda toplumsal değerlere zarar veren, cinsel bir suça maruz kalan kişi üzerinde genelde bedensel acıya neden olan ve çoğunlukla ruhsal yıkım yaratan bir suç çeşididir. Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar, tüm dünyada olduğu gibi günümüz Türkiye‟sinde de oldukça sık rastlanan bir suç olarak karŞımıza çıkmaktadır. Toplumun geliŞmesine paralel olarak, insanların özgürlük ve ahlâk anlayışıı da değiŞim göstermiş ve bunun sonucunda, ülkemizde özellikle Ceza Hukuku açısından cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar konusunda yeniden bir düzenleme yapılması ihtiyacı doğmuştur. Toplumdaki bu değşŞim ve gelişim göz önünde bulundurularak, kadın örgütlerinin de bu konu hakkındaki yoğun çalışmalarının sonucunda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçların tanımı ve kapsamı büyük ölçüde değiştirilerek yeniden düzenlenmiştir.Çalışmamızın amacı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‟nun ikinci kitabının “Kişilere Karşı Suçlar” kısmının altıncı bölümünde “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar” genel başlığı altında 102. maddede cinsel saldırı, 103. maddede çocukların cinsel istismarı, 104. maddede reşit olmayanla cinsel ilişki ve 105. maddede cinsel taciz madde başlıklarıyla düzenlenen kavramların ne olduğunu açıklamak, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar açısından Yeni Türk Ceza Kanunu‟nun eksikliklerini ve getirdiği yenilikleri Ceza ve kısmen Ceza Muhakemesi Hukuku bilgileri kapsamında incelemektir.Master Thesis 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda işkence ve eziyet suçu(2009) Balak, Ahmet Canİşkence, bir kamu görevlisi tarafından gerçekleştirilip, insan onuruna ağır bir saldırı teşkil eden, fiziksel ya da psikolojik olarak yoğun acı veya ızdırap doğuran, mağdurun maddi ve manevi bütünlüğüne zarar veren her türlü harekettir. İşkence ve benzeri kötü muamele, genelde ceza yargılaması sırasında uygulandığından, sanığın veya şüphelinin susma hakkı, kendini ve yakınlarını suçlayıcı beyanlarda bulunmaya zorlanamama hakkı, dolaylı olarak adil yargılanma hakkı ihlal edilmektedir. İşkence ve eziyet insan haklarının ağır bir şekilde ihlalidir. Dolayısıyla birçok ulusal üstü belge işkenceyi yasaklamakta ve devletlerin bu yasaklamaya uyup uymadığını kontrol amacıyla çeşitli denetim mekanizmaları geliştirmektedir. Günümüz Türkiye’sinde de her geçen gün ortaya atılan çeşitli iddialar ve Avrupa’nın siyaseten Türkiye’yi işkence konusunda sürekli bunaltması konunun ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Eziyet ise, bir kimsenin çeşitli davranışlarla ıstırap duymasına neden olmaktır. Eziyet bir suç tipi olarak 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu ile Ceza Hukukumuza girmiştir ve temel hakların korunması bakımından önemli bir işleve sahip olacaktır. Çalışmamızın amacı temel hak ve özgürlüklerin ağır bir şekilde ihlali olan işkence, eziyet ve aşağılayıcı muamele kavramlarının ne olduğunu açıklamak, tarihi gelişimlerini anlatmak, uluslararası belgelerdeki yerlerini ortaya koymak ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda işkence suçunun düzenlendiği 94. ve eziyet suçunun düzenlendiği 95. maddeleri Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku bilgileri ışığında incelemektir.Master Thesis 5237 sayılı Türk ceza kanununda bilişim sistemini engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçu(Çankaya Üniversitesi, 2018) Alp, Barış EmreBilişim sistemleri