Özel Hukuk Bölümü Tezleri
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.12416/71
Browse
Browsing Özel Hukuk Bölümü Tezleri by Department "Çankaya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Özel Hukuk Bölümü"
Now showing 1 - 20 of 89
- Results Per Page
- Sort Options
Master Thesis 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunda düzenlenen idari para cezalarının Kabahatler Kanunu ışığında incelenmesi (Türk Ceza Kanunu karşılaştırması ile)(2015) Kaya, AsımRekabet Kurulu teşebbüs, teşebbüs birliği, teşebbüs ve teşebbüs birliği yönetici veya çalışanlarına RKHK'nun 16. ve 17. maddelerinde yer alan idari para cezalarını vermeye yetkilidir. RKHK'da düzenlenen idari para cezaları esasa ilişkin, usule ilişkin ve nispi idari para cezaları olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Esas ilişkin idari para cezaları, rekabeti sınırlayıcı anlaşma, uyumlu eylem ve karalar, hakim durumun kötüye kullanılması ve rekabet ihlali doğuran birleşme ve devralmalar halinde verilebilmektedir. Usule ilişkin idari para cezaları ise, başvurularda yanlış ya da yanıltıcı bilgi veya belge verilmesi, izne tabi birleşme ve devralmaların kurul izni olmadan gerçekleştirilmesi, bilgi isteme veya yerinde inceleme hallerinde eksik, yanlış veya yanıltıcı bilgi verilmesi, yerinde incelemenin engellenmesi veya zorlaştırılması hallerinde verilmektedir. Nispi idari para cezaları yükümlülüklere ya da verilen taahhütlere uyulmaması, yerinde incelemenin engellenmesi ya da zorlaştırılması veistenen bilgi veya belgenin belirlenen süre içinde verilmemesi hallerinde her gün için verilebilmektedir. İdari para cezalarının uygulanmasında Ceza Yönetmeliği ve Pişmanlık Yönetmeliği adında iki yönetmelik uygulanmaktadır. RKHK'nun genel hükümler bakımından Kabahatler Kanununa tabidir. Zaman ve yer bakımından uygulanma kuralları bu bakımdan önemli olmaktadır. Ayrıca, kabahatler hukuku bakımından geçerli olan, kanunilik ilkesi, şahsilik ilkesi, non bis in idem ilkesi, gerekçeli olma ilkesi ve yargı yolunun açık olması ilkesi RKHK kapsamında verilen idari para cezaları için de geçerlidir. Kabahatler iki türlü işlenebilmektedir, bunlardan ilki icrai diğeri ise ihmali şekilde kabahatin işlenmesidir. Sorumluluk nedenleri ise kast nedeniyle sorumluluk, taksir nedeniyle sorumluluk ve hata nedeniyle sorumluluk olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Kabahatler kanunda açıkça hüküm bulunmayan hallerde kasten ve taksirle işlenebilir. TCK'nın hata hallerine ilişkin hükümleri ise ancak kasten işlenebilen kabahatler için uygulanmaktadır. Kabahatler bakımından sorumluluğu kaldıran iki neden bulunmaktadır. Bunlar, yaş küçüklüğü ve akıl hastalığıdır. Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmamış çocuk hakkında idari para cezası uygulanamamaktadır. Akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılamayan veya veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişi hakkında işlediği kabahat bakımından sorumluluk yoktur. Kurul, RKHK'nun üçüncü fıkraya göre idarî para cezasına karar verirken, Kabahatler Kanununun 17. maddesinin ikinci fıkrası bağlamında, ihlalin tekerrürü, süresi, teşebbüs veya teşebbüs birliklerinin piyasadaki gücü, ihlalin gerçekleşmesindeki belirleyici etkisi, verilen taahhütlere uyup uymaması, incelemeye yardımcı olup olmaması, gerçekleşen veya gerçekleşmesi muhtemel zararın ağırlığı gibi hususları dikkate almaktadır.Zamanaşımı hükümleri bakımından RKHK'nun Kabahatler Kanununa tabidir. Kabahatler Kanununda ise iki tür zamanaşımı vardır. Birincisi soruşturma zamanaşımı ikincisi ise yerine getirme zamanaşımıdır. Kurul'un idari para cezasına karar verebilmesi için bazı süreçlerin işletilmesi gerekmektedir. Bunlar, ilk inceleme, gereği halinde ön araştırma aşaması, soruşturma aşamaları, sözlü savunma toplantısı ve son olarak nihai karardır. Nihai kararın uygulanması ise tebliğ, kesinleşme ve tahsil aşamalarından oluşmaktadır. Kendisine idari para cezası yaptırım uygulanan teşebbüs, teşebbüs birliği, yönetici veya çalışan bu kararın hukuka aykırı olduğunu düşünüyor ise idare mahkemesinde dava açarak bu kararın iptalini isteyebilir. İdare mahkemesinin almış olduğu karar ise olağan ve olağan üstü yasa yollarına tabidir. Olağan yasa yolları, itiraz, temyiz, karar düzeltme, olağan üstü yasa yolları ise kanun yararına bozma ve yargılamanın yenilenmesidir.Master Thesis 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na göre basit yargılama usulü(2015) Aksakal, Ramazanasit yargılama usulü, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 316 ilâ 322'nci maddelerinde düzenlenmiştir. Basit yargılama usulü, yazılı yargılama usulünün ağır ve uzun işleyen yargılama prosedüründeki sakıncaları gidermek amacı ile bazı dava ve işler için kabul edilmiş; basitlik ve çabukluk esasına dayanan özel bir yargılama usulüdür. Hem çekişmeli hem de çekişmesiz yargıda uygulanır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun yürürlüğe girmesi ile birlikte uygulama alanı genişlemiş ve önemi daha çok artmıştır; çünkü seri ve sözlü yargılama usulleri kaldırılarak, bu