TR-Dizin İndeksli Yayınlar Koleksiyonu
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.12416/8652
Browse
Browsing TR-Dizin İndeksli Yayınlar Koleksiyonu by Subject "Aile Çalışmaları"
Now showing 1 - 7 of 7
- Results Per Page
- Sort Options
Article Ailenin karanlık yüzü: Türkiye'de ensest(2010) Kardam, Filiz; Çavlin, Alanur Bozbeyoğlu; Koyuncu, Ece; Sungur, Altan; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkilerBu makale Adana, Ankara, Diyarbakır, Erzurum, İstanbul ve Kocaeli illerinde ensesti yaşayanların ulaşabileceği kurumlarda çalışan çeşitli mesleklerden 98 uzman ile yapılmış yarı yapılandırılmış görüşmelere dayanan Türkiyede Ensest Sorununu Anlamak (2009) isimli niteliksel araştırmanın bulguları kullanılarak yazılmıştır. Uzmanlar ensesti çok küçük bir bölümü görünür olan bir buzdağı olarak tarif etmiştir. Ensest mağdurları her yaştan kız ve erkek çocuk olabilirken, istismar genellikle dokunma, okşama gibi tacizlerle başlamaktadır. Bazı vakalar uzun süre bu şekildeki tacizlerle devam ederken bazılarında cinsel saldırı anal ve vajinal tecavüze varabilmektedir. Saldırganlar başta baba olmak üzere, dede, ağabey, amca, dayı ve kuzen gibi genellikle mağdurdan yaşça büyük erkek akrabalardır. Saldırganlar için ortak sosyo-ekonomik özelliklerden söz etmek mümkün değildir. Görüşmeler her türden aile yapısında ensestin olabileceğini göstermiştir. Ensestin ortaya çıkmasının önünde başlıca engeller çocuğun kendini ifade etmesinin zorlukları, saldırganın duygusal ve fiziksel tehdit içeren tutumu, toplumun namus anlayışının yarattığı baskı ve toplumun ve kurumların bireyden önce ailenin bütünlüğünü korumaktan yana tutumları olarak sayılabilir.Article Alman Hukuku’nda Aile Arabuluculuğu(2020) Mazlum, İsmet; 17756; Adalet Meslek YüksekokuluAile arabuluculuğu, arabuluculuğun bir uygulanma alanı olarak kabul edilmektedir. Aile arabuluculuğunun içeriği,ilkeleri ve uygulanmasına ilişkin düzenlemeler, Almanya’da, “Aile Arabuluculuğu Federal Çalışma Topluluğu(Bundes-Arbeitsgemeinschaft für Familien-Mediation e.V-BAFM)” tarafından yerine getirilmektedir. Bu kapsamda,aile hukuku bakımından evlilik devam ederken ortaya çıkan uyuşmazlıklar ile evlilik sonrasına ilişkin uyuşmazlıkların çözümüne dair kurallar Aile Arabuluculuğu Federal Çalışma Topluluğu (BAFM) tarafından hazırlanmış olanyönergede yer almaktadır. Aile arabuluculuğu sözü edilen uyuşmazlıkların çözümünde, özellikle, hukukî ve psikolojik sorunlar bakımından uygulama alanı bulmaktadır. Günümüzde, aile hukukuyla ilgili uyuşmazlıklarda, özellikleayrılık ve boşanmalarda, taraflar, uyuşmazlığın çözümü için daha elverişli yollar aramaya başlamıştır. Bu durumunen önemli sonucu aile hukuku uyuşmazlıkları bakımından arabuluculuk yoluna başvurma ihtiyacının artmasıolmuştur. Nitekim, arabuluculuk, aile hukukuna ilişkin uyuşmazlıkların çözümünde, taraflara, uyuşmazlığın hempsiko-sosyal hem de hukukî yönlerini görme, böylece çok yönlü değerlendirme yapabilme olanağı sağlar.Article Boşanma Davalarında Kişisel Sağlık Verilerinin Korunması(2022) Badur, Emel; 52568; HukukBoşanmak isteyen kişinin, eşinin kusurlu hareket ettiğini veya mutlak boşanma sebebinin gerçekleştiğini ispatlamak amacıyla, eşinin sağlık verilerini delil olarak mahkemeye sunması günümüzde sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Özel, nisbi ve kusura dayalı olmayan bir boşanma sebebi olan akıl hastalığı, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 165. maddesi gereğince, zaten eşin kişisel sağlık verisinin işlenmesini zorunlu kılan bir dava sebebi oluşturmaktadır. Ayrıca boşanma kararıyla birlikte çocuk veya çocukların üstün yararı gereği velayetin kendisine bırakılması gerektiğini iddia eden eşin de bu iddiasını diğer eşin sağlık verilerini kullanmak suretiyle ispatlamaya çalıştığı bilinmektedir. Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun (KVKK) “İstisnalar” kenar başlıklı 28/1/d maddesinde “Kişisel verilerin soruşturma, kovuşturma, yargılama veya infaz işlemlerine ilişkin olarak yargı makamları veya infaz mercileri tarafından işlenmesi” halinin Kanun’un kapsamı dışında bırakıldığı düzenlenmiştir. Ancak bu istisnai hüküm, sadece yargı makamları açısından, yargılama işlemlerine ilişkin olarak işlenen verileri Kanun’un kapsamının dışına çıkarmaktadır. Başka bir ifadeyle boşanma davasında eşlerin, birbirlerinin kişisel sağlık verilerini işlemesinin bu istisna kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.Article Boşanma Sonucunda Ortak (Birlikte) Velayet(2017) Gülgösteren, Zeynep AyzaTürk Medeni Kanunu’na göre velayet hakkı, evlilik birliğinin devamı süresince ana ve baba tarafından birlikte kullanılır. Çocuğun doğum anından önce, ana ve babanın velayet hakkı kaldırılmamış ise ana ve baba doğum anından itibaren velayet hakkına birlikte sahip olur. Ana ve babadan birinin ölümü halinde velayet sağ kalan eşe aittir. Boşanma halinde ise çocuğun kendisine bırakıldığı tarafa ait olmaktadır. İç hukukumuz bakımından bağlayıcı olan Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin ilgili maddeleri uyarınca, kamusal ve özel yardım kuruluşları, idari makamlar, mahkemeler ve yasama organı tarafından yapılan ve konusunu doğrudan çocuğun oluşturduğu yahut çocuk ile ilişkilendirilen her konuda “çocuğun üstün yararı” esas alınacaktır. Bu durum, velayet hakkının verilmesi hususuna hakim olan ilkenin “çocuğun üstün yararı” ilkesi olduğunun göstergesidir. Türk Medeni Kanunu’nun 336. maddesi incelendiğinde kanun koyucunun hakime, velayetin tevdi konusunda takdir hakkı tanıdığı görülmektedir. Hakim, boşanmaya hükmederken çocuğun üstün yararını göz önünde bulundurarak velayet hakkının ana veya baba tarafından kullanılmasına hükmedebileceği gibi, ana ve baba tarafından birlikte kullanılmasına da hükmedebilecektir. Bu bağlamda doktrinde, velayet hakkının tevdi konusunda çeşitli görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır. Çalışmada, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin ilgili maddeleri ve doktrindeki görüş ayrılıkları çerçevesinde, boşanma sonucunda ortak (birlikte) velayet incelenmiştir.Article Boşanmada yoksulluk nafakası(2019) Tuncay, BurakBoşanmanın ardından tarafların yaşadıkları mali güçlükleri azaltmak ve bireylerin sosyal yaşama tekrar tutunabilmesiiçin öngörülen yoksulluk nafakası, önemli kanuni düzenlemelerden biridir. Bu çalışmada 4721 sayılı Türk MedeniKanunu’nun 175. maddesinde hüküm altına alınan yoksulluk nafakasının şartları ve özellikleri, Yargıtay kararları ileöğretideki görüşler ışığında incelenmeye çalışılmıştır. Özellikle günümüzde, toplumun belli bir kesimi tarafından haklıbir şekilde eleştirilen süresiz nafaka konusuna da değinilmiş ve süresiz nafakaya ilişkin öğretide yer alan alternatifçözüm önerilerine de yer verilmiştir. Ayrıca boşanma davalarında uygulanacak yargılama usulünün düzenlendiğiTürk Medeni Kanunu’nun 184. maddesindeki açık atfa istinaden; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndakiyargılamaya hâkim olan ilkeler çerçevesinde süresiz yoksulluk nafakasının hukuki dayanaklarına ilişkin açıklamalaryapılmıştır.Article Çocuk Teslimi Ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasında Adli Destek Ve Mağdur Hizmetleri Müdürlüklerinin İşlem Ve Kararlarına Karşı Şikâyet Ve İtiraz(2022) Konca, Nesibe Kurt; 467137343 sayılı Kanun değişikliğiyle, çocuk teslimi veya çocukla kişi- sel ilişki kurulmasına dair ilâmların icra daireleri tarafından yerine geti- rilmesi uygulamasına son verilmiştir. Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/A ve devamı hükümlerinde aile mahkemeleri tarafından verilen ilâm veya tedbir kararlarının, çocuğun yüksek yararına uygun olarak, adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlükleri tarafından yerine getirilmesi öngörül- müştür. Adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlükleri bünyesinde çalı- şan uzmanlar veya görevlendirilen öğretmenlerce, çocukla ve taraflarla iletişim kurarak, rızaya dayalı şekilde mahkeme kararlarının yerine geti- rilmesi çocuk hakları bakımından müspet bir gelişmedir. Bununla birlik- te, Nisan 2022’den bu yana uygulanan modelde sorunlar yaşanması, ilgi- lilerin adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüklerinin işlemlerine kar- şı hukukî yolları başvurmak istemeleri muhtemeldir. Bu çalışmanın ko- nusunu, adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüklerinin işlem ve ka- rarlarına karşı başvurulabilecek şikâyet ve şikâyet neticesinde verilen kararlara karşı itiraz oluşmaktadır (ÇKK m. 41/E). Çalışmada, şikâyetin ve itirazın hukukî niteliği, konusu, görevli yargı mercii, yargılama usulü ve neticede verilebilecek kararlar ele alınmaktadır.Article Kadının şddet nedeniyle uğradığı zararların tazmini ve nafaka(2018) Badur, Emel; 52568; HukukKadına yönelik şiddet, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’da kadınlara,yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insanhakları ihlaline yol açan her türlü tutum ve davranışı içerecek genişlikte tanımlanmıştır. Zararın doğması kadınayönelik şiddetin zorunlu unsuru olmamakla birlikte; muhtemel sonuçlarından birisidir. Kadına yönelik şiddetin önlenmesiveya başlamış olması durumunda en kısa sürede ve etkin şekilde durdurulması ne kadar önemliyse, kadınınbu nedenle uğradığı zararların tazmin edilmesi de bir o kadar önemlidir.Türk Hukuku’nda kadına yönelik şiddet mağdurunun, uğradığı (başta maddi ve manevi zararlar olmak üzere) zararlarıntazmin edilmesi için birden fazla normatif dayanak vardır. Kadına şiddet uygulayan kişinin nişanlısı veya eşiolması durumunda, nişanın bozulması veya boşanma nedeniyle Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen tazminathükümlerine başvurulabileceği gibi; her zaman için haksız fiil hükümlerine dayanılarak zararın tazmininin talep edilmeside mümkündür.İstanbul Sözleşmesi’nin 30. maddesinde taraf devletlere, mağdurların bu Sözleşme’de belirlenen herhangi bir suçnedeniyle faillerden tazminat talep etme hakkına sahip olmasını temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirlerialmaları yükümlülüğü getirilmiştir. Maddenin ikinci fıkrası gereğince zararın fail, sigorta şirketi veya finansmanı devletçesağlanan sağlık ve sosyal sigorta hükümlerince karşılanmaması halinde, ciddi bedensel yaralanma veya sağlıkbozukluğuna uğrayanlara yeterli Devlet tazminatı sağlanacağı da kayıt altına alınmıştır.Ayrıca 6284 sayılı Kanun’un 5/4. maddesi uyarınca şiddet uygulayanın, aynı zamanda ailenin geçimini sağlayan yada geçimine katkıda bulunan kişi olması halinde ve TMK hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıylahakimin, şiddet mağdurunun yaşam düzeyini göz önünde bulundurarak talep edilmese dahi tedbir nafakasınahükmetmesi mümkündür.