ekonomi, sağlık, eğitim, bilimsel araştırmalar, savunma, idare gibi hayatımızın birçok alanında etkin bir rol oynamaktadır. Günümüzde hemen hemen tüm devlet kurumları, bankalar ve ticari işletmeler bütün iş ve işlemlerini bilişim sistemlerini kullanmak suretiyle gerçekleştirmektedir. Vazgeçilemez hale gelen bilişim sistemlerinin, geçici süreyle de olsa çalışamaması büyük zararlara neden olabilmektedir. Özellikle çok iyi bir şekilde üretilmiş olan zarar verici yazılımlar ile pek çok kamu kurumunun işleyemez hale getirilebilmesi mümkün olduğu gibi şirketlerin ticaret yapması da engellenebilmektedir. Yasa koyucu bu gibi yıkıcı etkileri olan eylemleri düzenleme altına alarak, bir nebze de olsa ortaya çıkabilecek zararların önüne geçmek istemiştir. Atfedilen bu önem dolayısıyla çalışmamızda, Bilişim Sistemini Engelleme, Bozma, Verileri Yok Etme veya Değiştirme Suçu incelenmiştir.Master Thesis 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda hırsızlık suçu(2019) Koç, OrçunGünümüzde hırsızlık suçunun oldukça yaygınlaşması ve hırsızlık eyleminin cezalandırılmasında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun esas alınması bu çalışmanın yapılmasını gerekli kılmıştır. Dört bölümden oluşan bu tez çalışmasında, birinci bölümde hırsızlık suçu ile korunan hukuki yarara değinilmiş daha sonra suçun unsurları incelenmiştir. Aynı bölümde suçun unsurlarına değinildikten sonra suçun ortaya çıkış biçimleri incelenmiştir. İkinci bölümde suçun temel şekline nazaran daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri açıklanmıştır. Üçüncü bölümde hırsızlık suçunda hiç ceza verilmemesi veya verilen cezada indirim yapılmasını gerektiren malın değerinin azlığı, kullanma hırsızlığı, şahsi cezasızlık sebepleri ve etkin pişmanlık halleri incelenmiştir. Son bölümde ise suçun yaptırımı ve yargılanması ile birlikte suçun benzer görünümlü suçlarla arasında farkı üzerinde durulmuştur. Bununla birlikte çalışmamızda kanunda yapılan değişikliklere yer verilmiş, öğretideki hakim görüşlere ve karşıt görüşlere yer verilmiş, bu görüşler yüksek yargı içtihatları ile karşılaştırılmış, çalışmada da yer yer kanaatlerimize yer verilmiştir.Master Thesis 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununa göre gümrük kaçakçılığı suçları(2022) Ertem, CihanKaçakçılık, kanun koyucu tarafından alım satımı belli usullere bağlanmış, bazı aşamalarda vergilendirilmiş veyahut tamamen yasaklanmış ürünlerin öngörülen sistem dışında ticari faaliyetlere konu edilmesi, ülkeye sokulması, ülke dışına çıkarılması veya bulundurulmasıdır. Kaçakçılık, sınırları belli organize bir güç olarak devlet veya devlet benzeri yapıların olduğu her yerde geçmişten beri var olagelmiştir. Temelinde ekonomik gerekçelerin olduğu kaçakçılığın otoritelerce yasaklanması da son derece olağandır. Kaçakçılık tarihin her döneminde var olmuş, sosyolojik ve ekonomik tabanlı bir olgudur. Devletlerin ekonomik politikalarının doğru işletilmesi, vergi gelirlerinin toplanması, uluslararası yükümlülüklerin yerine getirilmesi, iç piyasa parametrelerinin korunması ve adil rekabet ortamının var olması için bazı fiiller 5607 sayılı kanunla yaptırım altına alınmıştır. Kaçakçılığın konusuna göre bazı eylemleri kaçakçılık olarak niteleyen pek çok kanuni düzenleme bulunmaktadır. Bu çalışmada 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 3'üncü maddesi en güncel haliyle her bir suç açısından korunan hukuki değer, maddi ve manevi unsur ve özel görünüş şekilleri incelenmiştir.Master Thesis