iki yargılama usulü yerine basit yargılama usulünün uygulanacağı kabul edilmiştir.Master Thesis Abonelik sözleşmelerinde genel işlem koşullarının denetimi(2021) Çaprak Coşkun, YağmuşAbonelik sözleşmeleri, sürekli ya da düzenli aralıklarla bir mal ya da hizmetin abone tarafından edinilmesini sağlayan sözleşmelerdir. Tüm sözleşme tiplerinde karşılaşılabilen genel işlem koşulları abonelik sözleşmeleri içerisinde de yer almaktadır. Abone sözleşmede yer alan bu koşulları çoğu zaman anlayamamaktadır. Abonenin bu şartları anlaması ihtimalinde dahi genel işlem koşullarını değiştirme imkânı bulunmamaktadır. Bu sebeple çoğu zaman kendisine dayatılan bu şartlar altında abonelik sözleşmesine taraf olmakta ve sorunlarla karşılaşmaktadır. Özellikle tüketici aleyhine olacak şekilde abonelik sözleşmelerine konulan kayıtlar ile aboneler mağdur edilmektedir. Genel işlem koşullarının yer aldığı abonelik sözleşmelerinde sözleşme adaleti ve menfaat dengesinin abone aleyhine bozulduğundan abonenin korunması zorunlu hale gelmiştir. Tüketicinin korunmasına yönelik TKHK ve TBK'da yer alan düzenlemeler ile abone aleyhine sözleşmede yer alan genel işlem koşulları denetime tabi tutulmaktadır. Bu çalışmada 6502 sayılı TKHK kapsamında tüketicilerin taraf olduğu abonelik sözleşmelerinde yer alan genel işlem koşulları inceleme konusu yapılmıştır. Çalışma üç bölümünden oluşmaktadır. Birinci bölümde abonelik sözleşmelerinin tarihsel gelişimi, tanımı, unsurları, özellikleri, türleri ve sona erme sebepleri incelenmiştir. İkinci bölümde genel işlem koşullarının tanımı, unsurları, fayda ve zararları, hukuki niteliği, uygulama alanı, denetimi ve abonelik sözleşmelerinin geçerliliğine etkisi incelenmiştir. Son bölümde ise, Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar Hakkında Yönetmeliğin ''Haksız Sözleşme Şartları'' başlıklı Ek-1. maddesinde on yedi bent halinde sayılan sözleşme şartları incelenmiştir.Master Thesis Acentenin denkleştirme talep hakkı(2013) Saygılı, SerkanBu çalışmanın amacı, ilk kez 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile yasal düzenlemeye kavuşturulan acentenin denkleştirme talep hakkını ayrıntılı olarak incelemektir.Acente, müvekkil tarafından üretilen mal ve hizmetlerin işletme merkezi dışında da pazarlanması için faaliyet gösteren ve tacire bağımlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın tacire yardımcı olan kimseye denmektedir. Acentelik sözleşmesi süresi boyunca acente, müvekkile ait ürün ve hizmetleri pazarlamakta ve bu sayede müşteri çevresi oluşturmaktadır. Acentenin, acentelik sözleşmesinin sona ermesinden sonra oluşturmuş olduğu bu müşteri çevresinden yararlanamayacak olması; bunun karşısında müvekkilin bu müşteri çevresinden tek taraflı yararlanacak olması acentenin denkleştirme talep hakkının hukuki sebebini oluşturmaktadır. Acentenin bu talebinin hukuki niteliği, koşulları, hesaplama yöntemleri ve diğer özellikler tez konumuzu oluşturmaktadır. Çalışmamızda varılan sonuç olarak acentenin denkleştirme talep edebilmesinin başlıca koşulları; acentelik sözleşmesinin denkleştirme talep edebilecek şekilde sona ermesi, müvekkilin acente tarafından kazandırılan müşteri çevresinden sözleşmenin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde etmesi, acentenin ücret kaybına uğraması ve denkleştirme talebinin hakkaniyete uygun olmasıdır.Master Thesis Adi konkordato başvurusu(2020) Kızıl, Perihan DilekAdî konkordato, iflâsa tabi olup olmadığına bakılmaksızın, borçlarını vadesi geldiği hâlde ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunan herhangi bir borçlunun borçlarını proje ile birlikte bir vade veya indirim yoluyla yeniden yapılandırabilecekleri bir hukukî imkandır. 7101 sayılı Kanun'la ön proje kavramı hukukumuza dahil olmuştur. Konkordato başvurusuna eklenecek belgeler arasında, mahkemeye ibrazı gereken ilk ve en önemli belge konkordato ön projesidir. 7155 sayılı Kanun ve Konkordato Talebine Eklenecek Belgeler Hakkında Yönetmelik'in 6' ncı maddesinde konkordato ön projesinde yer alması gereken hususlardan bahsedilmiştir. Bunlar: borçlunun borçlarını hangi oranda veya vadede ödeyeceği, alacaklıların alacaklarından hangi oranda vazgeçmiş olacakları, borçlunun ödemelerin yapılması için mallarını satıp satmayacağı, borçlunun faaliyetine devam edebilmesi ve alacaklılara ödemelerini yapabilmesi için gerekli malî kaynağı hangi yöntemle sağlayacağı; bu kapsamda sermaye artırımı veya kredi temini yoluna gidip gitmeyeceği yahut başka bir yöntem kullanıp kullanmayacağı şeklindedir. Yönetmelik' in 7' nci maddesinde ise borçlunun malvarlığının durumunu gösterir belgelerden bahsedilmiştir. Bu belgeler ise; Türk Ticaret Kanuna göre hazırlanan son bilanço, gelir tablosu, nakit akım tablosu, işletmenin devamlılığı esasına göre hazırlanan ara bilanço, aktiflerin muhtemel satış fiyatları üzerinden hazırlanan ara bilanço, ticari defterlerin açılış kapanış tasdikleri ile elektronik ortamda oluşturulan defterlere ilişkin e-defter berat bilgileri, maddi ve maddi olmayan duran varlıklara ait olup defter değerlerini içeren listeler, tüm alacak ve borçları, vadeleri ile birlikte gösteren liste ve belgeler, borçlunun mali durumunu açıklayıcı diğer bilgi ve belgeler şeklindedir. Yönetmelik' in 8. maddesi alacaklı ve alacak listesi, 9. maddesi karşılaştırma tablosu, 10. maddesi makul güvence veren denetim raporu, 11. maddesi ise diğer belge ve kayıtlar şeklindedir. Konkordato talep eden herhangi bir borçlu veya alacaklının bu belgeleri ibrazı zorunludur. Konkordato talebini alan mahkeme kanundaki belgelerin eksiksiz olması durumunda geçici mühlet kararını verecektir. Geçici mühlet sonunda konkordatonun başarıya ulaşma ihtimalinin olması durumunda kesin mühlet verilmelidir.Master Thesis Adi ortaklığın tasfiyesi(2021) Demir, Mehmet BurakAdi ortaklık sözleşmesi, TBK'nın 620. maddesinin 1. fıkrasına göre, en az iki kişinin emeklerini veya mallarını, ortak bir amaç uğruna birleştirmeyi üstlendikleri bir ortaklıktır. Adi ortaklık sözleşmesinin unsurları; kişi, sözleşme, amaç, katılım payı ve "affectio societatis" dir. TBK m. 639'da adi ortaklığın sona erme hâlleri kaleme alınmıştır. Bu hâller, ortaklık amacının gerçekleşmesi veya gerçekleşmesinin imkânsız hâle gelmesi, sözleşmede ortaklığın mirasçılarla devamı kaydının bulunmaması hâlinde bir ortağın ölmesi, bir ortağın kısıtlanması, bir ortağın tasfiye payının cebri icra yoluyla paraya çevrilmesi veya iflas etmesi, sözleşmede ortaklık için öngörülen sürenin sona ermesi ve son olarak ortakların haklı sebep hâlinde ortaklığın sona erdirilmesini mahkemeden isteme hakkıdır. Bu düzenleme ile kanun koyucu adi ortaklığın sona erme sebeplerini sınırlı olarak saymıştır. Taraflar aralarında anlaşarak herhangi bir sona erme sebebi kararlaştıramazlar. Tasfiye kavramının kökeni malvarlığıdır. Ortada herhangi bir malvarlığı mevcut değilse tasfiye gündeme gelmez. Adi ortaklığın sona ermesinin bazı sonuçları vardır. Ortaklığın tasfiye aşamasına girmesi ile ortakların hak ve yükümlülüklerinde değişiklikler meydana gelmesi, sona ermenin başlıca sonuçlarıdır. Tasfiye aşamasında adi ortaklığın amacı tasfiyeye özgülenir. Adi ortaklığın tasfiyesi TBK m. 644'de düzenlenmiştir. Ancak bu hükümde tasfiye sırasında yapılacak işlemlerden bahsedilmemektedir. Kanun'a EBK'da yer almayan üç yeni hüküm dahil olmuştur. Ancak bu hükümler dahi, tasfiyede meydana gelen sorunları çözmede yetersizdir. Tasfiyeye ilişkin Yargıtay'ın içtihatları kökleşmiştir. Ancak söz konusu üç yeni hükme rağmen Yargıtay'ın içtihatlarında bir değişiklik meydana gelmemiştir. TBK hükümleri adi ortaklığın tasfiyesinin bütün ortaklarca elbirliği ile yapılmasını öngörmektedir. TBK'da tasfiyeye dair uyuşmazlıklarda, yalnızca tasfiye görevlisi atanacağına dair bir hükme yer verilmiştir. Tasfiyenin bizzat mahkeme tarafından yürütülmesi kanun koyucu tarafından öngörülmemektedir. Oysa Yargıtay'a göre, tasfiye mahkeme tarafından gerçekleştirilmelidir. Mahkeme adi ortaklığın feshine karar verip, tasfiyeden el çekmemelidir. Fesih kararıyla birlikte tasfiye hakkında da hüküm kurmalıdır. Yargıtay'a göre, tasfiye üç aşamada gerçekleştirilmelidir. Birinci aşamada, adi ortaklığın sona erdiği tarih esas alınarak ortaklığın malvarlığı tespit edilip, tasfiye görevlisinin belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilir. İkinci aşamada, TMK m. 634 vd. hükümleri kıyasen uygulanarak, malvarlığının satış ve nakde çevrilmesi işlemleri gerçekleştirilir. Bu mallar mevcut değilse, değerleri bilirkişilerce tespit ettirilir. Üçüncü aşamada ise, ortaya çıkan değerden öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli, ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler iade edilir. Kalan meblağdan sermaye payları ortaklara geri ödenmelidir. Bundan bir şey artarsa kazanç veya zarar ortaklar arasında paylaştırılıp; son bilanço düzenlenmelidir. Bilahare, hâkim son bilançoya göre tarafların hak ve yükümlülüklerini belirleyip, tasfiyeyi sonlandırır. Yargıtay'ın görüşünde isabet bulunmamaktadır. Kanun koyucu, tasfiyenin mahkeme tarafından gerçekleştirilmesi gerektiğine dair bir hüküm sevk etmemiştir. TBK m. 644, tasfiye görevlisinin atanması ve tasfiye sırasında meydana gelebilecek uyuşmazlıklarda mahkemenin görevini düzenler. Kanun koyucu, tasfiyenin mahkeme tarafından gerçekleştirilmesini isteseydi, kanunda bu hususa dair açık hükümlere yer vermesi gerekirdi. Anahtar Kelimeler: Malvarlığı, Adi Ortaklık, Sona Erme, TasfiyeMaster Thesis Aile hukukundan doğan yükümlülüğün yerine getirilmemesi nedeniyle mirasçılıktan çıkarma(2020) Direnç Zeybek, SeherAile hukukundan doğan yükümlülüğün yerine getirilmemesi nedeniyle mirasçılıktan çıkarma, kanun koyucunun aile birliğinin önemine binaen, yükümlülüklerin ihlalini yaptırıma tabi tutarak, mirasbırakana saklı paylı mirasçısını mirastan mahrum etme imkanı tanıyan düzenlemeyi içermektedir. Çalışmada bu yükümlülüklerin neleri kapsadığı, hangi mirasçılar yönünden etki alanı bulunduğu ve hangi hallerin mirasçılıktan çıkarmaya konu edileceği ele alınmıştır. Bu kapsamda mirasçılıktan çıkarmanın yapılma şekilleri açıklanmış, Yargıtay kararları da değerlendirilerek, mirasçılıktan çıkarılanın ve diğer