Adil yargılanma hakkı bakımından askeri ceza yargısı(2015) Akkuş, Mehmet ErkanBu çalışmada, adil yargılanma hakkı bakımından yargı sistemi içinde özel olarak askeri bir yargı kolunun varlığının gerekip gerekmediği, askeri mahkemelerin adil yargılanma hakkını ne derece gözettiği ve adil yargılanma hakkını ihlal edip etmediği tartışılmıştır. Adil yargılanma hakkı, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkemece, makul bir süre içerisinde, aleni ve hakkaniyete uygun olarak yapılan bir yargılamadır. Ülkemizde askeri mahkemelerin kuruluşunda; görevlerinin düzenlendiği hükümlerde; askeri hakim ve savcıların tayinlerinde; askeri hakimlere idari ceza uygulamalarında var olan sorunlar ile askeri hakimlerin subay olmaları ve rütbe taşımaları; teşkilatında askeri mahkeme kurulmuş olan komutanın sahip olduğu yetkiler; askeri hakim ve savcıların idareye bağımlı olarak görev yapmaları gibi nedenlerle askeri mahkemelerin bağımsız ve tarafsız görev yapmadıkları yönünde haklı şüpheler bulunmaktadır. Özel bir uzmanlık mahkemesi olarak askeri mahkemelerin, dolayısıyla da askeri yargının bulunması gerekir. Ancak, askeri mahkemelerin bağımsızlığını ve tarafsızlığını engelleyen nedenlerle bağımsızlığından ve tarafsızlığından şüphe duyulan bir mahkemece yapılan yargılama adil yargılanma hakkını da ihlal edecektir.Master Thesis Adli kontrol(2016) Akıncı Korkmaz, Mürrüvet5271 sayılı CMK ile ceza muhakemesi hukukumuza kazandırılan adli kontrol, tutuklamaya alternatif bir kurumdur. Adli kontrol, CMK'nın dördüncü kısmının Koruma Tedbirleri başlığı altında üçüncü bölümünde 109 ila 115. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Adli kontrol koruma tedbirinin uygulanması ile ulaşılmak istenen sonuç, diğer koruma tedbirlerinde olduğu gibi ceza muhakemesinin yapılabilmesini ve hükmün icrasını sağlamaktır. Adli kontrol tedbirine tutuklamanın amacından başka bir amaçla başvurulamaz. Çünkü bu tedbire tutuklamanın amacını gerçekleştirebilecek daha hafif bir tedbir olduğundan onun yerine başvurulur.Çalışmamızda AİHM kararları ışığında tutuklama tedbirinin haksız uygulanmasından kaynaklanan davalarda AİHM tarafından verilen ihlal kararları incelenmiştir.Master Thesis Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının geriye yürümezliği(2016) Kenger, MüberraDünya ülkeleri tarafından hangi tip anayasa yargısı sistemi benimsenmiş olursa olsun, hukuk devleti ve onun önemli bir unsuru olan anayasa yargısı, demokrasinin temel şartlarından biri olmuştur. Bağımsız ve güçlü bir anayasa yargısının bulunmadığı bir düzende, devleti teşkil eden yasama, yürütme ve yargı erklerinin etkin bir şekilde işlemesi de mümkün değildir. Ülkemizde anayasa yargısının gün geçtikçe daha da etkin rol üstlenmesi, demokratikleşmeye önemli katkılar sağlamaktadır. Yasama işlemlerini denetleme hususunda asli görevli olan AYM, bunun yanında fertlerin ve aynı zamanda tüm devlet kurum ve kuruluşları da dahil olmak üzere anayasal sınırlar içerisinde kalması noktasında da önemli görevler üstlenmiştir. Temel hak ve özgürlüklerin, kuvvetler ayrılığının, mahkemelerinin bağımsızlığının ve yargısal denetimin olmadığı bir yönetim, hukuk devleti ilkesini temel ilke olarak benimsediğini beyan etmiş olmakla hukuk devleti niteliğini kazanamaz. Bu nitelik ancak belirtilen unsurların tamamen etkin hale getirilmesi ile kazanılabilir. Çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde genel olarak, AYM'nin anayasanın koruyucusu olarak üstlendiği rol, anayasaya aykırılığın ne tür bir yaptırımla karşı karşıya olduğu, AYM kararlarının süjeler ve süre bakımından etkileri üzerinde durulmuştur.İkinci bölümde, AYM'nin iptal kararlarının geriye yürüyüp yürümemesi hususunun dayandığı hukuki esaslar, öncelikle hukuki güvenlik ve kazanılmış hak kavramı çerçevesinde incelenmiş, geriye yürümenin ve geriye yürümezlik ilkesinin dayandığı hukuki esaslar, gai ve lafzi yorum yolu ile ele alınmıştır. Karşılaştırmalı hukukta durum değerlendirmesi yapıldıktan sonra somut ve soyut norm denetimi başlığı altında hukuk sistemimiz yönünden incelenmiştir. Son bölümde ise, AYM tarafından verilen iptal kararlarının hukuki sonuçları, kararların geriye yürümezliği ilkesi kapsamında, yargı kararları ve doktrindeki görüşler ışığında; yasama, yürütme, yargı organları ile idare, ceza ve özel hukuk alanında tek tek değerlendirilmiştir. İptal kararlarının vergi hukukuna bakan yönü geriye yürümezliğin etkisi boyutuyla, kesinleşmiş kararlar ve yürürlükten kaldırdığı yasalar ise AYM ve Danıştay kararları kapsamında ele alınmıştır. İptal kararlarının zaman bakımından ne gibi bir etki yarattığı konusuna, verildikleri tarihten itibaren ve gelecekteki etkisi başlıkları altında kısaca değinilmiştir. Anahtar Kelimeler: Anayasa Yargısı, Anayasa Mahkemesi, Demokratikleşme, Kuvvetler Ayrılığı, Hukuk Devleti, İptal Kararları, Geriye Yürümezlik.Master Thesis Anayasa mahkemesi üyeliği(2008) Nacar, AslıKanunların Anayasaya uygunluğunun denetimi fikri ilk olarak A.B.D. de 1803 tarihli Marbury v. Madison Davası ile başlamıştır. A.B.D’ de başlayan Anayasaya uygunluk denetimi Avrupa ülkelerini de etkilemiş ve anayasa yargısının doğuşuna neden olmuştur. Türkiye’de Osmanlı İmparatorluğu döneminde Tanzimat ve Islahat Dönemiyle başlayan anayasal hareketler, anayasa yargısının Türkiye’de gelişimine ışık tutmuştur. İlk yazılı Anayasa olarak kabul edilen Kanun-i Esasi, Cumhuriyetin kurulmasından önce düzenlenen 1921 Anayasası ve hemen sonra düzenlenen 1924 Anayasası, 1961 ve şu anki Anayasamız olan 1982 Anayasası Türkiye’nin sahip olduğu Anayasalardır. Ancak anayasa yargısı fikrinin Türkiye’de tam olarak yer aldığı Anayasa 1961 Anayasası’dır. 1961 Anayasasıyla Anayasa Mahkemesi adı altında ve yüksek mahkemeler arasında sayılan, kanunların Anayasaya uygunluğunu denetleyen bir mahkeme kurulmuştur. Anayasa Mahkemesi Üyeliği konusunu ele alma nedenim ülkenin geleceğine ilişkin önemli kararlar alabilen Anayasa Mahkemesi gibi bir mahkemenin çalışmalarında ve kararlarında etkili rol oynayan üyelerin özelliklerine duyduğum meraktı. Çünkü Anayasa Mahkemesi bu üyelerin varlığıyla var olmaktadır. Kararlarında bu üyelerin imzası ve adları yer almaktadır. Dolayısıyla üyelerin nitelikli hukukçulardan olması gerekir. Gelecekte ülke olarak hukuk devletini iyi koruyabilmemiz bu üyelerin nitelikleriyle doğru orantılıdır. Yasama organının yasal düzenlemelerde bulunduğu bir sistemde demokratik ve laik ilkelerin göz ardı edilmesi söz konusu olabilir. Bu gibi durumlarda Anayasaya uygunluğun denetlenmesi ve bu denetlemenin Anayasa Mahkemesi’nin görev alanına girmesi oldukça yerindedir.Master Thesis Anayasa Mahkemesi ve hukuk devleti(2012) Sami, HaedarThe second article of The 1982 Turkish Constitution 1982. clearly indicates that Republic of Turkey is based on the rule of law. It sees that in Turkey wherein some restrictions have been imposed on the rule of law concept since the announcement of Constitution 1982, some deviations have occurred