mirasçıların bu tasarruftan nasıl etkileneceği konusunda değerlendirmeler yapılmıştır.Master Thesis Alan adı ve barındırılması(2019) Özgür, Egemen''Alan Adı ve Barındırılması'' adlı tez çalışmasında Bilişim Hukuku alanında yer alan Kanun ve Yönetmelikler temel dayanak olarak alınmıştır. Türk Borçlar Kanunu ve Türk Medeni Kanunu hükümleri ışığında da hakların korunması geniş kapsamlı olarak incelenmiştir. İnternet, kapsam olarak ayrıntılı ve sürekli gelişime açık bir alandır. Bu alanda gerçekleşen hak ihlallerinden korunmak için hukukumuzda düzenlemeler yapılmıştır. İnternet üzerinden gerçekleşen hak ihlalleri; alan adları ile sosyal medya aracılığıyla, elektronik posta yolu ile İnternet sitelerinde yer alan yayıncılık faaliyetleri ile veya elektronik ticaret alanında yapılmaktadır. Korunma yolları ise; genel anlamda kişilik hakkını hukuka aykırı saldırılardan koruyacak hükümlerle gerçekleşmektedir. Kişisel verilerin gizliliği kavramını ve temel niteliklerini değerlendirmek; hukuki anlamda da nitelendirilmesi ve korunması bakımından hassas bir durum oluşturmaktadır. Teknolojinin ve bilişimin hızlı ilerlemesi sebebiyle, kişisel verilerin korunması ve gizliliği konusunda da uyumun ve hızın sağlanması gerekmektedir. Fikri hakların ihlalleri, İnternet üzerinden gerçekleşmesi bakımından da günümüzde oldukça yer almaktadır. Fikri mülkiyet kavramı, hukuki niteliği ve bu sebepten doğan hakların açıklanması önemlidir. İhlallere karşı korunma; hem Türk Hukukunda hem de Avrupa Birliği Hukukunda bulunmaktadır. Uluslararası boyutta kişi veya kurumlar korunmaktadır. Son olarak da alan adı ve barındırılması bakımından öncelikle, alan adı kavramı ve alan adının kullanılma esasları ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Alan adıyla ilgili hukuki işlemler ve korunma esaslarıyla birlikte dava usulleri açıklanmıştır. Uluslararası anlamda görev alan tahkim usulü ve hakemlik yetkisi olan kurumlar, alan adının korunması bakımından da güvence sağlamaktadır.Master Thesis Anonim şirketlerde bağımsız denetim(2015) Çorbacıoğlu, EcecanSermaye Şirketlerinin denetlenmesi hususunda 6762 Sayılı TTK' nun oluşturduğu denetim sistemi yerine, 6102 sayılı TTK "bağımsız denetim" kurumunu getirmiştir. Geliştirilen yeni sistemle birlikte, sermaye şirketleri, şirketle hiçbir organik bağı bulunmayan bağımsız denetçi ya da bağımsız denetim kuruluşları tarafından denetlenecektir. 6102 sayılı Kanunun yaslaşma sürecinde, vergi odaklı denetim anlayışının tamamen terk edilmesi hedeflenmiştir. Fakat 6102 sayılı TTK' da 6335 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerin ardından, vergi odaklı denetim anlayışına bir ölçüde dönüş yapılmıştır. Bu çalışmanın amacı, 6102 sayılı TTK ile değişen sistem ve beraberinde süregelen değişiklikler neticesinde oluşan bağımsız denetim sistemini incelemektir. Tez kapsamında, ilk bölümde, Türk hukukundaki düzenlemelerde bağımsız denetim, denetimin çeşitleri, ETK zamanında denetimin işleyişi incelenmiştir. İkinci bölümde, 6102 sayılı TTK ile oluşan yeni bağımsız denetim sistemi ve 6102 sayılı TTK 'nın şirketlerin bağımsız denetime tabi olmaları bakımından getirmiş oldukları ölçeklendirme prensiplerine yer verilmiştir. Son bölümde ise, 6102 sayılı TTK'ya göre bağımsız denetimin işleyişi, KAMUDESK tarafından gerçekleştirilecek bağımsız denetim, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından gerçekleştirilecek bağımsız denetim, bağımsız denetimin unsurları ve bağımsız denetim neticesinde yapılacak işlemlere yer verilmiştirMaster Thesis Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde yüklenicinin temerrüdü ve sonuçları(2021) Güven, İrem NazlıTürk Borçlar Kanunu'nda özel olarak düzenleme alanı bulmamış olan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri, sözleşme taraflarının birbirlerine karşı ifa ile yükümlü oldukları arsa paylarının devri ile yapı veya bağımsız bölüm inşası edimleri doğrultusunda eser sözleşmesi ve taşınmaz satım sözleşmesine benzetilmektedir. Her iki sözleşmenin birleşimi olarak kabul edilen arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde taraflar, edimlerinin ifası hususunda bu ifanın, zamansal ve niteliksel olarak sözleşmeye aykırılık teşkil etmesi halinde hukuki sorunlar ile karşılaşılabilmektedir. Yüklenicinin, asli edim borcu olan bağımsız bölüm inşa etme ve bunların teslimine ilişkin ifasını arsa sahibine geciktirmesi de bu sorunların en sık rastlananlarının başında gelmektedir. Taraflar arasındaki sözleşmede yüklenicinin temerrüde düşmesi şeklinde gerçekleşen hukuki sorunun çözümünde, Türk Borçlar Kanunu'nun temerrüde ilişkin genel hükümleri çerçevesinde yer alan uygulamalar kapsamında incelenmiştir. Yine taraflar arasındaki sözleşmenin ani ya da sürekli edimli sözleşme niteliğinin belirlenmesi de konu açısından önem arz etmektedir. Bununla birlikte yüklenicinin temerrüde düşmesi sonucunda temerrüde maruz kalan arsa sahibinin başvurabileceği imkânlar, bu imkânlar arasında yer alan sözleşmeden dönme hakkının kullanılabilirliği, yine bu hakkın kullanılması halinde sözleşmenin ne şekilde sona