from time to time and the rule of law. This study prepared by me, consists of four sections. In the first section, I mentioned about the rule of law .11nd its required principles. In the second section, I dealt with the Constitution and the Constitutional Court. As to third section, I studied the rule of law from the perspective of the Constitutional Court and the principles of rule of law within the framework of decisions given by the Constitutional Court.Master Thesis Anayasa mahkemesine bireysel başvuru yolunda adil yargılanma hakkı(Çankaya Üniversitesi, 2018) Uzun, GözdeAdil yargılanma hakkı, hukuk düzeninin sağlanabilmesi açısından bireylerin haklarını korumayı amaçlayan en temel unsurlardan biridir. Demokratik hayatın bir gereği olarak bireysel hakların tesisi, uyuşmazlığın yargı eliyle çözümlenmesi ile sağlanmaktadır. Anayasayla teminat altına alınmış temel haklardan olan adil yargılanma hakkı kapsamında, bireylerin haklarının teminat altına alınması, ulusal ve uluslararası düzenlemeler ışığında günümüzdeki halini almıştır. Türk iç hukuk düzenlemelerinde, adil yargılanma hakkı konusunda genel olarak AİHS ve Anayasa'nın ortaya koymuş olduğu standartlara uyum konusunda özen gösterilmiştir. Anayasa Mahkemesi vermiş olduğu kararlarda da aynı hassasiyeti göstermektedir. Ancak esas sorun adil yargılanma hakkı kapsamında bulunan ilkelerin somut olaya uygulanmasında ortaya çıkmaktadır. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine dair başlıca iddiaları şu şekilde saymak mümkündür. Mahkemeye erişim hakkının engellendiği, gerek medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili davalarda, gerekse ceza alanında kendisine yöneltilen suç isnatları konusunda, kanun ile kurulmuş tarafsız ve bağımsız mahkeme tarafından davasının makul sürede, hakkaniyete uygun olarak yürütülmediği, hükmün açık oturumda açıklanmadığı, suçlamalardan önceden bilgilendirilmediği, savunma hakkının tanınmadığı, masumiyet karinesinin ihlal edildiği en yaygın adil yargılanma hakkının ihlalleri kapsamında yer almaktadır. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının ülkemiz tarafından kabul edilmesi ile birlikte anayasal güvence altına alınmış olan adil yargılanma hakkının tanımlanması ve sınırlandırılmasına ilişkin ilgili kanun ve yönetmeliklerle çeşitli düzenlemeler yapılarak söz konusu ihlal kararlarının çıkmasının engellenmesi amaçlanmıştır.Master Thesis Avrupa Birliği hukuku’nunTürk idare hukuku’na etkisi(2008) Taşkesen, RehaAvrupa Birliği Hukuku’nun, Türk İdare Hukuku’na olan ve olabilecek etkisi tarihsel bir süreç içerisinde incelenmiştir. “Türk İdari Yapısı” ve “Türk İdare Hukuku” için bir örnek olan Fransa’daki gelişmeler değerlendirilmiştir. 1789 Fransız Devrimi’nin ortaya çıkardığı sonuçlar üzerinde durulmuştur. AB sürecindeki değişiklikler göz önünde bulundurulmuştur. İdare ve İdare Hukuku anlamında küreselleşen dünyadaki gelişmeler ve Avrupa Birliği bünyesindeki değişiklikler üzerinde durulmuştur. Bu değişikliklerin ortaya çıkardığı ya da çıkarabileceği sonuçlar değerlendirilmiştir. Türkiye’nin idari yapısı ve Türk İdare Hukuku incelenmiştir. Dünyadaki ve Avrupa Birliği’ndeki gelişmelerin Türkiye’ye olan etkileri üzerinde durulmuştur. Dünyadaki ve AB’deki gelişmelerin ulus-devlet yapılanmasına, idare anlayışına ve İdare Hukuku’na olan ve olabilecek etkileri incelenmiştir. Avrupa Birliği’ndeki ve Avrupa Birliği Hukuku’ndaki gelişmelerin Türkiye’deki idari yapılanmaya ve Türk İdare Hukuku’na olan ve