ereceği, sözleşmeden dönme halinde gerek sözleşme tarafları gerek ise üçüncü kişilerin hukuki durumu ile bu sözleşmeye bağlı olarak kazanmış oldukları hakların akıbeti, çalışmamızda detaylı incelenmiştir.Master Thesis Aşırı ifa güçlüğü nedeniyle sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması(2022) Ortakaya Yüzügüllü, Ayşe MinaBorcun en önemli kaynağı sözleşmedir. Sözleşme, en az iki tarafın birtakım menfaatlere ulaşma beklentisiyle, birbirlerine güvenmeleri neticesinde kurulur. Geçerli olarak kurulan bir sözleşmenin tarafları, sözleşmede kararlaştırılan kurallara uygun davranmak zorundadır. Bu zorunluluk, sözleşmeye bağlılık ilkesi olarak ifade edilir. Kendilerini sözleşmeyle birbirine bağlayan taraflar, kararlaştırdıkları kurallar uyarınca haklarını kullanırken veya borçlarını yerine getirirken, makul, orta zekada, dürüst bir kimse gibi davranmak zorundadır. Bu zorunluluk, dürüstlük ilkesi olarak ifade edilir. Özgür bir toplumda bireyler menfaatlerini en iyi biçimde korur. Hukuken eşit durumda olan bireylere dışarıdan gelebilecek her türlü müdahale, onlar arasındaki eşitlik ve özgürlük ilkelerini zedeler. Gerçekten bireylerin özgürlüğünü ve eşitliğini azami ölçüde temin eden bir hukuk düzeninde, onlara diledikleri gibi sözleşme yapabilme imkânı tanınır. Bu imkâna sözleşme özgürlüğü denir. Sözleşmeyle borç ilişkisi kuran taraflar, diledikleri gibi belirledikleri şartlara uyarak, ilişkinin konusu olan edimlerini yerine getirmek zorundadırlar. Tarafların, menfaatlerini gözeterek belirledikleri edimler arasında sözleşmenin kuruluş anında, edimlerine atfettikleri değer doğrultusunda bir denge durumu oluşur. Edimler arasındaki bu denge, sonradan meydana gelen ve taraflardan kaynaklanmayan olağanüstü değişikliklerden dolayı, tarafların başlangıçta yüklendikleri doğal riskler dışında, tahammül edilemeyecek şekilde bozulabilir. Bu durumda edimler arası denge aleyhine bozulan tarafın imkânı olmakla birlikte, edimini ifa etmesi dürüstlük ilkesine aykırılık teşkil edebilir. İşte bunun gibi istisnai durumlarda sözleşmeye bağlılık ilkesinin, adaletsiz sonuçlara yol açtığı tecrübe edilmiş ve bunun önlenmesi adına sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması gerektiği kabul edilmiştir. Sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması, Türk Borçlar Kanunu m. 138'de, aşırı ifa güçlüğü başlığı altında düzenlenmiştir. Çalışmamızda hükmün hangi şartlar altında ne şekilde uygulanabileceği, borçlar hukukunun temel ilkeleri esas alınarak incelenmiştir.Master Thesis Avrupa Birliği'nde ve Türkiye'de devlet yardımlarının izlenmesi ve denetimi(2014) Işık, Muzaffer ŞilanDevletler, belli işletmelere, sektörlere ve bölgelere devlet yardımı sağlayarak bunların rekabet avantajlarını rakiplerine karşı arttırarak güçlü konuma gelmelerini sağlar. Devlet yardımları, piyasa mekanizması dışında bir kaynak tahsisi içerdiği için piyasalardaki rekabet ortamını bozar ve kaynakların adil olmayan bir şekilde dağılmasına yol açar. Bu nedenlerle, uluslararası kuruluşlar devlet yardımlarını kontrol altına almaya yönelik çalışmalarda bulunmaktadır. Serbest dolaşım ve serbest rekabet ortamına dayalı bir Ortak Pazar kuran AB'de, devlet yardımları konusu rekabet politikasının bir koludur. AB'de devlet yardımları, Ortak Pazarın işlevselliğini bozduğu için yasaklanırken, bazı muafiyetlerle Ortak Pazar ile bağdaşan devlet yardımlarının yolu açılmıştır. Birliğin, Kurucu Antlaşmalardan, Tüzüklerden, ATAD ve Komisyon kararlarından oluşan geniş ve etkili bir devlet yardımları mevzuatı vardır. Devlet yardımlarının izlenmesi ve denetlenmesi Komisyonun yetkisindedir. Türkiye, Avrupa Birliği üyeliğine aday bir ülke olarak, Avrupa Birliği'nin bu alandaki mevzuatına uyum sağlamakla yükümlüdür. Türkiye, aynı zamanda, 1/95sayılı Gümrük Birliği Kararı ile devlet yardımları alanındaki mevzuatını AB mevzuatı ile uyumlaştırmayı taahhüt etmiştir. 6015 sayılı Devlet Desteklerinin İzlenmesi ve Denetlenmesine İlişkin Kanun'un 23.10.2010 tarihinde Resmi Gazete' de yayımlanarak yürürlüğe girmesi ile birlikte Türkiye, bu taahhüdünün önemli bir kısmını gerçekleştirmiştir. Çalışmamızda, devlet yardımı kavramı Avrupa Birliği'nin bakış açısıyla incelenerek, bu konudaki mevzuat ile devlet yardımlarının kontrolüne ilişkin sistem ayrıntıları ile ortaya konulmuştur. Ayrıca, Türkiye'deki mevcut devlet yardımları sistemi incelenmiş ve ardından 6015 sayılı Kanun'un devlet yardımı sistemimize getirdiği yenilikler irdelenmiştir. Çalışmamız sonucunda, 6015 sayılı Kanun'un ülkemizdeki devlet yardımları sisteminin eksikliklerini giderecek düzenlemeler içerdiği ve bu Kanun'un uygulanmasının, yardımdan yararlanan sisteme olumlu katkılar sağlayacağı, rekabet bozucu engeli ortadan kaldıracağı sonucuna varılmıştır.Master Thesis Avukatın mesleki sorumluluk sigortası(2015) Bal, MineProfessional liability insurance is a kind of insurance that protects lawyers accountants, doctors, architects etc. against the compensation they will have to pay on the condition that they may cause damage to third parties during their implementation of their profession. The deficiencies in the legislation concerning the liability insurances have been tried to resolve by the changes made in the last 9 years. As a result, "Lawyer‟s Professional Liability Insurance" which is among the liability insurances that are expected to become widespread constitutes the subject of our study. Advocacy professional liability insurance covers the damages that are caused by the condition that the lawyer didn't fulfill the task as necessary and that didn't fulfill the duty of care towards the client and, the damages caused by other misconducts of lawyer. The amounts of compensation that lawyers will have to pay on the condition of these cases are guaranteed by the advocacy professional liability insurance. Although the advocacy professional liability insurances are mainly arranged to protect the lawyer against paying the compensation, it also provides opportunity to the clients who suffer from the misconduct of a lawyer or to the third parties who suffer because the lawyer leaks information to get the compensation in this way and thus, to be protected. Advocacy professional liability insurance is considered as a contemporary tool that assures both the lawyers who performs their jobs and the clients; and that provide them with the opportunity to perform their tasks with no concerns, and it is becoming a more common type of insurance that attracts more attention in the insurance sector.Master Thesis Bilgi ve iletişim teknolojileri sektöründe rekabeti kısıtlayıcı anlaşmalar(2020) Kutluay Hatipoğlu, NuriyeSosyal, ticari ve akademik yaĢamın vazgeçilmez unsuru, etkileĢim aracı ve ana omurgası olan bilgi ve iletiĢim teknolojileri; yenilik ve fikri eser üretkenliğinin rekabette en önemli kaynak olduğu yeni ekonomiye vücut vermektedir. Bilgi ve iletiĢim teknolojileri sektöründe rekabet süreci, fiziksel pazarlardan farklı olarak sadece fiyat üzerinden değil kazanan rakibe hepsini almayı vaat eden inovasyon ve fikri mülkiyet hakları yarıĢı içinde dinamik ve çok yönlü bir yapı sergilemektedir. Özellikle online satıĢ yapılanması, platformlaĢma, fiyat Ģeffaflığı, veri toplama ve kullanımının rekabette yarattığı ivme; pazarda yer alan teĢebbüslerin dağıtım stratejileri, iĢ modelleri ve pazar dinamiklerini tümden değiĢtirmiĢtir. Bu geliĢmelere bağlı olarak fiyatlandırma algoritmaları, platform kısıtlamaları Ģeklinde teĢebbüsler arası rekabeti kısıtlayıcı anlaĢma Ģekilleri de yeniden yapılanmıĢ ve rekabet sorunları da kendine özgü özellikleri itibariyle geleneksel pazarlarda gözlenen rekabet sorunlarından farklılaĢmıĢtır. Tezin I. ve II. Bölümünde bilgi ve iletiĢim teknolojileri sektörünün temel terimleri tanımlandıktan sonra, bilgi ve iletiĢim teknolojileri pazarının ve dinamik rekabet kavramının özellikleri hakkında değerlendirmelere yer verilmiĢtir. Tezin son bölümünde yeniden satıĢ fiyatı kısıtlamaları, fiyatlandırma algoritmalarının kullanımı, çifte fiyat uygulaması, online satıĢ sınırlamaları, pazaryeri(platform) sınırlamaları, coğrafi engelleme ve veri değiĢimi anlaĢmaları gibi bilgi ve iletiĢim teknolojileri sektörüne özgü rekabeti kısıtlayıcı anlaĢma Ģekilleri incelenmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Bilgi ve ĠletiĢim Teknolojisi, RekabetMaster Thesis Bilirkişi etiği(2021) Ok, SelinBilirkişi etiğinin medenî usul hukukunda uygulamasının anlatılacağı bu çalışmada yargılama faaliyetinde önemli yere sahip bilirkişilerin uyması gereken bu ilkelerin uygulamada yaşanan sorunların çözümündeki etkin rolü ele alınacaktır. Çalışma, iki bölümden oluşmaktadır: Birinci bölümde, bilirkişinin yargısal faaliyetteki yeri ve öneminden bahsedilecek; ardından bilirkişinin tanımı ve hukukî niteliğinden söz edilip bilirkişilik faaliyetinin yargılama hukukuna egemen olan bazı hak ve ilkeler ile ilişkisi ele alınacak ve bilirkişiliğe özgü temel ve etik ilkelerin bu ilkeler arasındaki yerine değinilecektir. Bu başlık altında bilirkişiliğe egemen ilkeler çerçevesinde bilirkişilerin kendi ödevleri ile hâkimin veya tarafların ödevlerini ayırt etme zorunluluğu olduğuna vurgu yapılacaktır. Ardından etik ilkeler başlığı açılıp etik ilkelerin anlamı ve önemi üzerinde durulacak, benzer kavramlarla etiğin karşılaştırması yapılacak ve asıl konumuz olan bilirkişi etiğinin görünüş biçimlerinden kısaca bahsedilecektir. Çalışmanın ikinci bölümünde ise bilirkişi etiğinden genel olarak söz edilecek, bu etik ilkelere uygun hareket etme gerekliliğinden bahsedilecek ve bilirkişilerin etik ilkelerin ihlali halinde karşılaşacağı yaptırımlar hakkında önceden uyarılması gerekip gerekmediği tartışılacaktır. Ardından bilirkişi etiği ile bilirkişilerin kendi meslek etik ilkelerinin çatışması durumunda bilirkişilerin nasıl davranması gerektiği sorunu üzerinde durulacaktır. Sonrasında bilirkişi etiği bakımından yeminin önemine değinilip asıl çalışma konumuzu oluşturan etik ilkeler tek tek ele alınacaktır.Master Thesis Bireysel iş hukukunda dava şartı arabululuculuk(2019) Yanaral, Hande CeylanToplum içinde yaşayan bireyler birbirleri ile iletişim ve etkileşim içindedir. Bu