olabilecek etkilerinin bir değerlendirilmesi yapılmıştır.Master Thesis Avrupa İnsan Hakları mahkemesi kararlarının icrası ve Türkiye(2020) İpeksümer, BurakAvrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının İcrası, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf devletlerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararları doğrultusunda iç hukuklarını ve uygulamalarını Sözleşmeye uygun hale getirmesine yol açan en önemli araçlardan biridir. Bakanlar Komitesi tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının taraf devletlerce uygulanıp uygulanmadığı denetlenir. Taraf Devletler Bakanlar Komitesine AİHM kararlarının icrası bağlamında bilgi sunmak zorundadır. Bu sayede taraf devlet kararın icrası bağlamında başvuranın ihlal durumunu telafi edecek ve ihlale neden olan hususları düzelterek ilerde gerçekleşecek benzer ihlallerin önüne geçmek için çalışma yapacaktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bugüne kadar Türkiye hakkında birçok ihlal kararı vermiştir. Bu sebeple, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının yerine getirilmesiyle iç hukukumuzda önemli gelişmeler kaydedilmiştir.Master Thesis Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin örnek bazı kararlarının Türk hukukuna etkisinin anayasanın 90. maddesinin son cümlesi çerçevesinde değerlendirilmesi(Çankaya Üniversitesi, 2018) Tuna Işık, Tuğba"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Örnek Bazı Kararlarının Türk Hukukuna Etkisinin Anayasanın 90. Maddesinin Son Cümlesi Çerçevesinde Değerlendirilmesi" adlı bu çalışmada söz konusu maddeye 2004 yılında 5170 sayılı Kanunla eklenen son cümle ele alınmış ve detaylı bir şekilde incelenmiştir. İki bölüm halinde hazırlanmış olan çalışmanın birinci bölümünde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yapısı, kararlarının özellikleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin sistemi ve Türk hukukuna olan etkisi değerlendirilmiştir. İkinci bölümde ise, Anayasanın 90. maddesinin son cümlesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları çerçevesinde incelenmiştir. Bu kararlar üç konuya ilişkindir. İlki AİHM'nin Türkiye hakkında ihlal kararı verdiği, Türk hukukunda da gerekli yasal düzenlemelerin yapıldığı disiplin mahkemelerine dair kararlarıdır. İkincisi AİHM'nin Türkiye hakkında ihlal kararı verdiği fakat ihlale sebep olan mevzuat hükmünün Türk hukukunda aynen varlığını devam ettirdiği evli kadının soyadı ile ilgili kararlarıdır. Üçüncü olarak vergi ceza hukukuna dair olanlardır ki, bu konuda Türkiye aleyhine ihlal kararı verilmemiş, ilk ihlal kararına konu olan Finlandiya mevzuatı ile Türk vergi mevzuatının benzerliği karşısında bu kararlar da incelenmeye değer bulunmuştur.Master Thesis Bilişim sistemine girme suçu(2022) Öztekin, AlpTCK md. 243'te iki ayrı suç birlikte düzenlenmiştir. Maddenin ilk üç fıkrasında yetkisiz erişim suçu, dördüncü fıkrasında ise araya girme suçu düzenlenmiş olup her iki suç da 765 s. mülga TCK'da tam karşılığı bulunmayan, esas olarak 5237 s. TCK'da ilk olarak yürürlüğe konulmuş suçlardır. Bu düzenlemeler, Türkiye'nin de tarafı olduğu ve yürürlükte bulunan Avrupa Siber Suçlar Sözleşmesi'nin ikinci ve üçüncü maddelerindeki düzenlemeler ile tamamen paraleldir. Yetkisiz erişim suçu ile korunması amaçlanan hukuksal değer, bilişim sistemleri üzerindeki yetkili olma durumundan kaynaklı haklar ve buna bağlı dokunulmazlıktır. Araya girme suçu ile korunması amaçlanan hukuksal değer ise veri trafiğinin gizliliğine dair haktır. Fail ile mağduru herkes olabilen ve neticesi harekete bitişik durumdaki bu suçlarda; yetkisiz erişim suçu yönünden hedef sisteme erişimin gerçekleşmiş olması, araya girme suçu yönünden de veri nakillerinin teknik araçla araya girilerek izlenmesi neticesinde illiyet bağı da kurulabiliyor ise objektif tipiklik oluşacaktır. Sistemdeki verilerin yahut nakil halindeki verilerin içerdiği bilgilerin öğrenilmesi ise suçun objektif tipikliğinin oluşumu açısından gerekmemektedir. Maddede düzenlenen her iki suç yönünden de teşebbüs mümkündür. Yetkisiz erişim suçunun konusu bilişim sistemi olup, araya girme suçunun konusu ise nakil halindeki verilerdir. Yetkisiz erişim suçunun konusu bedeli karşılığı yararlandırılan bilişim sistemleri ise bu durumda maddenin ikinci fıkrasında yer alan hafifletici sebep düzenlemesi tatbik edilecektir. Maddenin üçüncü fıkrasında ise kast + taksir kombinasyonu teşkil eden gerçek bir neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç düzenlemesine gidilmiş ve yetkisiz erişim suçunun, verilerin yok olması veya değişmesi neticesine bağlı neticesi sebebiyle ağırlaşmış hali oluşturulmuştur. Her iki suç yönünden de sübjektif tipikliğin oluşumu için kast ve hukuka aykırılık bilinci gerekli olup, failde belirli bir saikin mevcudiyeti aranmamaktadır. Yetkisiz erişim suçu ile TCK'da yer alan bütün yazılı hukuka uygunluk sebepleri bağdaşmakta ise de meşru savunma yönünden kesin bir teorik çıkarım yapılamamaktadır. Araya girme suçu yönünden ise meşru savunma dışındaki hukuka uygunluk sebeplerinin gündeme gelmesi mümkündür. Suçların kınanabilirlik unsuru yönünden ise tartışılabilecek herhangi bir özel durum bulunmamaktadır. Hacking olayları sonucunda meydana gelebilen bu suçlarda zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkün olup, suçların işlenmesi sırasında farklı suçların meydana gelme olasılığı da kuvvetli olduğundan, bu suçlara yönelik içtima noktasında titiz bir inceleme yapılması gerekmektedir. TCK md. 243'te düzenlenen yetkisiz erişim ve araya girme suçları işlendiği sırada sair suçlara da sebep olunması durumunda fikri içtima durumu değerlendirilmeli, fikri içtimanın şartları oluşmuyor ise daima gerçek içtima uygulanmalıdır. Zira bu suçların bileşik suç niteliğinde değerlendirilebileceği bir düzenleme maddi ceza hukukumuzda bulunmamaktadır. Bu suçların sübut bulması halinde tüzel kişiler hakkında da gerçek kişiler ile birlikte güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi mümkün olup, bu noktada eşya müsaderesi ve bilişim sistemlerinin müsadere uygulamalarına konu edilmesi olanak dahilindedir.Master Thesis Bireysel başvuruda kişiye ilişkin kabul edilebilirlik şartları(2019) Cemaloğlu, BernaBu çalışmada, Türk Hukuku'nda yer alan bireysel başvuru kurumu ve kabul edilebilirlik incelemesi genel olarak anlatılmış, kişiye ilişkin kabul edilebilirlik şartları detaylı şekilde incelenmiş ve doktrindeki görüşler ile konuyla ilgili Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilmiştir. Konuyla alakalı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin uygulaması ile Avrupa ülkelerinden Almanya, Avusturya ve İspanya'da bireysel başvuru yoluna değinilmiştir. Çalışmanın pozitif temellerini Anayasa'nın ilgili maddeleri, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü oluşturmaktadır. Çalışma kapsamında bireysel başvuru yolu konusunda mevzuattaki eksiklikler ve uygulamadaki sorunlara değinilerek önerilerde bulunulmuştur.