nedenle aralarında uyuşmazlıkların çıkması olağan bir süreçtir. Uyuşmazlıkların çözümü bakımından taraflar empati ile hareket ettiklerinde sorunun çözümü kolaylaşmaktadır. Ancak bu zamana kadar taraflar, uyuşmazlık konusunda haklı olduklarını belgelemek için dava açma yolunu tercih etmişlerdir. Adalet Bakanlığı verilerine göre 2008 yılından bu güne kadar hukuk davaları artan bir ivme göstermiştir. Hukuk Mahkemelerinin 2011-2018 yılları arasındaki dosya sayıları incelendiğinde 2018 yılında hukuk mahkemelerinde açılan dava sayısı 2011 yılına göre %24,9 artış göstermiştir. Bu verileri iş mahkemeleri bakımından ayrıntılı incelemeye aldığımızda 2018 yılı istatistiklerine göre önceki yıldan devralınan dosya sayısı 351 507, yeni açılan dava sayısı 162 339, üst mahkemeden bozularak gelen dosya sayısı 26 310 olup toplam dosya sayısı 540 156'dır. Davaların genel ortalama görülme süresi istatistiki olarak 283 gün olmasına rağmen iş mahkemelerinde bu oran 629 gün olarak rapor edilmiştir. Bu veriler ışığında 2011-2018 yılları arasında açılan davaların nerdeyse karara bağlanan davalar kadar olduğunu söylemek mümkündür. Bu da hâkimlerin iş yüklerinin artmasına ve verilen kararların hukuka uygunluğunun tartışılmasına sebep olmaktadır. İş mahkemelerinde açılan davaların büyük bir kısmını alacak, tazminat ve tespit davaları oluşturmaktadır. Türkiye genelinde 2018 yılında iş mahkemelerinde açılan ve karara bağlanan davalarda 112 805 dava (%59,6) ile birinci sırayı alacak davası, ikinci sırayı ise 41 112 dava (%21,7) ile tespit davası almaktadır. Açılan davaların uzun sürmesi, yargılama masraflarının fazlalığı, mahkemelerin tarafsızlığına olan inancın zayıflaması ile uyuşmazlıkların alternatif çözüm yolları ile sonuçlandırılması arayışına girilmiştir. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunun 07/06/2012 tarihinde kabul edilmesi ile uyuşmazlıkların arabuluculuk yolu ile çözümlenmesi hukuk sistematiğimizde yer edinmiştir. Türkiye'de yeni bir kurum olduğundan üzerinde tartışmalar yapılarak geliştirilmeye ihtiyaç duymaktadır. Bu nedenle de inceleme konusu olarak bireysel iş uyuşmazlıklarında dava şartı arabuluculuk konusu seçilmiştir. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunun yürürlüğe girmesi ile birlikte bireysel iş hukuku uyuşmazlıklarında arabuluculuk, dava şartı haline gelmiştir. Kanunun uygulama alanı sadece bireysel iş hukuku uyuşmazlıklarıdır. Toplu iş uyuşmazlıkları ayrı bir kanuna tabi olduğundan çalışmamızda yer almayacaktır. İş uyuşmazlıklarında açılan davalar işçi ve işveren arasındaki çalışma barışının bozulmasına neden olmaktadır. Açılan davalar sonucunda elde edilen kararların hakkaniyete uymadığı inancı, kararların icrasında yaşanan sıkıntılar devlete olan güveni de zedelediğinden toplumsal kaosa neden olmaktadır. Devlete güvenin olmadığı, toplum huzurunun sağlanamadığı ortamda suç oranları artmakta, bireyler hukuka aykırı çözümlere yönlenmektedir. Bunun önüne geçmek için özellikle iş uyuşmazlıkların çözümünde tarafların inisiyatif alarak sürece dahil olmaları önem arz etmektedir.Master Thesis Borçlunun etki alanındaki imkânsızlık nedeniyle sözleşmelerin ifa edilememesi(2021) Akın, BaşakÇalışmamızın konusu sözleşmelerin borçlunun etki alanındaki imkânsızlık nedeniyle yerine getirilememesidir. Çalışmamız üç bölüm altında incelenmiştir. Birinci bölümde, Borçlar Hukuku'nun en temel konularından biri olan ifa ve ifa engelleri kavramına yer verilmiştir. İfa engellerinin anlaşılabilmesi için öncelikle ifanın ne olduğu değerlendirilmelidir. Bu nedenle de ilk olarak ifa, Roma Hukuku'ndan bu yana sözleşme, borç ilişkisi ve ifa kavramı ile ifanın unsurları incelenmiştir. Sonrasında ise genel hatlarıyla ifa engellerine değinilmiştir. Hukukumuzda ifa engelleri ana başlığı altında toplanmış olan her konu ayrı bir incelemenin başrol oyuncusu olmuştur. Konular birbirinden ayrı gözükse de Borçlar Hukukuna göre kurulmuş olan bir sözleşmede amaçlanan sonucun elde edilememesi, diğer bir ifade ile ifanın yerine getirilememesi durumunun, ayrıca imkânsızlık kavramının tam ve doğru anlaşılabilmesi için tüm ifa engellerinin de değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda da ilk bölümün devamında ifa engellerinden alacaklı temerrüdü, borçlu temerrüdü, sözleşmenin müspet ihlali, sözleşme öncesi davranış yükümüne aykırılıktan ötürü sorumluluk ve işlem temelinin çökmesi konuları incelenmiş, söz konusu ifa engellerinin unsurları, genel hatları ile sözleşmeye etkileri ve imkânsızlık kavramıyla olan ilişkisi değerlendirilmiştir. İkinci bölümde imkânsızlık konusu incelenmiştir. Bölüm içerisinde imkânsızlık kavramının gelişimi, imkânsızlık sebepleri ile imkânsızlık türleri hakkın bilgi verilmeye çalışılmıştır. Ayrıca, kavram ile ilgili bazı özel durumlara, örneğin edimin türü, seçimlik borçlardaki durumu, kavramın para borcu açısından ne ifade ettiği incelenmiştir. Ayrıca, sürekli borç ilişkilerinde ve mutlak ve kesin vadeli işlemlerde imkânsızlık kavramını değerlendirilmiştir. Üçüncü bölümde ise çalışmanın ana konusu olan borçlunun etki alanındaki imkânsızlık kavramı incelenmiştir. Bölümde borçlunun sorumlu olduğu veya sorumlu olmadığı imkânsızlık kavramlarına ayrı ayrı değinilmiş ve her iki durumun borçlunun üstlenmiş olduğu yükümlülüklere ve sözleşmeye olan ektisi incelenmiş ve sonuçları belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: İfa Engelleri, İmkânsızlık, Başlangıçtaki İmkânsızlık, Kusurlu İmkânsızlık, Kusursuz Sonraki İmkânsızlıkMaster Thesis Boşanma davalarında delillerin toplanması ve incelenmesi(2021) Aksakal, AslıhanBoşanma Davalarında Delillerin Toplanması ve İncelenmesi başlıklı bu tez çalışmasında, boşanma davalarında delillerin ne şekilde toplanarak mahkeme huzuruna getirileceği ve mahkemece ne şekilde inceleneceği değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme yapılırken özellikle yargılamaya hakim olan ilkeler çerçevesinde hareket edilmiş, ispat, deliller ve hukuka aykırı deliller ayrıca ele alınmıştır. Aile, bir toplumun temel yapı taşlarından biridir. Eşler arasında usulüne uygun şekilde yapılan evlenme akti ile evlilik ilişkisi kurulur. Evliliği sona erdiren en yaygın sebeplerden biri ise boşanmadır. Boşanma davaları davanın tarafları ve toplum açısından oldukça önemlidir. Boşanmanın gerçekleşebilmesi için davacının Türk Medeni Kanunu'nda belirtilen boşanma sebeplerinden birine ya da bir kaçına dayanarak dava açması gerekmektedir. Açılan bu davada taraflar iddia ve savunmalarını ispatlamak durumundadır. Taraflarca yerine getirilmesi gereken bu ispat işlemi usulüne uygun bir şekilde ve hukuka uygun deliller vasıtasıyla gerçekleştirilmelidir. Dava sonucunda mahkemece verilecek inşai nitelikteki boşanma kararının kesinleşmesi ile boşanma gerçekleşecektir. Boşanma davaları, sahip oldukları önem nedeniyle diğer davalardan farklı düzenlemelere tabi tutulmuştur. Özellikle usul hukuku açısından ortaya çıkan bu farklılıklar, temelde evlilik birliğinin mümkün olduğunca ayakta tutulması, tarafların, çocukların ve kamunun menfaatinin korunması amacına hizmet etmektedir. Özellikle delillerin toplanarak mahkeme huzuruna getirilmesi ve hakim tarafından serbestçe değerlendirilerek, vicdani kanaat sistemine göre hükme esas alınması hususları oldukça önemlidir. Dolayısıyla boşanma davaları, ispat ve delillere ilişkin hususlar yönüyle diğer davalardan ayrılmaktadır.Master Thesis Boşanmanın hukuki sonuçlarına ilişkin uyuşmazlıklarda arabuluculuk(2019) Tazıcı, HandeUyuşmazlıkların çözümünde yargı yoluna başvurulması uzun, masraflı ve yıpratıcı bir süreci de beraberinde getirdiğinden son dönemde alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerine olan eğilim artmıştır. Arabuluculuk bu yöntemlerden en fazla tercih edilenidir. Uyuşmazlığın taraflarının konuşmak ve müzakerelerde bulunmak amacıyla, tarafsız ve bağımsız konumdaki üçüncü kişi olan arabulucunun katılımıyla bir araya gelerek çözüm üretmeye çalıştıkları süreci ifade eden arabuluculuk, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu kapsamında tarafların üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilecekleri özel hukuk uyuşmazlıklarında uygulanabilir. Aile hukukuna ilişkin uyuşmazlıkların büyük bir bölümü kamu düzenine ilişkin olup tarafların üzerinde serbestçe tasarrufu mümkün değildir. Boşanma da bu tür aile hukuku uyuşmazlıklarındandır. Arabuluculuğun boşanma ve sonrasındaki uyuşmazlıklarda uygulanması, boşanan eşler arasındaki iletişimin yapılandırılması, kişisel ilişkilerin devamı ve ortak çocukların sağlıklı bir ortamda yetiştirilmesi bakımından önem arz etmektedir. Bu çalışmada arabuluculuk kavramı ve Türk Hukukunda arabuluculuk hakkında bilgi verildikten sonra, arabuluculuğun boşanmanın hukuki sonuçlarına ilişkin uyuşmazlıklarda uygulanabilirliği inceleme konusu yapılmıştır. Boşanmanın hukuki sonuçları eşler ve çocuklar bakımından kişisel ve mali sonuçlar olarak ele alınmıştır.Master Thesis Cumhuriyet Savcısının hukuk davalarındaki görevleri(2013) Bilgin, AdemBu çalışmada, Cumhuriyet savcısının hukuk davalarındaki görevleri incelenmiştir. Çalışmada, öncelikle, Cumhuriyet savcısının, Ceza Yargılaması Hukuku'ndaki yeri, görev ve yetkileri, bağımsız ve tarafsız olup olmadığı sorunu öğretideki farklı görüşlere de değinilerek irdelenmiştir. Ayrıca, Cumhuriyet başsavcılığı teşkilatı, yapısı ve savcılık kurumunun tarihsel gelişimine ilişkin olarak da genel bilgilere yer verilmiştir. İkinci bölümde, Cumhuriyet savcısının hukuk davalarına katılması ve bu davalardaki işlevi yürürlükteki mevzuat ve Medeni Yargılama Hukuku'nun genel prensipleri çerçevesinde incelenmiştir. Bu değerlendirmeler ışığında, üçüncü bölümde de, Cumhuriyet savcısının katıldığı davalar tek tek ele alınacak, davaların açılmasında, açılmış olan davaya katılmada ve kanun yollarında Cumhuriyet savcısının işlevi belirlenmeye çalışılmıştır. Son olarak ise, ilk derece mahkemeleri tarafından kesin olarak verilen hükümler ve Yargıtay'ca incelenmeksizin kesinleşen hükümler aleyhine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın başvurduğu kanun yararına temyiz kanun yolu ve kanun yararına bozma kararının hukuki sonuçları incelenmiştir.